29 Kasım 2011
Şair, Yazar ,Hemşehrim Halim Yazıcı ya ...
Sevgili Halim Abi,
Hergün yeniden başlar ya özgürlük,
Özgür yazılacak şiirler var daha,
Yapılacak işler de.
Yaşanan sadece küçük bir boşluk
Büyük bir özlem yada.
Yüreklerimiz sizinle,
Umutlarımızdan da gönderiyorum sizinkilerin yanına.
Çiçeğe dursun hüzün,
Açarsa biter karanlık.
Gelecek güzel günlere...
Sevgiler...
15 Kasım 2011
ESKİŞEHİR'İM...
Anılar düşlerde kalmış , söz dinlemeden uçuşuyor yine de
Sadece üniversitemin kapısı
Kiremit fabrikasının bacası
Biraz Köprübaşı , Hamamyolu
Biraz Porsuk , Papağan ve bozacı
Has , Yeni , Alçık , Erler Hamamları
Evlerde banyo yok diye düşünürdüm hep
Hala kralın kızının küpesini mi ararız
Sıcak suya doyan mermer direklerde (*)
Sihirli bir el , Büyükerşen
Şehir kanıksadığım tozundan , çamurundan arınmış
Kimbilir onlar sıva mı olmuş , heykel mi
Her an elimden tutacak gibi bakan ?
MÖ 3000' den başlamak :
Hitit , Frigya , Roma , Bizans , Selçuklu , Osmanlı , Cumhuriyetimiz ve öğrenciliğim...
Odunpazarı ; yaşayan ve dokunabildiğimiz tarih
800 yıllık Anadolu- Türk kenti
Dar sokaklarda 2-3 katlar , çıkmalar , cumbalar , bahçeler
Taş pencere kenarları
Ahşabın , saçağın , tuğlanın en güzeli
Sarının , beyazın , aşı boyanın ayrımcılığı
Ahşap oymalı tavanlar
Tabanda alışık olduğum gıcırtı
İç avlunun sıcaklığı , bazen havuzu
Altıya bölünmüş pencereler , kimleri gözlediniz , neler görüp geçirdiniz
Dantel perde , mercan saksı , kırmızı çiçek
Oturası taş pencere içi, minderim , camdan çocukluğum
Arnavut kaldırımında sekmece
Paşa mahallesi , Kurşunlu Külliye' ye açılır
Merdivenli kapıdan soru işaretleriyle bakış
Menzilhane , Sıbyan Mektebi , Kurşunlu Camii
Külliyenin kervansarayı Mimar Sinanımın eseri
Semahane , bir Mevlevi müziği
Ve o harika baş dönmesi
Lületaşı Müzesi , yaşayan el sanatları
Cam Sanatları Müzesinin görkemli evleri
Sanatın kırılganlığı , saydam rengi
Ve Cumhuriyetin Kadınları
Havuzun üzerindeki avize
Yeni , eski sanat
Yaşam Kalabak suyu ve Porsuk
675 m2 lik Atlıhan:
1850'den pazarcı , seyyah , köylünün konakladığı
Değişen el , terk ediliş , yangınlar
Avlu çevresi iki kat el sanatı
Lületaşı ; magnezyum ve silisyumun başkalaşımı , hidratlaşımı , deniz köpüğü
Zaman aşımı , el oyumu , yaradılış.
Köstebeğin yeryüzüne attığı efsane , delikanlının elinde oyuluşu ,
Güzel kıza dönüşü , aşk , o ince ayrımdan yürünüp , yitilen ...(**)
Lületaşı Müzesinin revak' ında yüzlerce seyir
Kent Park dörtyüzbin m2 , bitirmek ne mümkün
Botanik bahçesi gibi ve
Plaj var ya , görkem , nefes , kente deniz , nefis
Heykeller de geziyor bizimle
Savoza Bilim Sanat Kültür Parkı
Nasreddin Hocam göle maya çalıyor
Ördekler aldırmaz , balıklar turuncu
Nuhun gemisi boşalmış az önce gibi , bizi ağırlıyor şimdi
Korsan gemisi , gölet , su sporları
Harika tren istasyonları ve Fuarımın treni
Masal Evi Türkiyeden kuleleri birleştirmiş , şato olmuş
Konser alanı , anfitiyatro ...
Şelale , sonbahar yaprakları
Demli çay , çiğ börek ,
Tramvay karşınıza sürekli çıkıveren
Barlar sokağı , Haller Gençlik Merkezi , müzik
Geçilemez genişlikteki caddeler
Porsuk ve gondol sefası
Yurt içinde miyim ?
Böylesi temiz , öylesi modern , görülesi tarih , örülesi sanat : Eskişehir...
(*)Bizans Kralı'nın tek ve sevgili kızı bir cilt hastalığına yakalanır. Çağın hekimbaşı tarafından Eskişehir bölgesinde bulunan kaplıca önerilir. Kral kızı, 1-2 aylık tedaviden sonra iyileşir. Bunun üzerine kral ve kızı bu bölgede bir kaplıca inşa edilmesine karar verirler. Kral kızı, çok değerli olan küpelerini bu amaçla kullanılmak üzere verir. Küpelerden birisi ile hamam yapılır; diğer küpe ise daha sonra hamamın onarım ihtiyaçlarında kullanılmak üzere hamam direklerinden birine yerleştirilir. Kimbilir, ikinci küpe (veya bazılarının rivayet ettiği gibi yüzük) hala oralarda bir yerdedir.
(**)Bir gün genç bir çoban bölgenin Karatepe yöresindeki köylerine gitmektedir.Genç çoban yorgun düşer, acıkır, oturur, azığını çıkarıp yemeğini yemeye başlar. O sırada, topraktaki bir delikten bir canlının ak taş toprakları yüzeye çıkarmaya çalıştığını görür. Çoban bunlardan birine eline alır ve çakısıyla yontmaya başlar. İlk çakı darbesiyle taş birdenbire ayın on dördü gibi güzel bir kız oluverir. Kız dile gelir ve "Ah insanoğlu bana kıymasaydın!" diye bağırarak köstebeğin açtığı delikten içeri girip kaybolur. Delikanlı da kızın ardından başlar deliği eşelemeye. Günler geçer delikanlıdan haber alınamaz. Delikanlıyı arayan köylüler yerin yedi kat altında bu daracık kuyuda boğulmuş olarak bulurlar. Elinde sıkı sıkı tuttuğu ak taşları ile birlikte avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir parça lületaşı vardır. O günden beri her lületaşı parçasında, çobanın ölümüne sürüklendiği sevdanın izlerini görmüş köylüler.
14 Kasım 2011
Kalbim Van'da, düşlerim o anda; ben...
Deprem
içi dışı toz kokan
acıya boğan
ölüme yakın, kedere tutsak
yarınlara bırakılanların uzaklığı
çaresizliklerin tutsaklığı
herkesin aymazlığı
Van , Erciş , 23.10.2011
alttan gelen o darbe , korkunç ses
sallanma , ömrü tüketen ,
saniyeler , dakikaların yavaşlığı
bir o kadar salladığı
öyle şeyler geçer ki aklımdan , hiçbirşey
kaçmak var içimde , bir el çakılır
dünyan yıkılır
kaçar yer altından
ve alt-üst olursun
hayallerin yok , herşey yük başına
neredesiniz tek başınayım
korku , panik , yalnızlık , çaresizlik
nedir , bu duygunun adı yok
elektrikler kesildiğinde , üste yüklenen karanlık
hareketlenen eşyalar , ben soluksuz
korkudan , bildiklerimden , çaresizlikten , herşeyden
cenine dönmüş, o sıcaklığı arıyorum
toz duman, korkunç ağırlık
hiç ağır kaldıramam ki ben
yanımda olsaydın , bilinmeze gidiyorum , koca bina başımda
nasıl taşırım bunca ağırlığı
tek başınalığımda
çokbaşıma olsam farkeder miydi, yine de gitme
yıkılan bir bina, patlayan bir ağaç
yaşam ; bildiğimi elimden alıp,
bilmediğimi ; ölümü verme
sevdiklerim?
yok duymak istemiyorum cevabı.
kurtulanlar umuttasınız
acıya tutsak yüreğim , bilinmeze dar
kanayan bir Van öğlesi
kekik kokuyor ellerim hala
Van Denizim, hüzündesin
ürktüğüm yalnızlığıydı karanlığın
eskimiş yüzüm, karanlıklarda siyah
titrerim şimdi yaprak yaprak
kalbim sınırlarında değil
zorluyor bedenimi
kurağım , susadım
dünya sensiz karanlık , sustum
“Umuda bin kurşun sıksa da ölüm "diyor Nazım
gücüm yok büyük usta,
gücüm yok…
ne çok severdim salıncağı
ne çok
hafifliğimdi , yüzüme çarpan rüzgarın özgürlüğünde
içimde hop edendi
oysa şimdi
yeniden sallanacağız diye aklım gidiyor ...
o büyük yitim
var olmaya devam eden ama, artık farkedilmeyen
sesleneni duymuyorum bana
arayanım yok, hüzünde olmalı dostlar
sevdiklerim
yapamadıklarımla doluyum
sevemediklerimle , pişmanlıkla bazen
bu binalar mıydı sağlam
teknoloji , bilim , akıl , vicdan
neredeydiniz ?
coğrafya , iklimler , doğa
kısaca , bir derdi var hepsinin
vakit hiç geçirmeye gelmez
biz bozduk , alınan bizden
ve dağılır toprağa insan
geçti , gelme
kaç kişiydik , kaç kişiyle aynı kaderi , kederi paylaştık
gözümden gitmeyen yıkım , ses , korkunç karanlık
soğuk, çok soğuk bazen yaşam
anlamsız , değersiz , yalnız
nerdesiniz canlarım
anne, baba, kardeşim bir avuç yerde tutunamadık birbirimize
sesinizi verin , biz kalalım
acıyorum , kanıyorum , susuyorum bir Van ikindisinde
Van Denizim kederlisin sen de,
sabahlar olacak mı
yeniden kontrolsuz binalar , düzensiz şehirler ?
devinemiyorum , oksijen gerekiyor
yer yok ki zaten
ince bir sızıdayım
duyumsamıyorum
soru işaretlerini kaybediyorum
çok sevdiğim üç nokta zamanı
dönüşüyorum çığlığa
bir kanat oldum çok sevdiğim mavi gökyüzüne
bir kuyruklu yıldız
kuyruklu yalanların karanlığında
sadece ben değil , sen
ve başkasının acısıyla da ölebilir insan
düşünce üretemediğim iki karanlık arasındayım
kulak çözümde ayrılık
sonra, yine de ,
yapılacak işler arasına erteledim yaşamı
ben...
gözlerimi kapamadan, yok açık gitmeden önce...
BEYPAZARI..........
Kiremit tozu ,
Yeşil dağlar eşlik etti
Biliyor musun ?
Kayadoruğu Ülkesi Lagania 'dayım.
O doruktaki , doruğun düzündeki
cumbalı , guşkanalı caanım evler
Sıcak, beyaz ve ahşap karası
O kadar çok ve öyle güzel bakıyorlar ki
Asmalı , kolları açık
Çantı'lar ; hep yapacak birşeyler kalmalı, der gibi
Bir tarih arasındayım
Arasına bir ayraç koyup, erteliyorum zamanı.
Bürgü'lü başlar
Ninemden bir masaldayım
Kurşun dökülüyor nazara
Evet, bir gölge oyunu herşey
Gıcırdayan merdivenlerde
Çocukluğumun kayılası trabzanları
Yakalanmak merdiven başında
Ebru; renklerde kımıl kımıl
Ihlamur ağacından baskı
Dantel perdeler, gaz lambaları, ibrikler,
çevreler, yüklükler, fincanlıklar, dolap arası ...
Boş beşik, kimleri büyüten
Yaşayan Müze .
Kuru , kurular ,eller
Kurşunlu minare, ahşap minare
Hıdırlık Tepesi'nden kuşbakışı
Dinazor sırtı tepeler
Çay, salep, alıç
Göğse gümüş, kola bilezik, bele telkari
Kulağa unutulmaz küpe : Beypazarı.
Sokaklar taş
Taşı taşına , el arka bele
Keşfettiğim sanatlar
Gözü gözüne , gezi gezine dükkanlar
Güleryüz, tatlı dil , pestil
Gece,
Sıcacık bir soba
Ahşap ağaçları yaşayan tavan
Bağevi, bağlama, cümbüş
Saz, söz, dört kuşak
85 yıllık adımlarla oyun
Yörem, törem
Kına
Gelinim, kızım bin naz
Hem de şıkır şıkır
Çökertme, Harmandalı
Eller, kollar Beypazarı bilezik
Bir sağanak neşe
Tabakta güveçli pilav,
Kırmada sarma, tepside baklava
Fasıl kırmızı
İşte o zaman güzelliğin resmi.
Tarihe , kültüre, korunmuşluğa
Bilince, sevince, güzelliğe, gezmeye
Şerefe : Bize.
06-09 . 11 .2011
10 Kasım 2011
ATAM...
Bizler hazır bulduk senden Cumhuriyeti... Hazır bulduk, bugüne erişmemizi sağlayan herşeyi.Sözler verdik sana.Güvendiğin gençliğiz, "içinde bulunduğunuz şartlar ne olursa olsun dediğin.." Yaşanan süreçte yitirdiklerimiz var.Suçluyuz... Bizler biraz tembelleştik, adam sendeci olduk: Yine de; bir 10 Kasımda daha, gençliğe seslenişinin bilincindeyiz Atam,
"İşte bu ortam ve koşullar içinde dahi ödevin, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır." diyordun ya, sadece bilincimizi arttırıp, çalışmak kalıyor geriye.
Seni çok özlüyoruz...
Işıklar içinde yat Sevgili Atam.