15 Kasım 2011

ESKİŞEHİR'İM...

Eskişehir'den , eskiye ait hiçbirşey kalmamış nerdeyse

Anılar düşlerde kalmış , söz dinlemeden uçuşuyor yine de

Sadece üniversitemin kapısı

Kiremit fabrikasının bacası

Biraz Köprübaşı , Hamamyolu

Biraz Porsuk , Papağan ve bozacı

Has , Yeni , Alçık , Erler Hamamları

Evlerde banyo yok diye düşünürdüm hep

Hala kralın kızının küpesini mi ararız

Sıcak suya doyan mermer direklerde (*)

Sihirli bir el , Büyükerşen

Şehir kanıksadığım tozundan , çamurundan arınmış

Kimbilir onlar sıva mı olmuş , heykel mi

Her an elimden tutacak gibi bakan ?

MÖ 3000' den başlamak :

Hitit , Frigya , Roma , Bizans , Selçuklu , Osmanlı , Cumhuriyetimiz ve öğrenciliğim...

Odunpazarı ; yaşayan ve dokunabildiğimiz tarih

800 yıllık Anadolu- Türk kenti

Dar sokaklarda 2-3 katlar , çıkmalar , cumbalar , bahçeler

Taş pencere kenarları

Ahşabın , saçağın , tuğlanın en güzeli

Sarının , beyazın , aşı boyanın ayrımcılığı

Ahşap oymalı tavanlar

Tabanda alışık olduğum gıcırtı

İç avlunun sıcaklığı , bazen havuzu

Altıya bölünmüş pencereler , kimleri gözlediniz , neler görüp geçirdiniz

Dantel perde , mercan saksı , kırmızı çiçek

Oturası taş pencere içi, minderim , camdan çocukluğum

Arnavut kaldırımında sekmece


Paşa mahallesi , Kurşunlu Külliye' ye açılır


Merdivenli kapıdan soru işaretleriyle bakış


Menzilhane , Sıbyan Mektebi , Kurşunlu Camii


Külliyenin kervansarayı Mimar Sinanımın eseri


Semahane , bir Mevlevi müziği


Ve o harika baş dönmesi


Lületaşı Müzesi , yaşayan el sanatları


Cam Sanatları Müzesinin görkemli evleri


Sanatın kırılganlığı , saydam rengi


Ve Cumhuriyetin Kadınları


Havuzun üzerindeki avize


Yeni , eski sanat


Yaşam Kalabak suyu ve Porsuk


675 m2 lik Atlıhan:


1850'den pazarcı , seyyah , köylünün konakladığı


Değişen el , terk ediliş , yangınlar


Avlu çevresi iki kat el sanatı


Lületaşı ; magnezyum ve silisyumun başkalaşımı , hidratlaşımı , deniz köpüğü


Zaman aşımı , el oyumu , yaradılış.


Köstebeğin yeryüzüne attığı efsane , delikanlının elinde oyuluşu ,


Güzel kıza dönüşü , aşk , o ince ayrımdan yürünüp , yitilen ...(**)


Lületaşı Müzesinin revak' ında yüzlerce seyir


Kent Park dörtyüzbin m2 , bitirmek ne mümkün


Botanik bahçesi gibi ve


Plaj var ya , görkem , nefes , kente deniz , nefis


Heykeller de geziyor bizimle


Savoza Bilim Sanat Kültür Parkı


Nasreddin Hocam göle maya çalıyor


Ördekler aldırmaz , balıklar turuncu


Nuhun gemisi boşalmış az önce gibi , bizi ağırlıyor şimdi


Korsan gemisi , gölet , su sporları


Harika tren istasyonları ve Fuarımın treni


Masal Evi Türkiyeden kuleleri birleştirmiş , şato olmuş


Konser alanı , anfitiyatro ...


Şelale , sonbahar yaprakları


Demli çay , çiğ börek ,


Tramvay karşınıza sürekli çıkıveren


Barlar sokağı , Haller Gençlik Merkezi , müzik


Geçilemez genişlikteki caddeler


Porsuk ve gondol sefası


Yurt içinde miyim ?


Böylesi temiz , öylesi modern , görülesi tarih , örülesi sanat : Eskişehir...









(*)Bizans Kralı'nın tek ve sevgili kızı bir cilt hastalığına yakalanır. Çağın hekimbaşı tarafından Eskişehir bölgesinde bulunan kaplıca önerilir. Kral kızı, 1-2 aylık tedaviden sonra iyileşir. Bunun üzerine kral ve kızı bu bölgede bir kaplıca inşa edilmesine karar verirler. Kral kızı, çok değerli olan küpelerini bu amaçla kullanılmak üzere verir. Küpelerden birisi ile hamam yapılır; diğer küpe ise daha sonra hamamın onarım ihtiyaçlarında kullanılmak üzere hamam direklerinden birine yerleştirilir. Kimbilir, ikinci küpe (veya bazılarının rivayet ettiği gibi yüzük) hala oralarda bir yerdedir.


(**)Bir gün genç bir çoban bölgenin Karatepe yöresindeki köylerine gitmektedir.Genç çoban yorgun düşer, acıkır, oturur, azığını çıkarıp yemeğini yemeye başlar. O sırada, topraktaki bir delikten bir canlının ak taş toprakları yüzeye çıkarmaya çalıştığını görür. Çoban bunlardan birine eline alır ve çakısıyla yontmaya başlar. İlk çakı darbesiyle taş birdenbire ayın on dördü gibi güzel bir kız oluverir. Kız dile gelir ve "Ah insanoğlu bana kıymasaydın!" diye bağırarak köstebeğin açtığı delikten içeri girip kaybolur. Delikanlı da kızın ardından başlar deliği eşelemeye. Günler geçer delikanlıdan haber alınamaz. Delikanlıyı arayan köylüler yerin yedi kat altında bu daracık kuyuda boğulmuş olarak bulurlar. Elinde sıkı sıkı tuttuğu ak taşları ile birlikte avuçlarında sımsıkı tuttuğu bir parça lületaşı vardır. O günden beri her lületaşı parçasında, çobanın ölümüne sürüklendiği sevdanın izlerini görmüş köylüler.