29 Aralık 2011

..

şarap rengi olmak istiyorum gece
ekip toprağıma
görmek istiyorum filizlenişini
ne kadar cömert bugün gece
çünkü ay ince
sonra bir çığlık
uykuya yeniliyorum müzik arası
ay inince denize
yakamoz olmak isterim
kaçamak.

duru

sudan geldin
müziğe durdun
dinlemek
dinletmek istedin
süreklilik, hareket
tekrar, alışmak
ilgi, gereksinim
inanç, sevi olmuş sende
vazgeçilmez ve
herşeye yarayan olmuş
ve yaratan olmuş seni.

23 Aralık 2011

23 Aralık 1930

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün, orduya mesajı şöyle:
28 Aralık 1930 , Gazinin Orduya Taziyetnamesi
Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.
Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur.
Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal


23 Aralık 2011....Bizler sizlerle bugünlere eriştik...Işıklar içinde yat...

21 Aralık 2011

AY DÜŞTÜ SUYA

BİLİYOR MUYDU YÜZMEYİ ?
Ne zaman içersi dense,hüznüm olur benim,aklıma ne gelir bilir misin? Bir şarkı: "Sana bocuktan kuş yaptım,konacak pencerene" Bundandır, onların yaptıkları el işlerinde hep kuşları arar,alırım...

tutun bu masala

Şarap eşliğinde
Müzik .
Mavi turuncu sahil
Keman...
Hayallerim...
Bir yerine tutun bu masalın.Sakın bırakma. Güzeldir masallar.
Ayaklarım beni o sahile götüren.Tahta masa , sandalyedeyim. Masallarımı anlatacağım.Sen hiç duymayacaksın biliyorum.
İnsanlar umutsuz. Mutlu etmek istiyorum insanları.Göz kırpan, bilmeceli gülüşlerle bırakmak.Biraz çocuk olmak.Bunu seviyorum…
Düş katacağım.Şiirler okuyacağım.Bir kısmı ben olan.Auram yeşil kalacak, belki biraz turkuaza çalar.Yakut enerjisini verecek.Susacağım belki.Dokunmayın hiç.Sonra yine bir masal daha anlatacağım.Bekleyin...

18 Aralık 2011

kalır izi

Takıldı dikenli tellere
Kanadı biraz
İyileşmez değil
Ama kalır izi
Görmedim alacakaranlıktı

12 Aralık 2011

ya sonrası

Duman duman, ağaç ağaç, tarih tarih
Görüyorum Bergama'yı
Gezdikçe sokak sokak, ev ev
Seviyorum Bergama'yı
Sıkışmış üstüste
Tarih kokan evleri, sokakları
Taşlı, sancılı, sulu yokuşları
Suları çağıran kemerleri
Göğe kucak açan çamları
Hamamları, suyu akmayan çeşmeleri
Minareleri, camileri...
Beton örtememiş ya, tarihi
Badanalarından silkinmiş ya, taş duvarlar
Yıllara meydan okuyor ya, sokaklar
Ya sonrası?

YA SONRASI?

Şöyle Ulucami yanından yukarı, Akropol eteklerine uzanıverdiniz mi; yakınlarda?
O, iç içe gecmis basık ama heybetli, hala dumanı tüten, tarih kokan Bergama evlerine.
Tüm modernleşmeye karşı koyan hallerini gördünüz mu? Taş taş, ıslak ıslak, çiçek
çiçek: Sanki gizli bir gücün eğri büğrü sokaklara sıkıştırıverdiği o tarihi evleri. O muazzam
taş işçiliğinin en güzel örneklerini veren pencereler, duvarlar. Ahşabın en güzeli kapılar,
hazeranlar. Demirin en guzeli cumbalar, kepenkler, kapı elleri. Bazısı doğanın, bazısı
insanın acımasızlığına yenik; yine de dimdik ayakta. Badanalanmış bazısı; taşlar karşı
koymuş, yer yer dokulmuş badanalar kırmızı, mavi sarı. Yağlı boyalanmıs gök maviye,
yaprak yeşili kapılar, pencereler. Çiçek çiçek karanfil açmıs kapı üstlerindeki, pencere
önlerindeki teneke saksılarda. Yemyeşil çam ağaçları, kavaklar; yıkanmış yağmurda,
mis gibi.
Eğri büğrü, taş taş yollar: Ortasında su yolları akıyor. Her yerde tarihten binbiriz.
Kapayamamış gecen yıllar, insanlar izleri. Bazen bir çocuk, bazen bir yaşlı kapı önünde,
pencere içinde. Neye bakarlar ki eski evlerine, ne gezerler ki buralarda der gibi soran
gözler... Yaşlılar elleri bellerinde küçük, yorgun adımlarla tırmanıyorlar sokakları.
Sokaklar, evler geniş alanlara açıldığında, yine bir şaşkınlık dalgası sarıyor insanı. O
evler niye birbirine sokulmuş bu kadar? Sevgi dolu, üst üste, sıcacık.
Sanki bir tiyatro dekoru bazıları: Dıştan taş taş üstünde, arada toprak kırmızı kiremit,
ahşap kapılı, pencereli. Yaklaştığınızda tüm sizdeki güzellikler de yıkılıveriyor; aynı
evin içi gibi bomboş, acımasız. Hala canlı mı bu evler, diye ürkerek yaklaşırken
diğerlerine sıcacık bir perde pencerede, içinde yaprak yaprak bir çiçek, bir kafes cıvıl cıvıl
ve bir baca dumanı tüten. Aralanan kapıdan görünen basık göz göz odalar herşeyi, herşeyi
ile yaşıyor, nefes alıyor sanki.
Kıpkırmızı toprak kiremitten biri: Tüm heybeti ile yükseliyor yanından baktığınızda.
Altta kocaman bir katı kucaklarcasına yükselen bir kapı ve yanından, nereye çıkar
diye düşündüren taş merdiven hiç bitmeyecek gibi, üst katta küçük bir kapıya götürüyor.
Pencereler dışarıyla ilişkisini kesmiş, sımsıkı kapalı gözleri. Yanıbaşındaki ağaç
pencerelere dayamış dallarını, kimbilir kaç yaşında bu ev gibi; yaşlı, yorgun.
Bir rüyaydı yaşadığım sanki, bu eski sokaklarda. Bugünün betonu, badanası,
insanın yeni gereksinimleri, acımasız elleri örtememiş ya tarihi: Ne güzel! Ya sonrası?

11 Aralık 2011

ESKİŞEHİR ' İM

ESKİŞEHİR'İM...

MÖ 3000' den başlamak demek Eskişehir : Hitit , Frigya , Roma, Bizans , Selçuklu , Osmanlı ve Cumhuriyetimiz …
Sihirli bir el , Prof.Dr.Yılmaz Büyükerşen, Eskişehir için. Eskişehir’i aşkın ve sevginin sembolü yapmış: Şehr-i Aşk…
Böylesi temiz , öylesi modern , görülesi tarih , örülesi sanat : Eskişehir...
Seyirlik ve içinden çıkması zor olan merkez ilçeden söz açacağım sizlere:. Eskişehir'in güney tepeleri ve ilk yerleşim yeri: Odunpazarı ‘ndan söyleşeceğiz. Devinimli, aynen yaşamak gibi…
Yaşayan ve dokunabildiğimiz tarih.Sekizyüz yıllık Anadolu- Türk kenti. Osmanlı dönemi ahşap süslemeli bitişik düzenli , cumbalı evlerine ulaştıran kıvrımlı taş yolları, çıkmaz sokakları, renkleriyle.Dar sokaklarda iki, üç katlar , çıkmalar , cumbalar , bahçeler...Taş pencere kenarları.Ahşabın , saçağın , tuğlanın en güzeli.Sarının , beyazın , mavinin, aşı boyanın ayrımcılığı.Ahşap oymalı canım tavanlar.Tabanda alışık olduğum gıcırtı.İç avlunun sıcaklığı , bazen havuzu.Altıya bölünmüş pencereler , kimleri gözlediniz , neler görüp geçirdiniz? Dantel perde , mercan saksı , kırmızı çiçek.Oturası taş pencere içi; minderim , camdan çocukluğum.Ve Arnavut kaldırımında sekmece...
Eski bugüne bakıyor.Tarihin esintisini taşıyor, öyküsünü anlatıyor.Çekirdek aile o zamanlar yaşamın sürdürülmesine uygun değil: Ailenin üretimi, yıllık tüketim stoklarının hazırlanması, kırsal alanda iş bölümü, ailenin güvenliği gibi nedenlerle, belki de üç-dört kuşak birarada.Bu kültür mirasının aktarımı da olmuş.
Hane halkı, mahalle halkına gore de yaşar. Doğum, evlenme, ölüm, bazen kışlık yiyeceklerin hazırlanması mahallede ortaklaşa dayanışmadır çünkü.
Yoğun duygular; kırgınlıklar, büyük üzüntüler, kederler, sevinç, büyük mutluluklar, özlemler, ayrılıklar, sevdalar, sevgiler, alışkanlıklar, gelenek...Hepsi bir arada, biri diğerine bağlı, herkesçe bilinen, bazen bilinmeze gelinen, bazen de çok konuşulan, iç-içe yaşamlar… Komşuluklar...
        Bugünde yürürken, konakların yaşanmışlığına gözlerimi yumuyorum:

Büyükhanım, biricik oğlu ve onun eşi; büyükhanımın oğul torunu  eşiyle yani, yeni gelin ile yaşarlarmış bu konakta...Büyükhanım tam bir hanımağa, hala tüm otoriteyi sağlayan, köşe odanın vazgeçilmezi, çok sevdiği oğlu ve gelini için de tam bir kayınvalide olan...Kız torununun küçük kızı geldiğinde ise; konağın çocuk cıvıltısı, mahallenin sevgilisi, sofanın gülümseyişi, merdivenlerin sesi, odalarının ninnisi olurmuş...Erkek torun daha bir kıymetliymiş; doğduğunda hayırlar yapılmış.Ve onun eşi ise, yeni gelin; evin topuk tıkırtısı, giyimde kuşamda gelinliğinin hakkını verenmiş...Siz aileyi canlandırırken gözünüzde:

Eeee, güzel kokular da duyulmaz mı böylesi bir konaktan;
Haside ve met helvasını pek güzel yaparmış büyükhanım, çiğbörek, göbete, ağzı açık, mercimekli mantı, haşhaşlı gözleme, yufkalı büryan büyük gelinin elinden yenirmiş, acı-gıcı sarması, düğün pilavı, kelem dolması evin kızından olmalı, yeni geline de çok iş düşmesin ama çorbayı sevince biricik kocası, tutmaç, miyane, toğga ve bamya çorbası ondan...Bozayı unutmamalı kış gecelerinde, sesi duyar duymaz sokakta “bozeee" diye , merdivenlere koşmak gerek.
Eski kent çekirdeğinde: Geleneksel konutların inşa edildiği dönemdeki aile büyüklüğü ve yaşam biçimi nedeniyle evler, oldukça geniş tasarlanmış.İçlerinde ,düşünü de kurduğum, 3-4 nesli yaşatmış çünkü.
Odunpazarı konutları genelde iki tip yapılanmış. Ya girişleri sokaktan, bahçeleri arkada. Ya da bahçeler önde, konutları bahçe içinde ; 1,2 veya 3 katlı , harika seyirler. Odunpazarı konutlarının büyük çoğunluğu dört odalı, iç sofalı. Konutlar genelde bir sofa ve etrafındaki odalardan oluşuyor. Açık sofalı ana katlar bile kapatılıp iç sofalı biçime dönüştürüldüğü için yaşam hep birinci kat da çözümlenmektedir. Çok katlı konutlarda zemin kat, mutfak,çamaşırhane, depo gibi servis hizmetlerine ayrılmış , yaşam ise üst katta sürüyor.Merdivenli, trabzanlı çıkışlarla.
Konutların ön cephelerindeki iki tarafı pencereli köşe odası, daha büyük ve önemli. Odalarda genelde pencerelerin önünde oturma sedirleri vardır. En az bir duvarda, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini veren dolaplar göze sesleniyor, çok ötelerden; selvi motifli, ahşap-geçme bezemeleriyle. Duvarlarda günlük kullanım eşyaları için raf ve nişler ise el hüneri,göz nuru. Kare yada kareye yakın dikdörtgen odalarda şilte, yastık ve yorganların yerleştirildiği bezemeli yüklükler.
Katlar arasındaki hareketliliği sağlayan odaları çevresine alan sofa, aynı zamanda konutların en büyük mekanı. Misafirlerin ağırlanması için, selamlık denilen bir mekan bulunur. Konutlar harem ve selamlık kısımları ile çift bir evi andırmaktadır. Geniş saçakları, kapıları, pencereleri, konsolları, tavanları, dolapları ve diğer ahşap işlerinde büyük bir ustalık ve zevk örneği gösteren konutlarda yapı malzemeleri olarak ahşap kullanılmıştır. Sofa ve oda tavanları Anadolu’ daki geleneksel konutlardaki gibi göbekli, bezemeli pervazlı ya da çıtakari işlemeli süslemeli.
Çatı örtüsü genelde oluklu kiremittir. Bu konutlar geleneksel yaşayan birer Türk evi . Odunpazarı konutlarının tümünde ahşap iskele arası tuğla yada kerpiçle doldurulmuş duvarlar biçiminde ‘ hımış’ tekniği uygulanmış, yüzeyler bağdadi sıvalı. Dar sokaklarda konutların alt kat köşeleri pahlanarak yer yer geçişin kolaylaştırılmasına çalışılmış. Hemen her konutta dikdörtgen, çokgen eğrisel çıkmalar vardır. Tam bir sokak görüşü, kim geçiyor, nereye gidiyor, seyirlik.Çıkmalar ya da geri kalan yüzeyler alınlıklarla belirginleştirilmiş ve bezenmiş, şık. Konutlar koyu sarı, pembe, yeşil, mavi gibi parlak renklere boyanmış. Yer yer bozulmuş Arnavut kaldırımlı da olsa sokaklar, kaybolası.
Ulaşmışsınız ya bugüne, düşse de sıvanız, yıpransa da gelenekleriniz; yine hem görsel , hem yaşanası, hem müzesel şölensiniz.
bu güzelliklerle
yağmur böyle başlar içimdeyıldızları söylüyorsun ya gecedekaydı bak biridileklerimizmiş aşağı çekenöyle miyağmur böyle başlar içimde
başım döner…
Altıyüzyetmişbeş metrekarelik Atlıhan' a çıkarınca sizi yollar , doyamazsınız taşıyabileceğiniz sanata bakmaya, almaya...
Binsekizyüzelli'lerden büyük toprak sahibi Takattin Bey’ in yaptırdığı pazarcı , seyyah , köylünün, tüccarların konakladığı kervansaray.Cumhuriyet döneminde değişen eller , terk ediliş , yangınlarla metruklaşma.Bugün ise; yeniden yapılanışı ile, Atlıhan: Geleneksel mimarisiyle Odunpazarı’nın kalbi olmuş.Avlu çevresi iki kat el sanatı.El emeği, göz nuru; lületaşı, mavi-kırmızı seramik, gümüş, bir köşede üflenen ney…
Ama ille de lületaşı: O lületaşı ki ; magnezyum ve silisyumun başkalaşımı , hidratlaşımı , diğer adıyla ; deniz köpüğü. Zaman aşımı , el oyumu ve yaradılış…Köstebeğin yeryüzüne attığı efsane o , efsane bu ya: Delikanlının elinde oyuluşu , güzel bir kıza dönüşü , aşk ve o ince ayrımdan yürünüp , yitilen ...
Bize öyküden uyanış ve Lületaşı Müzesinin revak' ında yüzlerce seyir düşüyor:
Kurşunlu Külliyesi ve Camisi’nden.Kanuni döneminden kalma ve adını kubbenin kurşunla kaplı olmasından alıyor.Kervansaray kısmı Mimar Sinan’ın eseri.
Bazen eski, bazen bakım görmüş bu güzelliklerde yaşayanlar ,bu yerleşime olan bağlılıkları, komşuluk ilişkileri ve bahçe geleneğine düşkünlükleri nedeniyle evlerinden ayrılmamışlar iyiki. İyiki de restorasyon çalışmaları yapılmış, yitirilmemiş çok şey.
Yolunuz Eskişehir’e düşerse bir gün, kentin güzelliğinden başınız dönmüşken, Odunpazarı’na da uğrayın, kaybolun ve tarihin gün yüzüne çıkışını görün.
Hep özleyip, ne kadar da sevindiğim, çok kişiyi bununla şaşırttığım; karlı havalarınla, unutmadım seni Eskişehir…Şehr-i aşkım; kar’ ındı, fakültemdi, arkadaşlarımdı…
Ve herşeyinle Şehr-i Aşk’ ı anlıyor sana gelenler...
















Haside helvası:nişasta ve şeker su katılaştırılır, üzerine tereyağı eklenir
Met helvası:adı met(çubuk) oyunundan, yenilen yaparmış.
hamur şekerle lifli hale getirilir.
Göbete:tepside hamur arası kıyma ve pirinç
Ağzı açık:katmer içi mercimekli çörek
Yufkalı büryan:piliç,pirinç,soğan ve bademli iç ile baklava gibi hazırlanan börek
Acı-gıcı:lahana dolması
Kelem:ısırgan dolması
Tutmaç:yeşil mercimek,erişte ve et sulu çorba
Miyane:un tereyağda kavrulur, tavuk suyu eklenir
Toğga:terbiyeli et suyu pirinç çorbası


05 Aralık 2011

sol yanı acıyor insanın
hıv'lıyım deyince
sol yanı
acımıyorsa eğer
insan mıyız
kırıldı tahterevalli
incindi aşk
incir reçeli
sev(m)iyorum!