27 Kasım 2012

EFSANE, GİRİT, CRETE...

       
                        Rhea'nın Zeus'u doğurduğu Girit'e gidiyorum.Ruhuna değmeye, ölümü ve ölümsüzlüğü duyumsamaya, Psiloritis Dağı'nı görmeye...Bir varsayıma göre de Atlantis'e gidiyorum.
                 Baş tanrı Zeus ve Europe'nin oğlu, efsanevi Girit Kralı Minos; Tera patlaması olarak bilinen ve Santorini Adasındaki volkan püskürtüleri ve sarsıntının Girit' e ulaşması ya başka kavimlerce bir akın yada büyük yangınla ihtişamlı Minos uygarlığını yok eden talihsizliğe dek, "ilkel çağların, en doğru ve hak sever kralı" olarak anıldı.
                Minos, Girit tahtına çıkmak isteyince, kardeşlerini elemek için, "tanrılar benden yana" demiş ve Poseidon'dan denizden beyaz bir boğa çıkarmasını istemiş, ona adayacakmış.Dilediği gibi denizden gelen ak boğa ile tahta geçmiş.Ama adak yapmayı unutunca, Poseidon boğayı Minos'un başına dert etmiş.Bir söylentiye göre, boğa kudurmuş ve Herakles onu öldürmüş.Başka bir anlatıda, karısı Pasiphae boğaya aşık olmuş ve ondan insan bedenli, boğa başlı yaratık Minotavros'u doğurmuş.Minos bu canavarı saklamak için, sonraları Platon'un "canlı heykeller yaptı" diyeceği, mimar Daidalos'a Labyrinthos'u yaptırmış ve Minotauros
u öldürmüş.Bu arada uçan ilk insanlar Daidalos ve oğlu, onlar da bu labirentte kalmış.Yaptıkları balmumu kanatlar ile Daidalos kurtulmuş, oğlu sözünü dinlemeyip, yükselince güneşten kanatları erimiş.
               Olmazsa olmaz mitler sonrası, Heraklion ( Kandiye) 'deyim. Başkent, kıyıda görkemli Venedik kalesi ve surlar, liman, kule, balıkçı tekneleri ile salınıyor karşımızda.Şehir merkezi ise denize arkasını dönmüş gibi. Meydanda Arslanlı Çeşme (Morosini Çeşmesi), kaç kez geçtikse kalabalık.Çarşı çıkışında şimdilerde kahve olarak kullanılan, camisiz kalmış şadırvan, Valide Sultan Camii'nin.Osmanlı Bon Marche Binası, kışlaları, Evkaf Binası ve Ayos Minas Kilisesini geziyoruz. Ayos Minas ,Heraklıon'un koruyucu azizi olunca kilise de en büyüğü.
Heraklıon Arkeoloji Müzesi, 4 katı ve 20 odası, farklı dönemlere ait zengin koleksiyonuyla Minos Uygarlığını gözler önüne seriyor, katları tadilatta olsa da.Yılanlı tanrıçalar, minyatür heykeller, boğa başı, altın takılar, çömlek ve seramikler, demir gereçler, freskler ve Phaistos (festos) diski.Festos diski çok ilginç, 45 benzersiz işaret ve 241 belirteç ile helezonik ve merkeze doğru sıralanmış, iki yüzlü, yazı dili ise hala araştırılıyor.Üstelik Çindeki baskı tekniğinden yaklaşık 2500 yıl önce kile baskıyla yapılmış.
Tarih Müzesi ise savaş dökümanları, tarihsel süreç ve Kazanciyakis'e ayrılan bölümü ile çekici.Yunan edebiyatçısı ünlü :Zorba, Günaha Son Çağrı, Bir İlyada Tecümesi, Çileci, Yılan ve Zambak'ın yazarı, Nicos Kazanciyakis' i ziyaret ediyoruz."Hiç birşey ummuyorum/hiç birşeyden korkmuyorum/özgürüm" yazıyor kendi satırlarıyla başucunda.
            Ve MÖ 3000 lerden, 1200 lerde Dorların istilasına dek, antik başkent Knossos.Efsane ile tarih iç içe.
Knossos Sarayına eskiden labirent denirmiş.Bu görkemli saray bir kez yıkılmış ise de küllerinden yeniden doğmuş.Yönetim işlerinin görüldüğü, iç ve dış merdivenlerle ulaşılabilinen çok katlı yapı.Koridorlar, katlar, kuyular, ışık bacaları, büyük kolonlar,üst bölümü altlarından geniş kırmızı taş veya ağaç sütunlar, depo ve kilerler, geniş avlular.Saray aydınlık ve havadarmış, özgürlük duygusu verirmiş büyüklüğü.Gezerken duyumsamadım diyemem: Sıra halindeki odalar, orta avluya açılıyor, büyük kandillerden saçılan ışık iç daire odalarını aydınlatıyor, sıvalı iç duvarlar ayrıntılı ve renkli nefis fresklerle bezeli, çömlek bezemeleri, seramikleri eşsiz.Böyle tamamladım; sergilenenleri Arkeoloji Müzesinden yerine-yurduna alarak düşümde.
            Knossos, diğer Ege adalarına hükmetmeye başlamış ve gücünü Yunanistan'a , anakaraya kadar genişletmiş. Mısır'a dek hediyeler göndermiş. Kalay ticareti yapmış, Kıbrıs'tan bakır alıp, kalay-bakır karışımı tunç elde etmiş.Ve Anadolu, Mezopotamya, İspanya kıyılarına dek ticaret yapmış.
          Bir çok sembolü var; tanrısal güçleri simgeleyen.Boynuz çifti ve Zeus'un simgesi çift başlı balta, labris yaygın.Ağaç ve hayvan kültleri var, özellikle boğa.Kadın din görevlilerinin varlığı, fresklerde kadın-erkek aynı işleri yaparken betimlenmeleri, eşit haklara sahip olduklarını işaret ediyor.Fresklerdeki kızıl-kahve tonları erkekleri, beyaz kadınları simgeliyor.
İlyada Destanında "Knossos'da delikanlılar ve kızların ellerini birbirlerinin bileklerine dayayarak oynamasından söz eder.İnce keten elbiseler ve başlarında çelenkler, erkekler iyi dokunmuş gömlekler giymiş, gümüş kayışlara, altın bıçaklar takmıştı.Çömlekçi çarkı gibi öyle koşuyorlardı" der.
          Giritliler tanrıçalara tapardı.Ana tanrıça tasviri yılanlı tanrıçalardı.Yılan, kişileştirmeydi, sembolizmdi, korumaydı yada yeraltı dünyasına hükmetmeydi. Ölüler eşyaları ile , hatta lamba ile gömülmüş, Girit halkı ölümden sonra  hayatın varlığına inanıyordu. Aynı zamanda ölüler ülkesinin üç yargıcından biriydi, Kral Minos.
Kurban ayinleri de önemli bir yer tutmaktaydı. Boğa , keçi ve domuz sık kurban edilen hayvanlar arasındaydılar. Kurban töreni sırasında aynı zamanda meyve ve başka yiyecekler de sunuluyordu.Kutsal ağaçlar ve kaynaklar çevresinde kült merkezleri ve ana tanrıçalar hayat ağacıyla yanyana. 
          Dibe vuran hayaller gibi Knossos... Katları ve temelleri, merdivenleri, saklama ve sunak kaplarının büyüklüğü ile düşüme çakılıyor.Keşke diyorum: Depreme karşı tahta iskeletin ve kireç taşın olmasaydı...Keşke yanmasaydın, yıkılmasaydın...
          Mısır kaynaklarında Keftiu, Sami dillerinde Kaftar, Suriye Mari Kenti yazıtlarında Kaptar olarak anılan yerin Girit olduğu varsayılıyor ve Homeros Odysea Destanında "Gerçek Giritliler" diye söz ediyor.Ne güzeldir köklere dayanmak.
          Bodur fundalıklar, çam, meşe, kestane, zeytin ağaçları geçiyoruz yollarda.Herşey çok tanıdık.Girit'e ilk yerleşenler Anadolu'dan gelmişler.
          Resmo adanın üçüncü büyük şehri.Akdeniz Araştırmaları Enstitüsüyle, bütün adanın ve Yunanistan'ın önemli Türkçe ve Osmanlıca kütüphanesine sahip.Venedik, Yunan ve Osmanlı evleri göz kamaştıran cepheleriyle yanyana.Gazi Hüseyin Paşa Camii, Venedik döneminde kilise ve manastır olarak inşa edilmiş, günümüzde konservatuvar.Minare restorasyonu sürüyor.Kara Mustafa Paşa Camii, Resmo'yu osmanlıya kazandıran kişi adına.Osmanlı çeşmeleri, kitabeleri bitki motifli.
          Taş kaplı sıkışık sokaklarında, mavi kapılı-kepenkli evlerde, kapı önü asmalarında, pembe salkımlarda, merdiven kenarı saksılarında, bir bahçenin açılmışlığında, koşarak indiğim basamaklarda çocukluğumdu bulduğum. Üzerine, denize karşı, sakız likörü ve kahveyle biraz dinlenceye ne dersiniz?
           El Greco; ressam, heykeltraş, mimar doğduğu Fodele  Köyü'nde onu andık.Dışavurumculuğun ve kübizmin öncüsü olarak kabul edilen, El Greco , genel resim akımlarından bağımsız, özgün bir sanatçı olarak yorumlansa da, resimlerindeki uzun figürler ve tuhaf renk seçimi, batı resmiyle Bizans resminin bir bileşimi olarak kabul edilmiş.Bunda Girit'in, medeniyetler kavşağı oluşunun da payı büyük olsa gerek."Ağlamayın/bağırmayın/acı hafiflemesin" diyor, köyde daha çok iz bekliyordum O' na ait ama sözünü dinliyor, sesli sormuyorum, garip bir sessizlik ve acı  var bu köyde...
          Archanes Köyü'nde, tatlı esintili çınar ağaçları altından yer yer yüzümüzü yıkayan güneşle, öyle bir yemekteydik ki, tahta masa sandalye, nefis sunumlar, üstüne tsikoduia tattık.Küçük kadehler ve yanında küçük sürahisiyle sunuldu.En güzel yemeklerden, en güzel sohbetlerdendi...
Yemek sonrası, kulaklarımı çınlatıyor: "Ne makine şu insan be/ içine şarap, balık, turp koyuyorsun/ iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor" deyişiyle Zorba'dan Kazanciyakis; işte bundan gülümseyişim...
         Spınalonga Adası savunma açmaçlı bir kale, cüzzamlı kolonilere korunak olmuş, hayalet bir şehir.1903 te onları uzaklaştırarak,yaşamlarını burada sonlandırmak isteyenlere inat, yaşam sürer ve dayanabilenlere 1957 de yardım ulaşır.Oysa; gözleri, gözyaşları, duyguları yerli yerindeydi ne acı.Şimdi o kadar sessiz ki; boş taş evler, sokaklar, bir terkedilmişlik dehşetini anlatıyor hala.Hasta yüzlerce vücuttaki ağrı, sızlama ve çığlıkları saklıyor hala kuytularında.
Dante Kapısı, görünce sarsıyor insanı, hem, İlahi Komedya'nın cennet-cehennem-araf'ını anlatmasından,  hem de Kral Minos'un ölüler ülkesinin üçüncü yargıcı oluşundan mıdır?
           Hanya'nın yeri başka.Liman şehri Hanya, bıçakçı dükkanlarından(maheradika) çekiç sesi geliyor.Küçük Hasan Paşa Camii faytonların hemen yanında iki kubbesiyle değişik bir yapı.Etrafı kafe ve restorantlarla çevrili.Üç Osmanlı hamamı var.Biri butik, diğeri restorant, modernize edilense El Hammam, otantik Türk hamamı olarak kullanılıyor.Hünkar Camii bugün bir kilise hemen yanında Osmanlı Sebili ve sıra sıra kemerler, bahçesinin açıldığı meydanda ise dev çınarlar ve kafeler var, adı Türk Meydanı, yada 1821 meydanı.Dar sokaklarında göç eden Türklere ait evler var.Rengarenk, iç içe, sıcak.
Venediklilere ait öyle çok iz var ki, limandaki Venedik deniz feneri, Mısırlı Mehmet Ali Paşa tarafından yenıden inşa edilmiş."Görürsün Hanya'yı Konya'yı" deyimine ,  Hanya,  Osmanlının başkenti İstanbul'a uzaklığından konu olmuş.Agios Nıkolas Kilisesini görüyoruz,  El Hayyım Sınagogu ise güzel sokak lar arasında.
         Yaban çiçekleri süslüyor fundalıkları, sebze, meyve, tahıl bahçeleri, asmalar şehirlere yaklaştığımızı söylüyor.Keçi başta, hayvancılık da yapılıyor, bal üretimi var.
         Nereye gidersem gideyim, ay arar gözlerim geceleri, Hanya'da da çok güzel göründü gözüme Selene'm.
        "Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun" dense de,  sabahları peksimet üstü, taze domates rendesi, festa, kekik, adanın yemyeşil zeytin yağının mucizesiyle "dako" hazır. Arapsaçı(maghrata), radika, şevket-i bostan(askalivri), acı sarmaşık(avronyez), ebegümeci, semizotu-kabak-biraz pirinçle yapılan;çiporta, bamya dolması, balıklı bamya, nohutlu işkembe,  et-arpacık soğan-portakal kabuğu-tarçın-defne yaprağı ile yapılan; stifado , alışık olduğunuz tatlardan çok uzak değil.
Kaiçunya; myzithr(anız sütü) peynirli tatlı, mustalevriya ise şıra ve nişastalı bir tatlı.
Balık ve  salyangozu da unutmamalıyım.
Balı sıkılarak alınan incirlerin, kapalı kazanlarda bekletilerek fermente edilip, damıtılmasıyla, bir rakı da Girit'ten:Tsikoudia. Yemek sonrası ikram, tsikoudia (çikudya) ile son buluyor, konuk severliklerinde.Biliyor musunuz, İzmirimizin Kahramanlar semtinin eski adından alıyormuş adını? 
Postmodern yaşantılardan payını alan Girit'te de çoğunluğun ot toplayacak, yıkayacak, pişirecek zamanı yok; bundandır döner (gyro), et şiş (souvlaki) de yerini almış.
         Oğlak ve tavşan yahnisi menüsüyle, bir akşam da farklı Girit güzelliği yaşandı.Kemençenin kardeşi yedi telli lyra ile Girit müzikleri ve halayları:Tarih koktu, yaşam enerjisini, döngüsünü, dayanışmayı, ritmi ve eski bir öyküyü anlattı.
         Dürüst, cana yakın insanlar; Zeus'un sarayında yaşıyor gibiler adada, sizi de konuk ediyorlar.Öyle çok öykü var ki dokunamadığımız...
         Bir Girit beyiti der ki:   "Nereye gidersem Psiloritis toprağı taşıyorum ve bütün dünya Girit olsun diye, etrafa saçıyorum"   (Psiloritis, Girit in en yüksek noktası ve Zeus' un doğduğu İda Dağı ), bu söz tüm adanın güzelliğini özetleyiveriyor değil mi?

06 Kasım 2012

Athena ışıklarını Akropol' den yaydı, adını andırdı.Atina kuruldu...

                  

                    Athena ışıklarını Akropol' den yaydı, adını andırdı.Atina kuruldu...
                Tanrıça Athena, Zeus'un kızı, dünyayı birbirine katan, aigis kalkanlı, gök gözlü.Poseidon ile yarıştın bu şehir için.Akropol' ün üstünde tuzlu bir göl ondan, zeytin ağacını yaratmak sendendi.Tanrılar zeytini onayladı.Adını andırdın, Atina senin.
               Tepede asılı durur Akropol, bir yalnızlıkla izler şehri, kuşbakışı.Yüreğim ellere düşmesin tut.
Syntagma ve Omonia Meydanlarına vuruyor gölgen.Meçhul asker ayak seslerini dinliyor arkadaşlarının.
               Demokrasi, Sokrates'in esintisi, Tanrıça Athena'nın sevgilisi Atina...