29 Mayıs 2016

canımmmm...

Su vermeyi,
Su vermeyi unuttun çiçeklere;
Boyunlarını büküyorlar gün ve gün.                                                                                                                                                            
         
          Yokluk , yoksunluk , çok zor ...İz bırakan acılar...Unutmak olanaksız. Hep usuldan vuruyor acının dalgaları…Kayboldum, yaşama sevincim nerede?


Umudumu da getir gelirken,
Diyorum unutarak...
Dönmezdesin,
Tutmuyor yara bantları...
Hep burnunu yerdim
Getirdiğin ekmeklerin

Şimdi ne olacak ?
Umut kırıntısı bile dökülmüyor bu günlerde...


           Güzel anılarla ile ince bir sızının yan yana kalması yüreğimde. İz bırakan ve bir özlemi içime düşürenler aklımda :  Bir söz, bir pazar arabası, bir kahve, salata, sofra kurulmuşken kaybolma, bir tamirat, ‘ben taşırım’, ‘ben alırım, sen gitme’, bir ‘olsun’ sözü, bir okşama: Karşıma çıkıveriyor geçmişten.  Bütün anılarla çığlığa dönüşüyorum, bağıramıyorum.              
          Bir varmış, bir yokmuş hayat.Her şey fotoğraftaki gibi kalabilseydi. İnsanım, doğrum, iyilik meleğim, gönül sözüm, hep olur diyenim, evetim, babam…Gözlerinden ‘biz’ akanım…
         
          Acıya dokunulmuyor,  canım ateşte.Tüm kelimeleri yaktığımdan mı; bir kelebek çırpınıyor, yüreğimin camında…



Baba, bakışın ve ellerin bende;
Şu yağmur kokusu,
Bir de gökte ışıklı ay,
Ve bulutlar...
Tut ki ölüyorum,
Aslında;
Tutsaydın ölmezdim, Bilmiyorum?
Bulamadım ki ellerini.
Ama tanrım,
Neden ıslanıyor yüreğim?
Bilmiyorum!
Ne dediyse artık yağmur,
Bir de gökte ay...
Ama tutsaydın ölmezdim acıdan,
Biliyorum.