24 Aralık 2009



Dinlediğim masallar gibi ,

Kafilelerle Giza ' ya hareket

Bir ninninin tınısına takılıp , tansığa dalmak gibi

Aşkla dolmak gibi ...

Yeniden doğmak gibi ...




...

23 Aralık 2009

: )

...






Kulaklarım çınlıyor , hangi piramit andı beni ?




...
...





Ben hala Mısır ' da uyanıyor ve gördüğüm gerçek güneş mi , yoksa bir piramitten mi yansıyor diye bakıyorum ...




...

...




Zamansızdı , sonsuzdu ; bundandır ordaydım ...
Dokunmayın , gökkuşağındaki sekizinci rengi yaşadım ben ...
Ve gölgemi tapınaklarda bıraktım...






...

...


Nil yaşamı verirken yeşil ,
Fellukalar durmamacasına yüzerken beyaz ,
Nübye ' yi bulduğunda karamık ,
Ve bu karamık yüzlerde
Gözler bir deniz feneri
Her gülümseyiş bir martı uçuruyor gökyüzüne
Aswan , Lotus kokusunun şehri
Takılıp Amon-Ra ' nın ışığına
Nil 'e karışıyorum
Biraz yeşil , biraz gizil , biraz bizim
Kalıcılığa emanet bedenlerden
Osis ve İsiris ' e eriştim .
Set ve Neftis geçiyor , gördünüz mü
Comombo ' da büyürken tapınaklar
Edfu ' da Osiris ' i aradık İsis ve Neftis ' le
Edfu Tapınağı ' nda çarpıntılı bir yüreğim
Efsunlu seslerleyim , lotus ormanında
Gözlerim birer faltaşı
Başlangıçsız , zamansız
Luxor , sana geliyorum...






...

...


Avucunda bir kuş tutmuş gibi çarpıntılı bu yürek , " Mısır " ına kavuşacak az sonra. İşte çölün ortasındaki armağan Nil... Yemyeşil ; kumullara karışmaksızın yaşamı sunup , uzayıp gidiyor.

24/11/2009

16 Aralık 2009


Pırlanta bile parlak değil , burda bana yansıyan ışıktan. Öyle ışıklı dönüyorum ki...
Kum tozlu , sis kokulu hava ve gizemle taşınmış , bilmeceyle dokunmuş taşlar...Bir giz örtüsü altında herşey.
Bu yaşamdan önce bir yaşamım vardıysa , burdaydım ben.Ramses II , Nefertari belki...
Kum ve granit , çöl ve Nil , tapınaklarda sonsuzluk ve maviye ermek.

30/11/2009

06 Aralık 2009

EGYPT



Hep beklediğim , hep çokladığım , hep gizil bulduğum ülke ; senleyim...
Kahire , bu boz şehir , sanki kumlar altında saklı da , bir ara silkinip yeryüzüne çıkıyor gibi.
Sarı , kum rengi , tozlu , minareli , mezarlı , bitmemiş-yarım.
Her şeye rağmen benim...
Gizemi tozlu yüzü ardında...Gece harika ışıklar makyaj yapıyor bu şehre.
Yeşil yaşam : Nil'i görüvermek var ya , iyi ki var...
Sakkara , Coser'in basamaklı piramidi , Imhotep'in armağanı.Memphis'i yönetenlerin son dinlenme yeri , diyecekken ölümden sonra yaşamı görüyor , susuyorum...
Sakkara , mastabalar...Büyü gibi.Duvarlardan o günler canlanıp önümüze düşüveriyor.Takılıyoruz arkalarına ; yaşam anahtarı ve lotuslar ellerinde , Giza'ya taşıyorlar bizi.
İşte en çok beklediğim , aşkım...
Basamak basamak olmuş : Binlerce erişilmez taş , tonlarca ağırlık , onlarca tansık...
Piramitler , bu ne görkem...Dış yüzünü silkinmiş bile olsalar , güneşe dokunuyorlar.
Bir gizemin ışığına tutunuyorum , bırakmamacasına...
Tıp , astroloji , matematik , ve duvarlardaki tüm sırlar , figürler birlikte ilerliyoruz : İki büklüm , loş , nemli dehlizlerden.Ve mezar odası.
Ama eminim ki onlar Osiris'le olmalı.Yanlarna almadıklarıysa bize kalmış.
Ve firavunlar Mısır'ı hiç affetmemiş.Bin varmış , bir yokmuş çünkü.Bir varmış , hiç kalmamış.
Piramitler dizi dizi , Sfenks ; Kefren'in başı onları bekliyor , bugüne bakıyor.
Keops , Kefren , Mikerinos , İmhotep , Kleopatra , Nefertari , Ptah bizimle : Artık bizim de elimizde lotuslar ve yaşamın anahtarı...
Nil bekle beni... Karnak , Theb , Luxor , Edfu , Aswan'a götür.


24-26/11/2009

10 Kasım 2009

YOKLUĞUNUN 71. YILI...

Yokluğunun 71.yılı…
Atam, biz bugüne yaydığın ışık ile aydınlığız…Karanlıklar girse de araya…
Işığında ve kazanımlarımızla bilinçliyiz, ama hatamızı da biliyoruz:

Gün olur, irtica hükümdar olursa,
gün olur , numaracı Cumhuriyetçiler peydahlanırsa,
gün olur , cehalet, sefalet ve ihanet tekrar hortlarsa, alır başını gidemezsin! dedik…
Zorla ve hile ile yüce vatanın bütün kalelerinin alınmasını, tersanelerine girilmesini, ordularının dağıtılmasını ve yurdun her köşesinin işgal edilmesini: Bekleyemezsin! dedik…
Sen, kendini ve Cumhuriyetini savunmazsan, o gün geldiğinde, ''Atatürk'e gönülden bağlıyım.'' diyemezsin.
Dedik, dedik de Atam; sözde kaldı: affetme bizi…


”Düşüncesi özgür, bilgisi özgür” kuşaklar dedin, bu bilinci verdin, tam bağımsızlığımızı sağladın, laik Cumhuriyetimizi kurdun, devrimlerimizi yaydın, ilkelerimizi belirledin…
Bizlere emanet ettin.İleri götürmek, sahip çıkmak varken ; yıllar vurdum duymazlığımızı, oluruna bırakma huyumuzu körükledi, dış kışkırtmalar, iç aymazlıklar, gereksiz çekişmelerle, adam sendeciliğimizle bugünlere geldik. Affetme Atam bizi…
Devrim Yasaları uygulanmıyor, affetme Atam bizi
Laiklik tartışılıyor hala, affetme Atam bizi
Tam bağımsızlığımız nerede, affetme Atam bizi
Akıl, bilim ışığımız olmalı, affetme Atam bizi
Halkçılık dedin, affetme Atam bizi
Lozan ile Sevr’ i sildin, Misak-ı Milli’de sınırlarımızı belirledin, affetme Atam bizi
Köylü ulusun efendisi”ydi, üretimdi, ekonomide de bağımsızlıktı, affetme Atam bizi
Demokrasi, özgürlük, affetme Atam bizi !

Yarınlarımıza umutla bakabilmek için :Silkinelim karanlıkları !
Biz Cumhuriyet'i seçtik, biz bağımsızız, biz demokrasiyi istiyoruz, biz laiklikten yanayız ve laikiz, biz yetişen tüm bireylerin özgür düşüncede, Atatürk İlke ve Devrimleri'nin ışığında yetişmesini istiyoruz !...
Biliyoruz ki:Atatürk’ü sevmek bu; gerisi yaldızlı yalan boş…

Seni özlüyoruz Atam, seni bugünlerde daha çok özlüyoruz…
Işığın elimizde hatalarımızı da biliyoruz, silkiniyoruz karanlıkları, geç değil. İzindeyiz demek yetmiyor, biliyoruz .
Geç değil, bunun da bilincindeyiz.
Çünkü: Atatürkçülük ruhuyla, Bizler Mustafa Kemal’leriz!

04 Kasım 2009

CUMHURİYET

.



Atamız sayesinde: Bizler Cumhuriyete doğduk, onunla büyüdük, onunla varolduk.Atamız, Laik Cumhuriyetimiz, Devrimlerimiz vazgeçilmezlerimizdir.Hazır bulduk, bilincinde olalım...




.

09 Ekim 2009

BURSA

GENCECİK FİDANLARDIK
MEYVE VERDİK KİMİMİZ
YAŞAMIN GEL-GİTİNDE
GELDİK, KAVUŞTUK
SEVGİYDİ, ÖZLEMDİ
NE ÇOK ŞEYDİ
NİCELERİNE...

03/12/2009

29 Eylül 2009

YAREN'İM...

Bir çift göz delip geçiyor sizi, ruhunuzu.O gözlerin üzerinde bir çizgi yok çünkü ve daha üstündekiler de…
Bir kucak saçı
maskesiz yaşamı
bir sürü arkadaşı
olsun isterdi...
Çaresi olsun
sağlığına kavuşsun
yorulmadan korunmadan oynasın
istemez miydi?
Gözlerinde hüzün, yaşanmış yorgunluk, iki kat çocuk sevinci. Küçüğümsün.
Yaren’ im, sevgilim, dert ortağım…
Derdine ortak olduğum…

17 Eylül 2009

ŞAHSENEM


Van'dan bir "Sumak" serildi , ayaklarım altına.Basmaya kıyamadığım."Şahsenem'miş adı.Neler anlattı, neler:
Atının sağrısında, her kavganın öncüsü, mert, yiğit, erişilmez şah...
Ne toy, ne oyun, ne gerçek, ne bir sevda türküsü bile olamazdı Senem'de.
Gönüldü işte, dizgini yok.Boş, uzak tarlalara ektiği umuttu daha çok.
Kızgın güneşte, gün akşama, kan tere bulanarak anlatamazdı.
Vurdu sevdasını ilmeklere.
Gecesini gündüzüne kattı, Senem.
Buğdaylar bile uyurken; sarı sıcak öncesi, o uyumadı.
Atkısını çözgüsüne, ilmeğini tarağına, ipeği yüne, lacivert, al, beyaz ipliğini desenine kattı.
Sevdasını yüreğinden parmağına akıttı.
Düşünden kilimine düşenler "şahlandı" , canlandı; şahına varamadı.
Gözlerini işledi, ellerini işledi, elleri işledi, bereketini koydu,sevgisini dokudu,yeteneğini döktü.
Renk, zaman, emek, anlam, elinden gelen, elinde olmayanı, otunu ocağını dokudu.
Gözyaşları içinde dili hep okudu.
Aç kaldı, susuz kaldı, hep "şah"sızdı zaten.
Anlamsızlığı koydu.
Doğuyu, töreyi, yöreyi yurdu....

Her kahve içimi "Şahsenem" önündeyim.
Senem'in gözünde, gönlünde, ellerinde.
Yapma Senem, kocaman bir yalan sevda dediğin.
Senden kalansa sadece Şahsenem' in,; değer miydi?
Ama sevdaysa yaratıcılığın, bu ise adı sadece.
Buna varım.

12 Eylül 2009

nostalji; köyde kına gecesi...


Köylerimizde kına geceleri, çok renkli, çok neşeli, bir o kadar hüzünlü, herkesi biraraya toplayan, "yağmur yağsa ıslansak, düğün olsa doyunsak" tır...
Yukarı mahalleden,köy söylemiyle bir çalgıcı çağrılır.Kadın romandır.Başına oyalı bir yemeni bağlamış, aradan sarışına boyanmış saçları çıkar.Sallanan küpeleri, ayağında şalvarıyla bağdaş kurup yere oturur, koltuğunun altında bir darbuka.Dayar bacağına ve ilk sesler dökülür:Düm tek tek.Yanında benzer kelimelerle anlatabileceğim bir arkadaşı daha olur, tef çalar o da.Ve geline takılan , ortaya saçılan paraları ister, bağdaşını hiç bozmadan.İkisi çok seslimsi, çatlakça bir tondan başlar: Baaaahçelerdeeee ...
Biri sorar, "kız sen görümce misin?", "hı hı" sesi gelirse eğer ;
"Bahçelerde börülce, oynar gelin görümce
oynasınlar bakalım, bir araya gelince..."
Gelin kız ve görümce karşılıklı; geleneksel, köyde herkesin bildiği bir ayakla oynanan, folklorik, düz bir oyunu, bir dairede dönerek, arada karşılıklı yer değişerek oynar.
Sahnenin diyelim, çevresinde kahve sandelyelerinin yetmediği kadın, kız ve çocuklarsa, iki sandalye arasına atılmış uzun tahtalarda oturur.Kına gecesini yakınen görmek isteyen yaşlılarsa, kıvrağının ucunu yere serip, yayılıverir .
O arada türkü tamamlanmış görümce oyunu bitirip oturmuş, gelin ayakta yeni oyun arkadaşını bekliyor olur.Kendi isteğiyle oyuna kalkmayanlara darbukayı çalan seslenir:"Eltisi nerde gelininnn?"
"Bahçelerde eğrelti, oynarlar iki elti..."
Çalanlar oynayacak yakınları bitirince, oynamak isteyen veya kollarından çekilenler ortaya atılır.Kollarından zorla çekilenler, aslında oynamayı bilen ama nazlananlardır genellikle."Ayy bu havayı bilemiyom" denir, sonra birer zil eksik gelir.
Bazen uzun nazlardan sonra ve paraları basmaktan yorulan kayınvalide sahne alır geliniyle.Türkü başlar:
"...gaynanayı napmalı/ gaynar gazana atmalı/ yandım gelin dedikçe/ altına odun atmalı..."
Kahkahalar arasında, "ay benden geçti, zorla" deyip, iki dönüp oturur.Bu yaştan sonra, çoluk çocuğa maskara olmuştur, söylediğine göre.
"...Bahçelerde lahana, oynar gelin kaynana..."
Takılan, bir deyişle basılan paralar, oynayanların hakkıyken, çalanlarca toplanır.Çocuklar ellerinden, koyunlarından alınan paralara epeyce ağlarlar.
Ve çalanlar tabiki parayı çok basanı severler.Bir de güzelse ortada oynayan, iyi de giyinmişse eğer, "aman allah bağışlasın, maşallah" deyip, en güzel şarkıyı söylerler.
Arada ortada koşan çocukları korkuturlar:"gelirsem yanınaaa..."
Sıra kına yakmaya gelince yengeler ortaya çıkar, gelin elini açmaz, kayınvalide altını avcuna koymadan.Allı pullu eldivenli, içi kınalı ellerle, başında bürümcüğü ile hüzünlü bir türküde gelin ağlatılır, çevresinde kız arkadaşları mumlarla dönerken.Kına yakılınca ağlama faslı biter ve kına Bergama Türküleriyle devam eder:

"...al basmadan donum var amanın yalel yalellim
suya giden yarim var ninay nom
Bergama yıkılmasın amanın yalel yalellom
yarim var ortasında ninay nom..."

"...ey yüceler yüceler
yuva yapar cüceler..."

"...Yola çıkma baş açık
arpalar kara kılçık
eğer gönlün var ise
al bohçanı yola çık..."

"...Sandık üstünde sandık
aman efeler yandık
düşünmeden söz verdik
biz sizi adam sandık
çevresi saçaklı
işte geliyor elleri bıçaklı..."

"...entarisi mavili nerde kurdun kavili
evvel böyle değildin şimdi gönlün büyüdü
yale leli lam yalelli yale lele lelelam
nannan nirinam ninneri nannam nire
nire nirenam
yale lelam yale yale lele lele lelam
al geydim alsın diye mor geydim sarsın diye
isteyenlere varmadım nazlı yar alsın diye..."

"...Gerizler başından hoplayamadım aman aman
döküldü cephanelerim toplayamadım
düşman galip geldi haklayamadım aman aman
amanında aman efeler öldürmen beni
güzelde Cemilenin yoluna soldurman beni
mahkemenin önünden eğildim geçtim
sol yanımdan kurşun yedim bayıldım düştüm
ahbap düşman oldu ben buna şaştım
amanında aman efeler öldürmen beni
güzelde Cemilenin yoluna soldurman beni..."

"...Abacılar inişi, saatimin gümüşü
hiç aklımdan çıkmıyor, hak oğlanın gülüşü
Üç kemerin taşları cıvıl cıvıl öter kuşları
hiç aklımdan çıkmıyor,(Kaymak Mevlüdem) o yarin bakışları"

Ve genç kızlar eski havalar oynanınca, çalanların önünde toplanarak, daha yeni parçalardan isterler.Eskilerin deyimiyle "anlayamadıkları yeni havalardan"
Çalanlar ustadır, hemen gençleri de şıkır şıkır oynatırlar.
Gecenin sonundaysa damat ve arkadaşları alır sahneyi.Davul gelir, tüm heybetiyle, yüreklere işler.Ve Harmandalı dönülür.

"Harmandalı efem geliyor
bileğinden kanlar akıyor
gümüş bilezikli mavzerin
namlusu şimşekler çakıyor
efeme de mor cepkenler yaraşır
efem ne giyerse yakışır
bütün kızanların önünde
elinde yatağan savaşır"

30 Ağustos 2009

30 ağustos

Türk Ulusunun yaratılışıyla örtüşmeyen, işgal altında yaşama durumundan kurtuluşumuzun zaferidir 30 Ağustos...
Mondros ve Sevr 'in silinişi
dünyaya özgürlük haykırışımız
Lozan'ın ve Cumhuriyetin ayak sesleri
Bir kez daha varlığımız senden ötürü Sevgili Atam.

25 Ağustos 2009

DİLE KOLAY...


Sevi izleği ile gelir Egemin Türkçesi

Doludur tamamlanmamışlıklarla

Büyüsellik gizlidir deyimlerinde

Dili yalın, dili sıcak, dili deyim Egem...

"Bir dilin oluşmasında yaşama biçimlerinin etkisi göz ardı edilemez.Anadolu toprağında, bölge ağızlarındaki söz değerleri böyle oluştu.Anadolu'dan uzaklaştıkça, kökü bu topraklarda olmasına karşın, Türkçe, değişik gelişmeler geçirmeye başladı."
Mustafa Şerif Onaran
Türkçemin söz varlığı, uçsuz bucaksız bir deniz.Derin mi derin.
Dil yurttur.Sevdayla bağlı olunandır.Vazgeçilmezdir.İnsan insanla çoğalır, yenilenir, yaşam sevince keser:Dil coşkusu içinde insanlar konuşa konuşa...
Dili yalın, dili sıcak, dili deyim Egem...Dile kolay yazabilmek...
Bir yerden başlayayım, örnekleri daha çoğaltmak sözüyle.
Kısaltılmış ve öz kelimelerle doludur Ege ağzı, öylesine sevimlidir, siz de seversiniz Egeli olmasanız da.Örnekleyelim mi?
İngiliz aksanıyla, Türkçe konuşmak gibi cümle sonundaki -r- harfi söylenmez:
** getir=geti , alıver=alıve , bekliyor=bekliyo
- yorum, -yorsun eki -yom ve -yon ; -ceksin, -ceğim eki -cen, -cem diye yuvarlanmıştır:
** gidiyorum=gidiyom, geliyorsun=geliyon, göreceksin=görcen, yapacağım=yapcem
Kelimelerin başındaki -k- harfi, -g- harfine dönüşmüştür:
** kalk=galk, kolay=golay, kaç=gaç, kalay=galay, kaynana=gaynana
Bazı kelimelerde de -t- harfi, -d- harfine ; -p- harfi, -b- harfine :
** tane=dane, gölge=kölge, pazar=bazar
Bunlara bakarak biz gibi konuşamazsınız, çünkü bazen de: günah=künah, diken=tiken, gölge=kölge , pabuç=babuç oluvermiştir.
Hepinizin bildiği, -gari miz vardır ve kendimize özel kelimelerimiz de...
Bazı özel isimleri seslendiğimizde, tanıyamayabilirsiniz.Deyimsiz hele, hiç olmaz.
En iyisi bazı kelimelerimizi, deyimlerimizi, isimlerimizi, bazen de örnekleyerek yansıtayım.

Alemin =Ali Emin
Amet =Ahmet
Apturaman =Abdurrahman
Aşe =Ayşe
Gadirye=Gadriye=Kadriye
Hatçe=Hatça =Hatice
Habbe=Hebbeba=Habibe
Höriye =Huriye
Hallibiram =Halil İbrahim
İbram =İbrahim
İmine =Emine
İrecep =Recep
İsmel =İsmail
Küsüm =Gülsüm
Üsen=Üseyin=Hüseyin
Sülüman =Süleyman
Tefide =Tevhide
Fadime Gadın=Bazı isimler, yaşa bağlı olarak Kadın kelimesiyle söylenir.
Gelin gız =Bazılarına da kız kelimesi eklenir.
Gadın gızım =Bu sesleniş de kişinin olgunluğunu, bilgeliği anlatır.
Zayde =Zahide

-ağzına kaçmak:çok yakın durmak yada o kadar yakınki anlamında
-ağzımıza(ağzına) eğri mi gidecek:yesen ne olur, bahane bulma anlamında
-afyonu patlamamış:uyanamamış, ayılmamış
-allı evleniyo,güllü gelin oluyo:Çok kalabalık ve karışık ortamları tanımlamada
-anasının cebi :Bu kadar da olmaz, anlamında
-anasının gözü:Hem bu kadar da olmaz, hem de fena, hileci kişi anlamında
-arabadan aldın mı ham bostanı:Dediklerin çıkmadı, gördün mü, öyle değilmiş değil mi
-aya kırık tazı gibi=ayağı kırık tazı gibi koşmak; çok gezmek
-ayna göz:rahatsız edecek şekilde bakanlara
-anası(babası) gılıklı:Annesi yada babası gibi
-anasına çekmiş:Annesine(veya benzetme yapılacak kişi) benzemiş
-armut gibi boyun:ince bir boyun
-asfalyamı attırma!:Beni sinirlendirme..
-atla deve mi:büyütülecek bi şey mi, o kadar da değil..
-ayağı suya ermek:anlamak
-aynı tas aynı hamam= Hiç bir şey değişmedi, hep aynı anlamında
-ağır ol, kadın ol:olgun, sakin, ağırbaşlı ol
-bildik gitmeden sevdik gelmez:elinden çıkmadan olmazdı, gidene üzülme anlamında
-bacak kadar:küçük, kısa
-bayramlık aaz(ağız):Kötüyü söylecek ağız
-bulup da bundurmak:Bulmuş da beğenmiyor, anlamında
-burnunu çekmek:zor bulursun anlamında
-büyümüş de küçülmüş:çok bilenlere söylenir
-boru gibi ses:çok kalın sesli
-boşan da semerini ye:Sen doyduğunu bilmez misin anlamında
-burnundan solumak:Çok sinirlenmek
-başını yiyesice:İlenç sözü
-çalıya dolanmak:bir işin olmaza girmesi
-çomak sokmak:Birinin işine engel olmak
-de gidi de(ee) :Yadırganan, üzüntü duyulan, onaylanmayan durumlarda söylenir.
-Bizim olan(oğlan) gitmiş bi araba alıvemiş
-De gidi olumm deee.Para va(r) gibi.
-çarşamba yumurtası:gurk basıldığında, çarşamba günkü yumurtalardan çıkan civcivler özürlü olurmuş, herhangi bir kişi veya nesnedeki eğri büğrülükteki benzetmede
-dev anası gibi:çok iri anlamında
-dul karı beslediği:çok bilmiş anlamında
-duba gibi olmak :Çok şişmanlamak
-düdük gibi:çok dar
-donsuz dumansız :Açık seçik, çıplak
-dut gibi olmak:Çok sarhoş olmak
-el elin eşeni(eşeğini) ıslıkla çağırırmış:Birinin diğerinin işini kar amaçlı yapacağını anlatır.
-eriyip, guruyup(kuruyup) gitmek:Çok zayıflamak
-eksikli olmak:Mahçup olmak
-embet sombet:sonunda, sonuçta, son olarak
-fellik fellik gezmek:Çok ve oraya buraya uğrayarak gezmek
-gebe çakal gibi:çok yemekten karnı şişme durumu
-gıcırdayan arabaya binmek:her duran arabaya, her gel diyene gitme, çok gezme durumu
-göğe merdiven dayamak:olmayacak yerlere bile gidebilmek, yapabilmek
-gözüne dizine durmak:"gözüne dizine dursun" yaptıklarım haram olsun anlamında
-gopçaları goyvemek:gopçaları goyvermek:Çok korkmak, gevşemek
-gözünden al:işte sözettik geldi, karşılaştık anlamında
-gudum gudum gudurmak(kudurmak):Çılgına dönmek,huysuzluk yapmak
-gulağı uzun olmak:Herşeyi duymak
-gurk tavuk gibi gezmek:hiç ayrılmadan, sürekli birlikte gezmek
-guru guru (kuru kuru) oturmak:İkramsız, sadece oturmak
-guzguna(kuzguna) yavrusu hoş gelirmiş:Herkesin kendi çocuğunu ne olsa seveceğini anlatır.
-gündüz feneri gibi:Çok esmer yada kara
-hak kuşu:haklıyı, hakkını koruyan
-harala gürele çalışmak:Çok çalışmak
-har har solumak:Derin derin nefes almak
-hastala(hastalar) olmak:Çok üzülmek
-hay gidi hay :Acıma, hoşlanma gibi durumlarda
-haymana gibi gezmek:Kendini alamadan başıboş gezmek
-İ'nesiz(iğnesiz) arı gibi:Söylenip durmak
-İki taşı diksen baca, kime varsan koca:Herkesi , ne ve kim olursa olsun eş olarak isteme durumu
-ipim sapım yok:iyi değilim, kötyüm
-kabak başına patlamak:senin üstüne kaldı anlamınd,
-kadı mı oturttu:kalkmak ve hareket etmek istemeyen, gittiği yerde oturup kalanlar için söylenir
-kazanın altında kalmak:öyle derinlerdesin ki, hiçbir şeyden haberin yok,anlamında
-kırk yalan:Çok yalancı kişi
-kestane çıktığı gabığı(kabuğu) beğenmezmiş:Sonradan görmelere kullanılır.
-kirli çıkı:Çok şeyi saklayıp, gerektiğinde çıkarıp, kullanan kişi.
-koca ölü:yerinden kımıldatılmayacak kadar ağır anlamında
-körün değneği:apansız, şaşırtıcı anda gelen şeylere
-kör tırnak:İşe yaramaz, maharetsiz
-kuyruklu koyun gibi:kalçası çok büyük olanlara benzetme
-kuzu mu yiyeceksin (yedin):o kadar doyacak mısın(toksun)
-leblebi gibi:çok fazla olduğunu belirtir
-lök daşı(taşı)gibi oturmak=Lökeşe gibi oturmak:Hiç bir şey yapmadan oturmak
-misafir gelse doyunsak, yağmur yağsa arınsak:Bir sebep olsa da yapsak, tembellik anlamında
-noldum delisi olmak:Birden zengin olup şımarmak
-ömür törpüsü:ömrü tüketen şeylere, kişilere kullanılır
-paşa davulu gibi:Yerinden kalkmaz gibi kurulmak
-pazarda az görmemiş:Aç gözlü anlamında
-piç horoz gibi:saldırganca, bıkmadan yınelenen davranışı yapan kımse
-punduna getirmek:uygun zamanda yapmak
-sakallıya selam vermemek:kimseye aldırmamak
-sırtında yumurta küfesi mi var:açıklama yapmaktan korkma, kırılacak şey mi taşıyor da silkemiyorsun, anlamında
-telaşe memuru:çok acele eden, sabırsız
-tüyü teleği dökmek:Aşırı zayıflayıp, yıpranmak
-taş yaslan, toprak döşen:Ne kadar fedakarlık yapsan da yaranamama durumu
-taş kökü ye:Yemesi sorunlu olanlarda, bişeyi beğenmeyenlerde söylenen sitem sözü
-tuzu kurumamak:bir yere sık sık gitmek
-türkülü masal:Oldukça uzun süren herşeyde kullanılır
-ortalığı panayır yerine çevirmek:Davranışları yüzünden herkesin toplanmasına neden olmak, dağıtmak
-öküz öldü ortaklık ayrıldı:Çıkar ilişkisi bitenlerin ayrılması
-paparayı yimek(yemek):Azar işitmek
-patlıcanlı yoğurt gibi:çok esmer bırının saçını sarı boyatması veya beyaz giymesi durumu
-suratı sirke satmak=suratı turşu satmak:Asık suratlı olmak
-takkeleri değişmek:Bozuşmak
-tavukların hanım ablası:Çok erken yatanlar için kullanılır.
-tefe goymak(koymak):Alay etmek, hakkında çok laf etmek
-tıngadak gitmek:Ölüvermek
-yarısı kırk kadar:Çok kalabalık olma durumu
-yüreği örtülmek:bayılacak gibi olmak
-zohur etmek:sabırsızca zorlamak


aba:abla
a'manin, aboo, abov, abu :hayret,şaşırma sözü
ayun gızan:aman çocuklar, anlamında kullanılan pekiştirme sözü
accık:azıcık
ağı, ağu:zehir ağılamak:zehirlemek
aha:işte
alemiyon:aliminyum
aşarı:aşağı
asfalya:sigorta
akıtma:krep
arapsaçı:malatura:rezene
akkın:bir işin hızlı,çabuk olması
alengirli:gösterişli,yakışıklı
alentirik=elemtirik=elentirik:elektirik
alimiyon=alimiyun: aliminyum
amele:işçi
aaşam:akşam
avurt:yanak
ayaz:soğuk
aydeş:çok zayıf
avaz:bağırı
azık:yiyecek

badılcan:patlıcan
bapuç:pabuç
bazar:pazar "bazar ekmeği"
belermek:(gözleri)büyümek, kocaman olmak
bazdırma=bezdirme:bazlama
biyo:bir kere
böyük:büyük
bakem:bakayım
bide:pide
beni bak:bana bak

cirbe:ezilmiş şey
cingar:kavga
cibiliyetsiz:terbiyesiz
cigara:sigara
civcik:çok mücadele eden,inatçı, cıvıl cıvıl kişi
çekişke:çekişte: kırılarak yapılan zeytin
çıkı:küçük bohça
çiğdem:ayçiçeğinin çekirdeği
çikin:çirkin
çilemek:çiselemek
çimdinmek:azar azar yemek
çömeşmek:çömelmek

dene:tane
de mi:değil mi
del:değil
deniştirmek:değiştirmek
develik:ebegümeci
deyem:diyelim
deyon:diyorum
dikolta:askılı iç giysisi, ("dekolte"nin okunuşu olabilir)
dinelmek:ayakta kalmak
don:pantolon
domata:domat:domates
döşek:yatak
dullamış:çok olgun, yaşından büyük davranan


ebe çöreği:pişi,yağda kızartılan hamur işi
elemtirik=elentirik:elektirik
enki:şu,bu işareti
emme:ama
encik:yavru
entari:elbise
essah mı?:esas mı, doğru mu?
esik:eksik
estirikli:sürekli karar değiştiren
evsimek:tahılı savurarak temizlemek
ey!:efendim, ne var
eyi:iyi

fasille:fasulye
felçik:karıştıran, nifak sokan
fişne:vişne
fita:önlük

gangıldak:çok uzun, kambur, çirkin
gari:artık anlamında, çok yere kullanılabilen sözümüz
gabık:kabuk
gocuk:yağmurdan ve soğuktan koruyan kalın mont
goz=koz:ceviz
gazan:kazan
gavur:yabancı
gaç!:aman, kaçınmak, bir şeyden uzak durmak
galeyli:kalaylı
gaynana=gayınna:kaynana
gurcalamak:kurcalamak
gangal:kangal,karpuz kabuğu dilimi
ganırtmak:kanırtmak,germek gererek kırmaya çalışmak
göynek:gömlek,cepken
goley:kolay
gırnata:klarnet
gazte:gazete
gopça:düğme, vida
govu:dedikodu
govucu:dedikoducu
gökgözlü:mavi gözlü
göğermek:yeşillenmek
günem, günecim:isim yerine,bir yakınlık ve sevgi sözcüğü
galkıve:kalkıver
gımıldanmak:kımıldanmak (gımıldan gımıldan gımıldanıve:bir şarkıda geçer)
gitmiyom ki:zaten gitmiyorum anlamında
gatmak:katmak, ilave etmek
go:koy
gurk basmak:kuluçkaya bırakmak
gübür gübür:hızlı hızlı
güççük:küçük

hadi gari:haydi artık
hedaye:hediye
hava:türkü
hayat:evlerin onundeki yarı kapalı bahçe
hangisi ki?:hangisi acaba anlamında
hinci:şimdi
horozlanmak:kavgaya hazır beklemek
hökümet:hükümet
hoşaf:komposto, genelde üzümden yapılanı
höpürdetmek:sesli, hüpürdeterek içmek
hu:seslenme sözü(huuu goşuuuuu)

incik cincik:gereksiz ufak tefek şeyler
ireçber:rençber:işçi, tarım işçisi
iyi bakam:iyi bakalım

kaktırmak:itmek
kaatlı şeker:kağıda sarılmış şeker
karga beyni:karlama:kar helvası: kar üzerine pekmez eklenerek yapılan tatlı
kave:gayfe:kahve
kayrak:taş
kaygana:akıtma, krep
kekeç:çekiç
kesmik=kesik:çökelek
kevkilmek:yamulmak
kıvrak:bazı köylerde başa alınan, iki yanında giyilmeyen yarım kolu olan siyah giysi
keranacı:daha çok kötü, bazen de kurnaz insanlara denir
kırpıştırmak:sürekli kırpmak
kitibiyoz=kıtıpyoz:cimri
kumkuma:yuvarlak kap
künah:günah
klorak:çamaşır suyu
kurtlanmak:kıpırdayıp durmak, rahatsız olmak, hareketlenmek
künge:çöp
kölge:gölge
kösteklemek:hayvanın ön ve arka ayaklarını bağlamak
köv:köy

macır:muhacir, göçmen
malatura:arap saçı, ebegümeci
mal:büyükbaş hayvan mal gibi:aptal, pasif
marazlı:huysuz veya iştahsız, hastalıklı
mazaldak:ham olmamış,eğri büğrü meyva,insanlarda da kullanılır
merdimen:merdiven
motur:traktör

nacak:balta
nahtar:anahtar
nalangı:mücver
namazlayi:seccade
napıyon:ne yapıyorsun
netameli:inatçı, belalı, fena
netcen=napcen:ne yapacaksın
nolcek:ne olacak
niye ki?:niye acaba
neden ki?:neden acaba

oklaç:oklava yaslaç:hamur tahtası
oturak:alçak tabure
olmakva:olmalı
olmeyivesin:olmayıversin
o'sun:olsun
oşalamak=okşamak
ö'le:öyle
ö'len:öğlen, öğleyin
ö'sen=önsen:herhalde
öte yan:öbür taraf
ö'sürük:öksürük
örüklemek:ön ayağın birini bir yere bağlamak

parpulamak:sarsmak, hafif dayak
patetis:patates
payam:badem
pençire:pencere
pişi:yağda kızaran hamur işi
pufu=maltız:yarım tenekenın ortasına bir ızgara yerleştirilir ve alt kısma da hava alacağı bir açıklık yapılır, mangal gibi içinde yakılan ateşten yararlanılarak yemek pişirilir.
pirelenmek:şüphelenmek
püsküt:bisküvi
pusmak:sessizleşmek, saklanmak

sadeç:sadıç, arkadaş
safur:sahur
saya:bahçe kapısının üzerini yağmurdan koruyan kısım
senet sepet:senet ve diğer belgeler
seyirtmek:koşmak
sokabaş:sokulmayan,çekinen kişi
soluk:nefes
sona:sonra
sovan:soğan
söbü:uzun
süllenpe:toparlanamayan, kirli, sakar
şappadanak:şap diye, hızlıca
şaşkın:çok zayıf
şeher:şehir
şaştım aşı:çabuk yapılan yemek
şavk:ışık
şevketi bostan:akkız, yenen bir ot çeşidi
şıpıdık:terlik
şinci=şincik:şimdi


taka-tuka:beyaz ve sert helva
telaşe:telaş
tırabzan:merdiven korkuluğu
tiyel:teyel
teze:taze
tiken:diken
tinsirmek:aksırmak
tirit:et suyu ile ekmek parçaları ıslatılarak yapılan yemek yada çok yaşlı kişi
tuşaklamak:ön ayakların arasında bir miktar ip bırakarak bağlamak

urba:giysi
urdan uraya:ordan oraya
utaşmak:uc uca eklenmek
ünnemek=ünlemek:seslenerek çağırmak

velesbit:bisiklet
veran=viran:güçsüz, kuvvetsiz, hastalıklı kişilere denir
vicikis:vixs (bir hastamın okuyuşu)

yal gibi:içimi hoş olmayan, tatsız içecek
yalamaca:dondurma
yapındırmak:kaşla göz arası, yapıvermek
yastıgeç=yaslaç:hamur tatlısı
yavız:yavuz, güzel
yaveş:yavaş
yaymak:dağıtmak, "ortalığı yaydın" gibi kullanılır
yoğurt çalmak:yoğurt yapmak
yörümek:yürümek
yu'mak:yıkamak yunmak:yıkanmak
yımırta:yumurta
yapmayıve:yapmayıver

zebil etmek:ziyan etmek
zangadanak :birdenbire, aniden

tarla takke=tarla tokat: tarla vs
senet sepet :senet ve diğer belgeler
incik cincik :küçük ve bazen gereksiz şeyler
eni konu :epeyce
galdır gopar=kaldır kopar
ilik sökük
geti götü = getir götür
dura kalka
algı vergi
allı pullu
allı güllü
ite kaka
harala gürele

12 Ağustos 2009

LEFKOFRİS

Burası küçük ve sevimli

hep düşlediğim ada

sen orada, ben orada

soruyorsun nerede, nerede

tepeden tırnağa sevincim

buradayım yanında sevginle

bir yanımız dalga, bir yanımız üzüm

başımızda dönen dünya

rüzgar gülleri gülerken güneşe

başları dönmezcesine dönerken

gözlerimizdeki ışığı veriyorlar

rüzgarımız hiç sönmesin

denizdeki dalga

sığmazken kaba

polente yapayalnız yıldızlar olmasa

gün turuncuya boyarken güdişini

"tenes'in baltası kesmemiş" günle geceyi

yanımdaki sen

bir de rüzgar

cumbalı evler sen kadar mavi

canım rüzgarın hiç sönmesin emi?

17 Temmuz 2009

GCK



Burası geniş ve sakin.
Söylüyorum içimden gelen sesleri.
Ay ışığı davette.
Ağustos böcekleri gündüz.
Başımdaki boşluk gökyüzü.
İçimdeki derinse deniz.
Ruha iyi geliyor bu berraklık.
Bilir misin bu limana kaç tekne demirler?
Bilmezsin.
Harcanan zamanlar tekrar yazılır yaşama; burada.
İki tomurcuk vermiş yüreğim.
Begonvillerin altı hep pembe.
İkizdi benzersizliğiniz.
Sonsuz maviye demir alıyorum, sizin renginiz maviye...

05 Temmuz 2009

Antiocheia..


Ayn,
İki gözüm
Başım üstüne sözün
Antiokheia'dan gelir özün.
Sin,
Yaşam, inanış, kardeşlik.
Mim,
Cennetlik.

Antiocheia' nın çağrısı banaydı.
Antik Pergamon Kenti, İÖ 2000'li yıllarda Istanbul'dan Antakya'ya dek uzanan geniş bir alanda 300 yıl kadar Anadolu'ya başkentlik etmiş.
Bu komşuluktan mıdır; bu toplumsal hoşgörüyle dolu, görmüş geçirmiş kenti sevdim?
Roma'nın üç büyük kentinden biri: Doğunun Kraliçesi: Antiocheia.

Antakya, Asi' den esen rüzgarlarla duyumsanır.Asi'den asice esen..
Çöl kumlarını getirir Saint Pıerre' e, Stairus' u (Hac Dağı) bularak.Habib-i Neccar' ı arar sonra.
Arama , çünkü; Habib-i Neccar Camii'sinde efsane artık.

Asi'den mi bilinmez: Bildiklerini okumuş, ayrıştırmalara karşı birlikteliklerinde direnmiş, sıradanlaşmamış insanlar, inadına güzel.
Mozaik insanda:Dinde, dilde, kültürde, yemekte, geçmişte, bugunde.
Ezan, çan, hazzan...
Ezan sesi çan sesine, diller dillere, dinler dinlere harmanlanmış.Ama kimse kimseye karışmamış.
Entekye köşe köşe, içinde bellür şişe.
Sunni ve alevi türkler, sunni- alevi- ortadoks ve katolik araplar, yahudiler, kürtler, maruniler, ermeniler, suryaniler, afganlar ve çerkesler.
Kuş cıvıltısı, ceviz takırtısı, su şırıltısı, Asi'nin rüzgarı gibi güzel tınılı diller.

Can nereden gelir? Enteke'ce yazayım: Abuganüç, zahter salatası, lahmi bisayni, lahmi varaka, aşşir, humus, künefe, sürk, oruk' dan hamenik hamenik yiyelim."Helal-i aleyk".

Zeus'un oğlu, Işık Tanrısı Apollon tutulur ormanın güzel kızı Daphne'ye. Apollon' dan ürken Daphne kaçar, Apollon kovalar.Yorulunca durur ve yalvarır yakalanmasın diye, toprak anaya.Ve kök salarak, bir defne ağacına dönüşür.
Defne' nin solmayan ve dökülmeyen yeşil yaprakları mı korur bu şehri,dostluğu, kardeşliği?
Kurutulsa da, yağ da olsa, sabun da, baharat da, koku da; bunca değişiklikle var olmak defneden mi? Yoksa Antakyalı olduğu için mi böyle defne?

Ve, ipekler dokunur Anthiokhia'da.Defne kokusu, ipek dokusuna karışır.İpekler sarar konukları,sular akar kulaklarda, tadlar damaklarda, defne yapraklarıyla taçlanır kardeşlik.
Musa ile Hızır karşılaşmış, Apollon ile Daphne, İsa'nın havarileri ulaşmış, Cumhuriyetle bu kent düşman elinde kalamaz denmiş, bunca kardeş kucaklaşmış.

Kentin üzerinden kuşlar havalanır.Renk renk, çifter çifter güvercinler. Güvercinde de ayrışmamışız: Nuh, tufanın bitip bitmediğini anlamaya gemisinden bir güvercin uçurmuş.Bundan yıllar sonra ise güvercin, Yahya'ca vaftiz edilen İsa'nın başına kutsal ruh olarak inmiş.5 asır sonraysa Muhammed'in sığındığı mağara girişi bir örümcek tarafından örülmüş ve bir güvercin yuva kurmuş.
Bundan mıdır, güvercinler; saflık,duruluk, sevgi,barış, beyazlık, haber ...

Amanos Dağları(Khamanu=Cebel-i Bereket=Nur Dağları) : Lübnan dağlarından doğan, Suriye topraklarından geçerek, Samandağ'da denize dökülen Antik çağın Orontes’i , Asi'nin vadisini koynunda taşır.Tohum Amik'te toprağa değdiğinde çatlar, Asi'nin suyu ile can bulur, Akdenizin sıcağında serpilir.

Saint Pierre Kilisesi, uzun soluklu çıkılan Stauris (Hac) Dağı kayalarında hıristiyanlığı saklamış.İncil’e yazılmış.Kayalardan sızan sular vaftizleri olmuş. Veba ile ölümler yayılınca kente, kahin bazı ölülerin ruhlarını, yeraltı ülkesine taşımakla görevli Cehennem Kayıkçısı Kharon’un büstünün şehre yüksekten bakan bu dağa oyulmasını istemiş.Kharon’un kayığına almadığı ölüler yeraltı tanrısı Hades’in yönetimine girmeden yüz yıl acı çekip, boşlukta dolaşırlarmış yoksa... Ölümler bitince büst yarım kalmış bakıyor bugüne.

Harbiye, antik çağın Daphne Kenti.Derin vadideki çınar ağaçları, defneleriyle ve hala Daphne’nin gözyaşları şelalelerinden akan.

Samandağ, huzur veren o uzun sahil.Asi’yi uğurlamak, Hz.Hızır’a dönmek.
Hz.Hızır ve Hz. Musa denizden Hıdırbey Köyüne gelmiş.Hz.Musa, su kenarına asasını bırakıp, su içmiş ve Musa Dağına çıkmış, döndüğünde asasınu yeşermiş bulmuş.İşte devasa ve asırlık o çınar karşımda...

Seller iç limanı doldurmasın diye dağa açılan Titus Tüneli ile limana erişmek ve kaya mezarları ile nerdeyim?

Tandırda biberli ekmek ve nane kokuları birbirine yaraşıyor.Ve, Baharat Yolu üzerinde kuruluyum, diye diye kokuyor baharatlar.”Küncülü kahke” diye bağırıyor bir simitçi...

Uzun uzun gez(dim), uzun uzun dolaş(tım), uzun uzun söyleş(tim)...
Bu mozaik kenti düşüme döşe(dim).Künefe tadında...

----------
Antiocheia :Antakya;; B.İskender’in komutanlarından Seleucus kenti kurar ve babasının ismini verir.
Ayn :Göz
Sin :Sanat
Mim :Muhammed
Pergamon :Bergama kentinin antik adı
Seint Pierre :Dünyanın ilk katedrali kabul edilen kilise.
Hırıstıyanlığın yayılma döneminden kalan tek yapı.
Habib-i Neccar:İsa'nın havarilerine ilk inanan kişi ve onun adıyla anılan camii
Hazzan :Musevi din adamı
Entekye :Yerel dilde Antakya
Bellur :Cam
Abugannuç :Patlıcan salatası
Zahter :Kekik
Lahmi bisayni :Tepsi kebabı
Lahmi varaka :Kağıt kebabı
Aşşir :Keşkek; et,nohut ve buğdayın dövülmesiyle yapılan tereyağlı yemek.
Humus :Tahin ve nohut ile yapılan yemek
Künefe :Peynirli tel kadayıf
Sürk :Küflü çökelek
Oruk :İçli köfte
Hamenik :Minik
Helal-ı aleyk :Helal olsun
Daphne :Defne'nin mitolojik adı
Küncülü kahke :Susamlı simit

26 Haziran 2009

SAKIN AĞLAMA

.





SAKIN AĞLAMA...
"Karıncanın su içtiği" dağlar bir el uzamı, bir yürek çarpışı kadar yakın Ayşem...
Gözleri, İzmir'in denizi kadar lacivert olmasaydı keşke.Yoo olsundu; sevgileri neredeyse yürek orada çarpardı nasılsa.
Elleri okşardı kömür karası saçları.
Gözlerini kısıp, daha derinleri görmek ister gibi bakardı, üzüm gözlere:Görmüş geçirmiş gözlerle.
Sevgiydi, özlemdi; yürek atışlarını taktı peşlerine o da.
Mutluydu, mutlulardı çünkü.
Ve sonra, sol yanlarına yerleşti sevgililerinin.Sol yanlarına.
Adresi değişmişti sadece.
Evet, bir de saç bağlarını yolladı, kırmızı...




.

25 Haziran 2009

açsam penceremi
girer mi özlediğim şehirler camdan
yaşam gibi sıcak canlı
renkli
geliyorlar
yada gidiyorum ben.

19 Mayıs 2009

90.YIL





İçimin içime sığmadığı günlerden bir gün
gözümün pınarında onurdan birkaç damla yaş
yüreğimde Atam sen...
böylesi günler coşku duygu seli
ayaklarım ucunda Egem efesi diz vuruyor
ellerim kanatlanırken
yüreğimde Atam...
varlığım senden ötürü
dile kolay 90 yıl...

ben MUSTAFA KEMAL'i sevdim.

...



19 Mayıs 1919, sadece varlığı emperyalistlerce örselenerek tutsak edilmiş bir halkın ve onun yurdunun kurtuluş olayındaki başlangıcı değildir.Samsun, geçmişi yüzlerce yılı bulan; ilkel, köhne ve bozulmuş bir saltanat rejiminin, halifeliği de içine alan yıkılışının başlangıcıdır.

29 Ekim 1923 tarihli Cumhuriyet, Samsun’daki başlangıçtan güç alarak aymazlık, sapkınlık ve hatta hıyanet içindeki kurumların tümünü alaşağı edebilmeyi başarmıştır.Ulusal, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin kavram olarak bile gelişmesinin altındaki zemin; 19 Mayıs 1919 kökenlidir.

İlerici ve toplumcu tüm atılımlar, toplumsal aydınlanmanın yolu ve yöntemini uygun koşullara göre arayıp bulurlar.Çağcıl ve demokrat bir derinlik ise ancak düşünceleri eyleme dönüştüren bir temelde güçlenir. İşte Samsun’dan Ankara’ya doğru giden bilinç; bir ulus için tüm olumlu programları saptamış, amaçları çok belirgin ve ayrıntılı bir içerik durumuyla sürekli özünde taşımıştır.

Ülkemiz ve halkımız Samsun’dan Ankara’ya uzanan zorlu siyasal, kültürel ve sosyo ekonomik koşulların çaresizliklerinden sıyrılarak düze çıkan, egemenliğin kaynağının ulus olduğu onurlu bir laik Cumhuriyetin sahibidir.Devamında Atatürkçü Aydınlanma Devrimi ise tüm öğeleriyle Cumhuriyete renk ve açılımlar veren bir eylemler çizelgesidir.

Bu eseri ortaya koymanın güçlüğü kadar, sürekliliğinin ve geleceğinin güvence altına alınmasının kaçınılmaz ve daha da güç olduğunun bilincinde olan Atamız, çeşitli konuşmalarında tehlikelere dikkat çekmiştir:

“…Kimi kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar.Asıl dinsizlik onların bu sanısıdır.Bu yanlış yorumu yapanların amacı , İslamların kafirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir.Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.”

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri.C.2.s.128)

“…Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir.Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka yerlerde sahne arasınlar…”

(Atatürk'ün SD.C.3.s.74)

sözleriyle bu tip eğilimlerin heveslisi kesimlerin dikkatini çekerken, Laik Cumhuriyetin sağladığı özgürlükleri korunması için ulusa mesaj göndermektedir:

“…Bizim ulusumuz yurdu için, özgürlüğü için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır, bunu kanıtladı.Ulusumuz yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da.Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir ulusu yürümekte olduğu bu yoldan hiçbir kimse, hiçbir güç alamaz.”

(Atatürk'ün SD .C.2.s.182)

Söylev’in son bölümünde ise; Atamız tarihten aldığı ders ve deneyimin ışığında, gelecekte de olması her zaman olası gelişmeleri özellikle gençliğin büyük bir dikkat ve duyarlılıkla izleyerek sorumluluğunun bilincinde olarak Laik Cumhuriyete sahip çıkmasını istemektedir:

“…Bugün ulaştığımız netice, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın sonucu ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

Evet, ulus olarak, bu ülkedeki : “Namus erbabının, en az namussuzlar kadar cesaretli olduğunun” bilincindeyiz.Emanete sahip çıkmamız gerektiğinin de.Atamızın işaret ettiği tam bağımsızlığın neresindeyiz, unutulmaması gereken bu.Unutuyoruz, unuttuk diyor Sabih Kanadoğlu :

“… Atatürk, her sorunun çözümünde ve devlet yönetiminde eleştirel akıldan ve bilimden ayrılmamamızı öğütlemişti. Unuttuk. Atatürk, bir ümmetten millet, kuldan yurttaş yaratarak, ulus devletin temellerini atmıştı. Unuttuk. Atatürk bize Türkiye Cumhuriyeti’ni laik ve demokratik bir devlet olarak bırakmıştı. Unuttuk.Atatürk, bize hedef olarak çağdaş uygarlık düzeyini aşmayı göstermişti. Unuttuk. Atatürk bize, hukukun üstünlüğünün, hukuka bağlılığın, çağdaş ve uygar bir devlet için koşul olduğunu öğretmişti. Unuttuk.”

Haksız mı?

Samsun’dan başlayan bağımsızlığımızın, Cumhuriyetimiz ile taçlanarak ve devrimlerimiz ile yücelen kazanımları koruma ve kollamanın da bilinciyle, uyur uykudan uyanıp, unutmayıp, sahip çıkacağımız sözüyle, 19 Mayıs kutlu olsun!...

18 Mayıs 2009

Prof.Dr.Türkan Saylan için...


Işık anneydi o,
karanlıkları aydınlık eden...
...
İstemezdik sensizliği
kolay yetişmiyor sen gibiler
yürekli durmuyor
seslenmiyor
özgür değil yeterince
güne çıkmıyor sen gibi
karanlığa karşı durmuyor
duruyor sadece
duruyor,duruyorlar, duruyoruz...
...
sen ışıttın ya Türkan Hocam,
elinden tuttun ya Kardelen'lerin
karları erittin ya ışığın ile
yeni Kardelen'ler gelir izinden
sesimize ses oldun ya,
vatan sevgisinin aslı,
Atatürkçüyüz,
"Düşüncesi özgür, duyuncu özgür" üz
Cumhuriyetin Kızı
ışıklar içinde yat...

24 Nisan 2009

23 Nisan...

Atam,
Bizler şanslıyız, Cumhuriyete doğduk, onunla büyüdük, onunla varolduk.Sendendir...
Değerini sarsılınca anlıyoruz, bu en büyük hatamız...
Bugün 23 Nisan.Atam sana geliyorum.
Yine sendendir, bugün içimdeki çocuk bayrama açtı.

İlk seni sevdim, doğum sancımı çeken annem.
Atam hele seni, hele seni...


Umut çocuklarda dedin, ulusal egemenliği armağan ettin.Aydınlığa bakıyor hep yüzleri, elleri de hep emeğe açık.Gülüşleri kalsın bizde, temiz yürekleri.
Çocuklar, onlara, sakladığım sevdalar.Sevmeli ki onlarda büyütmeli yarınlarımızı.
Atam, bu 23 Nisanda da çocukları kıskanmadım desem yalan.Bundandır, bugün çocuk olarak bayramımdayım.
Gördüm ki düşlerini kirletmeyi başaramadığımız(!) bu çocuklarla ve bu 23 Nisan biliyorum ki sessiz ve sensiz kalmayacaklar.Yarınlar yeşerecek ellerinde, Cumhuriyeti, devrimleri büyütecek onlar.
Atam, hep doğru öngörünle: Onlar doğru umutlar, onlar doğru gülüşler.

gülüm

Sessiz, sakin, dingin bir vaha gibi.
Rüzgar sanki sessizliği incitmeme kaygısında.
Doğa diyorum, eriştiğinde yeşil ve anlatası, elinden tutası, rüzgarına katası.
Gözlerimi kapadığımda, yemyeşil bir orman var.
Güçlü gövdeleriyle toprakta, erişilmez, gür yapraklı.
Hiçliklerin kol gezdiği yerde bir heplik bu yeşillik.
İnsancıl sessizlik.
Işıldarken sesim, buralarda mevsim hep bahar.
Bir martı, bir deniz, bir orman, bir çiçek, bir gökyüzü, bir yağmur, bir güneş perdeyi aralayan.
Gökyüzüne akan bir ırmak.
Uzun ve soluksuz bir gece, sabahla kucaklaşan.
Bir gülüm, biraz daha gül.

17 Nisan 2009

ÜLKEMİZİN KAÇIRDIĞI EN BÜYÜK EĞİTİM PROJESİ


Bir zamanlar Türk ulusu, Nisan ayında iki bayram yaşardı…

Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar, eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdi. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşuydu. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek, ülkemizin kaçırdığı en büyük eğitim projesidir.
Bundandır, Yücel’lerin, Tonguç’ların çizdiği haritada Köy Enstitülerinin yerleştirilmediği yurt toprağı kalmamıştı.
Kepirtepe, Arifiye, Kızılçullu, Ortaklar, Çifteler, Gönen, Aksu, İvriz, Düziçi, Hasanoğlan, Gölköy, Akpınar, Akçadağ, Pazarören, Yıldızeli, Beşikdüzü, Pulur, Dicle, Erciş, Cilavuz , Savaştepe.
Tüm Türkiye’ yi kaplayan aydınlık, kültür, bilim, sanat, ulusalcılık, insan ve yurttaş sevgisi kaynakları, ocakları, efsaneler…
Yarattıkları bu efsane; yeşeren toprak, yükselen yapı, ışığa dönüşen su, sanat, dayanışma, paylaşım, aydınlanma, özgürleşme demekti.Onlarınki yalnız bir eğitim değil; yaşam biçimiydi.
17 Nisanlarda bunları bir kez daha yinelemek, her zamandan daha fazla önem taşıyor. Çünkü bugünkü Türkiye tablosuna baktığımızda gördüğümüz manzara insanın içini acıtıyor. 17 Nisan’da yakılan aydınlanma ateşi söndürülmeseydi bugün;
-gidilmemiş köy,okulsuz çocuk
-işlenmemiş tarla
-aç-açık insan, fabrikaları kapatılmış işçiler olmayacaktı.
-Avrupalarda çalışan işçiler
-töre cinayetleri
-boşalmış köyler
görülmeyecekti, diye düşündürüyor.
Ne yazık ki, çok kısa ömürlü olmalarına karşın; öğrencisi, öğretmeni, çalışanıyla aydın, özgür üretken, araştırmacı, sorgulayıcı, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Laik Cumhuriyete inanan ve bu yolda yürüyen bireyler, yurttaşlar yetiştiren, bugün dahi birçok ülkeye örnek olabilecek üretime dönük eğitimi öngören Köy Enstitüleri;
-Laik eğitimin başlamasında öncülük etmiş
-Sanayi için eğitilmiş nitelikli iş gücünün oluşmasına yardımcı olmuştur.
-Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş başlangıcı olmuştur.
-Atamızın özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı oluşmasına neden olmuştur.
-Ezbercilikten uzak sorgulayan bireyler yetiştiren, demokratik ve üretici eğitimin başlamasına öncülük etmiştir.
Altmışdokuz yıl önce atılan o uygarlık adımlarının öncüsü İsmail Hakkı Tonguç,
"İnsanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edeceği zaferdi" der ve Atatürk'ün ışığında, eğitimin önce köylerden ve kendi eğitmenleriyle başlaması gerektiğini bilerek "Köylü, bu kahramanları kendi içinde yetiştirmeye mahkumdur" der.
Yol arkadaşı, Hasan Ali Yücel ise
“Bir kişinin atacağı dev adımları değil, bin kişinin atacağı insan adımlarını özlüyorum.” demiş.
Nerde o adımlar?
Nerde aydınlanma?
Nerde Köy Enstitüleri?

03 Nisan 2009


Baharın sesi çınlıyor kulaklarımda
Bir sevinç rüzgarı
Gönül gözüyle görülür gerçeğin öte yakası
Ve gerçek her zaman yalındır
Görmemizi bekler çok zaman
Tomurcuktan çiçeğe durma zamanıdır o zaman
Durdum
Pembe.
.



Ay, aynam benim
Çoğaltıyor sayımı
Şu an çıkmaz sözcüklerim bir cümleye
Mutluyum.


.

yollar yollar yollar yollar

.

Yollar bitmez zannederiz.Yada bize öyle gelir.Bize öyle gelir, çünkü yollara gideriz.Asıl olay yola çıkabilmektir önceleyin.
Durağan değildir yollar, devinimlidir ; yaşam kadar.
Kendimizden kaçmak bir yolculuktur çok zaman.Kendimize sığınmak da her zaman.Bunu yaratmaksa bir yineleme değil.
Evet yollar varır bir yerlere...
Ben burada iniyorum.


.

04 Mart 2009

nasıl sevmem ıstanbulu
nasıl çekmem bu güzel maviyi içime
nasıl saklanbaç oynamam boğazda galatayla
kız kulesi geçiverdiğinde önüme
nasıl öpmem yanaklarından
uzun yollardan sonra boğaz serildiğinde gözüme
ben çoktan bıraktımdı burada özlemi.
el yazısı ıstanbulum
alın yazım izmirim
nasıl sevmem izmiri
nasıl coşkuyla dolmam
susuşum şekillenir bakışlarımda
vapurum geçiyor besbelli
martılandı deniz
güneşin gölgesi martılar
evvel zaman içinde
çocukluğum
ben bu şehrin deniziyim
körfezin mavisinde yolculuğum.
yeni aydan dolunaya ışığın her türlüsü
kız kulem boğazın ortasından görüyor musun izmiri
bu kar ayazındaki ılık meltem
izmirden gelir ıstanbula.
çöp kutusunun içinde bir çocuk
giysisinde kocaman guccı yazıyor.
derinden gelen ses
sokaktaki işsiz adam uykudaymış karanlığında ıstanbulun
ayak yakınımda.
el kadar, o kadar, ne kadar çoktular.
her yarım tuz, deniz,
dört yanım imbat
çiçeğimde meltem
bir varmış bir yokmuş ama öyle çokmuş.

10 Ocak 2009











Son kağnı
Elifin kağnısı mıydı
Usul, güçlü, kararlı, hedefe
Geceden gündüze
Umuttan düze
Gelecek güzel günlere





.