28 Aralık 2010

.

Duman duman, ağac ağac, tarih tarih
Goruyorum Bergama'yı
Gezdikce sokak sokak, ev ev
Seviyorum Bergama'yı
Sıkısmıs ustuste
Tarih kokan evleri, sokakları
Taslı, sancılı, sulu yokusları
Suları cağıran kemerleri
Goğe kucak acan camları
Hamamları, suyu akmayan cesmeleri
Minareleri, camileri...
Beton örtememis ya, tarihi
Badanalarından silkinmis ya, taş duvarlar
Yıllara meydan okuyor ya, sokaklar
Ya sonrası ?

YA SONRASI ?

Soyle Ulucami yanından yukarı, Akropol eteklerine uzanıverdiniz mi ; yakınlarda ?
O, ic ice gecmis basık ama heybetli, hala dumanı tuten, tarih kokan Bergama evlerine.
Tum modernlesmeye karsı koyan hallerini gordunuz mu ?
Tas tas, ıslak ıslak, cicek cicek: Sanki gizli bir gucun eğri buğru sokaklara sıkıstıverdiği o tarihi evleri. O muazzam tas isciliğinin en guzel orneklerini veren pencereler, duvarlar. Ahsabın en guzeli kapılar,hazeranlar. Demirin en guzeli cumbalar, kepenkler, kapı elleri. Bazısı doğanın, bazısı insanın acımasızlığına yenik; yine de dimdik ayakta. Badanalanmıs bazısı; taslar karsı koymus, yer yer dokulmus badanalar kırmızı, mavi sarı. Yağlı boyalanmıs gok maviye,
yaprak yesili kapılar, pencereler. Cicek cicek karanfil acmıs kapı ustlerindeki, pencere onlerindeki teneke saksılarda. Yemyesil cam ağacları, kavaklar; yıkanmıs yağmurda,mis gibi.
Eğri buğru, tas tas yollar: Ortasında su yolları akıyor. Her yerde tarihten binbiriz.
Kapayamamıs gecen yıllar, insanlar izleri. Bazen bir cocuk, bazen bir yaslı kapı onunde,pencere icinde. Neye bakarlar ki eski evlerine, ne gezerler ki buralarda der gibi soran gozler... Yaslılar elleri bellerinde kucuk, yorgun adımlarla tırmanıyorlar sokakları.
Sokaklar, evler genis alanlara acıldığında, yine bir saskınlık dalgası sarıyor insanı. O evler niye birbirine sokulmus bu kadar? Sevgi dolu, ust uste, sıcacık.
Sanki bir tiyatro dekoru bazıları: Dıstan tas tas ustunde, arada toprak kırmızı kiremit,ahsap kapılı, pencereli. Yaklastığınızda tum sizdeki guzellikler de yıkılıveriyor; aynı evin ici gibi bombos, acımasız. Hala canlı mı bu evler, diye urkerek yaklasırken diğerlerine sıcacık bir perde pencerede, icinde yaprak yaprak bir cicek, bir kafes cıvıl cıvıl ve bir baca dumanı tuten. Aralanan kapıdan gorunen basık goz goz odalar herseyi, herseyi ile yasıyor, nefes alıyor sanki.
Kıpkırmızı toprak kiremitten biri: Tum heybeti ile yukseliyor yanından baktığınızda.
Altta kocaman bir katı kucaklarcasına yukselen bir kapı ve yanından, nereye cıkar
diye dusunduren tas merdiven hic bitmeyecek gibi, ust katta kucuk bir kapıya goturuyor.
Pencereler dısarıyla iliskisini kesmis, sımsıkı kapalı gozleri. Yanıbasındaki ağac
pencerelere dayamıs dallarını, kimbilir kac yasında bu ev gibi; yaslı, yorgun.
Bir ruyaydı yasadığım sanki, bu eski sokaklarda. Bugunun betonu, badanası,
insanın yeni gereksinimleri, acımasız elleri ortememis ya tarihi: Ne guzel ! Ya sonrası ?

Eylül 1994, BELLETEN DERGİSİ

28 Kasım 2010

BALKAN TÜRKÜSÜ, BELKİ SEVDALİNKALAR SÖYLENECEK...


BOSNAHERSEK , Osmanlı'nın balkanlarda kurduğu, kader birliği ettiğimiz, yaşayan büyük şehir...Bütünü oluşturan, üç etnik grup: Boşnaklar, Sırplar, Hırvatlar.Ülkede Bosnalı ve Hersekli olmak da etnik kimlik vurgusu.Bosnalı müslüman, Hersekli de Hırvat olduğunu gösteriyor.
Şehrin doğusunda Osmanlıdan kalan tek katlı kiremit çatılı şirin evler ve karışık sokaklar.Batıda Avusturya mimarisi, beton rengi apartmanlar ve otuz metrelik caddelerle kominist mimari.
Çeşitli uluslar, din ve ırklarına bakmadan, dışardan ve içerden bir kışkırtma olmadan, kardeş gibi geçinebiliyorken:
1992 de Yugoslavya'dan ayrılan Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıyan AB ve BM ; Makedonya ve Bosnahersek'in bağımsızlığını referandum şartına bağlamıştı.Bosnahersek'de yapılan referandumda halk bağımsızlıktan yana oy kullanınca yeni devlet kuruldu.Ancak bu devleti, ülkedeki Sırplar tanımadı ve Boşnak ve Hırvatlara karşı savaş açtı.1995 yılına dek süren bu acımasız ve seyirci kalınan savaşın izleri ve acısı ; unutmamak ve unutturmamak için hala duruyor.Mezarları, 1993 yıllı mezar taşlı, binalarda mermi, bomba izleri ve ünlü savaş tüneliyle.
Buraların yeşilliği, dağları, köyleri akla Doğu Karadenizi getiriyor sürekli.
SARAYBOSNA (Sarayevo) sokaklarında , Sevdalinka'lar çalınıyor.Türkçe kelimeler çarpıyor kulağa ve tabii Türkler.Bizimle eş mutfak kültürü.Sadece çay içmeyi bırakamamışız buralarda, ama adı üstünde Türk kahvesi her yer.Ve bizden gayrı çeşitlenmişliği tabi.
Gece oynanan halaylarda da birlikteliğimiz var.Ve işte Baş Çarşı' ya gelindiğinde tipik bir Osmanlı Çarşısı.Gözlerini aç-kapa 1450'desin.Antikacılar, hediyelik eşyalar, bakırcılar,bezistanlar, camisi, kilisesi, çeşmesi, bizden evleriyle...


Ölümü ve savaşı gördüm , Sarayevo ' da
Savaş , içi dışı kül kokan
Mermi , bomba , insan izleri
Babaya özlem , anneye sitem Sarayevo
Mezarları gördüm
Çiçekli , çikolatalı , bebekli
Ağır bir konuk oldun yüreğime
Acı , yitim üstüste
İzler bugüne
Sevdikleri Sarayevo ' da sonsuza dek gömülü...
Savaş çıkmaz belki , barışı üzmezsek ?



TÜNEL
Bomba ve mermi yağmuru
altında bir şehir
azmin , özgürlük , umudun ürünü
bodrumdan bir tünel
dört ayda , sekizyüz metre
havaalanına ulaşan
bugün on - yirmi metresi geçilebilen
evin sahibi yüzü nur teyze
yıkım bir ev , bodrumunda umut
ne yazsam eksik kalacak
güngörmüş bu şehir
günlerde acı görmüş
şerefli .






SARAYBOSNA
Delik deşik
evler , yüreğim
her delik
bir mezar taşı
Özgürlük Heykelinin meşalesi mi
vuran her canı !






MOSTAR'a ulaşır ulaşmaz, Mostar Köprüsüne yürünmeli.Köprünün göreni yerine mıhlayan büyüsüyle birlikte.
Mimar Sinan'ın öğrencisi, Mimar Hayrettin 1566'da inşa etmiş.Köprünün tanık olduğu tarihten yavaşça geçiyorum...
1993 de Hırvat topçuları tarafından yıkılan dörtyüz yıllık kültür mirası köprü Neretva Nehrine gömülmüştü.2004 de tekrar orjınal taşlarıyla inşa edilmiş.Köprünün iki yanı şenlikli yine; kafeler, dükkanlar, tarihi mekanlarla.Sokakların taş döşemelerinde geçen yıllar gizli...
Şehre indikçe savaşın yüzü var yine.Ezan sesleri, çan seslerine karışıyor, eskilerdeki gibi...
Bizden izler ve acılar özgürlüğe dönüşmüşse de bir yanı kırık kalıyor insanın ...

Mostar köprüsü ,
Mimar Hayrettin ,
456 kalıp dev taş,
Nehir Neretva ,
savaşın bizi köprüden ayıran kısmı yıkımı ,
sulardan çıkarılan taşlar ,
yeniden açılan taş ocağı ,
dünya mirasıydın iyiki :
inşasıyla köprü batıyla doğuyu ayırır hala ,
anlatır mı öyküsünü ,
bulur , birleştirir mi bir gün
yollandığı adresi ???


Yaşayan herkesin paydaş olduğu yaşam ve ölüm gizli Bosnahersek' de...







ÜSKÜP, Makedonya Cumhuriyetinin başkenti.Osmanlı orduları Makedonyaya ayak bastıklarında 'burda nehir yok mudur' dıye sormuşlar, halk da 'vardır ama dardır'demiş.İşte Vardar, uzun yıllar süren Osmanlı hakimiyeti ve Mareşal Tito.
Üsküp kalesinden şehrin yüzünü görüyoruz.Şehri ikiye ayıran Vardar Nehri,taş köprü, üniversite, spor salonu, tiyatro, saat kulesi, camiler, hanlar, hamamlar, medrese, sebillerde Osmanlı etkileri.Atalardan izler...Simit, pide, köfte, kuru fasulye, Türk kahvesi.Taş köprüyü yürümek, şehrin yeni ve eski yüzü.Rahibe Terasa heykeli, tren istasyonu ve Üsküp'ün yaşadığı 1963 depremini gösteren saat.Kültürümüz, tarihimiz, izlerimiz.



Dağlar arasından yollara düşmek, OHRİD' e doğru.Yunanistan ve Arnavutluk sınırına yaklaştığımız noktada Aziz Clementi heykeli, muhteşem göl manzarası, kenarında sempatik restoranlar ve bizi göle ulaştıran şirin, otantik, antik çarşı.Mimari Safranbolu evlerini anımsatıyor.Panteleymon kilisesi etkileyici.Ohrid Gölü görselliği,inci, sedef ve canlı çeşitliliğinden de Pastırımka balığı ile ünlü.


Az gittik , uz gittik , dere-tepe ÜSKÜP ettik.
Kale surları arasında gözlediğimiz Üsküp.
Camiler , kiliseler , garda hüznün simgesi an...
Taş köprü altından akan Vardar' ı adımlamak.
Parklar , heykeller , top top çiçekler , hazan ağaçları , renkler
Yollarda yaşanmışlıklar
Yaşlanmış yollar
Kökenler - köyler , savaş - barış , Osmanlı - sınırlar , sırlar...
İzler birbirine benzer .
Orda bir köy var uzakta : OHRİ...
Kapılar araladık , komşuya vardık.
Göl sessiz , göl gri-mavi , göl kiliseli , göl pastırımka' lı
Dik çatılı , davetkar evler arası çarşı
Çarşı deyince Ohri bisse
Evlerde yaşanmışlıklar
İncilerde gözler , gözlerde çocuksu sevinç
İzler birbirine benzer .









Avrupanın en genç cumhuriyeti: Karadağ(Montenegro) ve güzel şehir,
BUDVA 'dayız.Yemyeşil dağlar önünde , masmavi deniz, yüksek duvarlı kale içindeki eski şehirde, taş binalar, dar sokaklar, kafe ve restoranlar, küçük meydanlar, ahşap panjur, kapılar.Çok iyi korunmuş bu yapıda bambaşka bir zamandayım...
Düşlerim Budva'dayken , KOTOR 'a varıyoruz.Çin Seddi gibi kaleler tepelere doğru uzanıyor.Deniz kenarında yüksek duvarlarla çevrili eski şehir.1602'den bir saat kulesi, Dük sarayı ve Fransız tiyatrosu, Triphon kilisesi.Dükkanlar etkileyici loşluk ve sıcaklıkta bu tarihi dokuda.Bir tatlı huzur, biraz alışveriş.Dar sokaklar , meydanlar yine, dar ve taş heryer.Her sokak saat kulesine çıkıyor, şaşırtıcı bir kayboluş.

Karadağ sırım boy
sırma kıyı
kıyamadığım deniz
denize özlem
özleme BUDVA
yeşilse maviyse aura ...






Hırvatistan ve Adriyatik'in incisi , DUBROVNİK.Yüksek surlarla çevrilmiş kale.Çok iyi korunmuş bu ortaçağ kentinde surların içinde yaşayan bir şehir :Stari Grad (Eski şehir). Şehrin kalbi , herşeyi bu kalede.1200'lerden başlanarak planlanan şehir, 1667 depremi sonrasında yeniden yapılandırılırken son rötuşlarla düzenlenmiş.
Şehri önce Stradum(geniş cadde) ile baştan başa yürümek , sonra 1200'lerde yapılan ve Osmanlı korkusundan 1400'lerde güçlendirilen surlarda yürümeli.Bu surlar ki, sağlamlığı ile Osmanlıca kuşatılamayıp, her sene verilen vergiyle bağımsız kalmayı sağlamış.Dubrovnik zenginliğini yine Osmanlıya borçlu.

Sağım solum taş ,
Güzellikleri arıyorum
Sobelersen sobele ...
Ey yüreğim , elma desem de çıkma !


DUBROVNİK ... Sahiliyle , tarihiyle...
Eski şehre girince , eski zamanlara dönüvermek.Taştan yaşayan anıtlar , yine izler ve eskilerden gözler ...Etrafımda kilitli kapılar . Renkli , çiçekli pencereler , merdivenli sokaklar geleceğe de meydan okumada , geçmişe de ...
Göz göz dükkanlar , gözlerden sokaklara yayılmış cafeler.
Kilisenin , saat kulesinin çanları birbirine karışınca uçuşan güvercinler. Onlarla uçuşan yüreğim ama yeniden duvarlar arasına konan ...
Ondördüncü yüzyıla götüren eczaneye bakışımla , bugüne eren mesleğim ...Ahşaplar içinde biraz karanlık, şifa verince aydınlanacak sanki.Porselen kaplar, çekmecelerde droglar, tartılar, aletler, kitaplar.Etkıleyici.
Alıp götürdü beni bu deniz kokusu ve taş şehir ; aranızda değilim , akıyorum ve nereye dökülürüm bilinmez ...
Duvarlar ördükleri , karaya da , denize de hükmettikleri yer : Kale şehir . Bir avuç yerde , binlerce görsellik : Dubrovnik ...
Gece...Gündüz gülümsediğim yerleri yeniden görüyorum.Loş ışığa boğulmuş gece. Sokaklarda kaybolmak , herzamanki halim.Bayramlık düşlerimi giyiyorum ve öyle bakıyorum şehre . Biraz taş , biraz ışık , biraz ateş ve sanat ... Göğsümde uyuyacak bu gece bu şehir.
Taş , taşı taşı ; taşına taşına ; taşım taşım ; bugüne ...





Taş , taşı taşı
Taşına taşına
Bugüne er
Güzelliğini gözlere ser ...
Bir düşten mi çalındı ?
Taş sokaklar yoldaştı ,
Yağmurun sessizliğinde .
BUDVA kadar olabilir miydi taş bir şehirde kaybolmak ve ıslanmak ;
yağmurdu belki yağan ,
belki de güzel seyirdi üstümüze akan...
sormayacağım kimbilir diye .




Taş taşı taşı
Taşına taşına
Taş başa
Taşa taşa
Taşım taşım
Taşır taşa
Taşkınca taşar
Taşhan , taş hamam
Taş , yaş , baş , aş...

22 Kasım 2010

BALKAN TÜRKÜSÜ...

Az gittik , uz gittik , dere-tepe ÜSKÜP ettik.
Kale surları arasında gözlediğimiz Üsküp.
Camiler , kiliseler , garda hüznün simgesi an...
Taş köprü altından akan Vardar' ı adımlamak.
Parklar , heykeller , top top çiçekler , hazan ağaçları , renkler
Yollarda yaşanmışlıklar
Yaşlanmış yollar
Kökenler - köyler , savaş - barış , Osmanlı - sınırlar , sırlar...
İzler birbirine benzer .
Orda bir köy var uzakta : OHRİ...
Kapılar araladık , komşuya vardık.
Göl sessiz , göl gri-mavi , göl kiliseli , göl pastırımka' lı
Dik çatılı , davetkar evler arası çarşı
Çarşı deyince Ohri bisse
Evlerde yaşanmışlıklar
İncilerde gözler , gözlerde çocuksu sevinç
İzler birbirine benzer .

.16.11.2010 Makedonya



....

Taş , taşı taşı
Taşına taşına
Bugüne er
Güzelliğini gözlere ser ...


Bir düşten mi çalındı ?
Taş sokaklar yoldaştı ,
Yağmurun sessizliğinde .
BUDVA kadar olabilir miydi taş bir şehirde kaybolmak ve ıslanmak ;
yağmurdu belki yağan ,
belki de güzel seyirdi üstümüze akan...
sormayacağım kimbilir diye .



... ((((aforizma)))

... Taş taşı taşı
... Taşına taşına
... Taş başa
... Taşa taşa
... Taşım taşım
... Taşır taşa
... Taşkınca taşar
... Taşhan , taş hamam
... Taş , yaş , baş , aş...

...


Karadağ sırım boy
sırma kıyı
kıyamadığım deniz
denize özlem
özleme BODVA
yeşilse maviyse aura ...

............................ Karadağ , Budva 17. 11 . 201



Sağım solum taş ,
Güzellikleri arıyorum
Sobelersen sobele ...
Ey yüreğim , elma desem de çıkma !

DUBROVNİK ... Sahiliyle , tarihiyle...Eski şehre girince , eski zamanlara dönüvermek.Taştan yaşayan anıtlar , yine izler ve eskilerden gözler ...
Etrafımda kilitli kapılar . Renkli , çiçekli pencereler , merdivenli sokaklar geleceğe de meydan okumada , geçmişe de ...
Göz göz dükkanlar , gözlerden sokaklara yayılmış cafeler.
Kilisenin , saat kulesinin çanları birbirine karışınca uçuşan güvercinler. Onlarla uçuşan yüreğim ama yeniden duvarlar arasına konan ...
Ondördüncü yüzyıla götüren eczaneye bakışımla , bugüne eren mesleğim ...
Alıp götürdü beni bu deniz kokusu ve taş şehir ; aranızda değilim , akıyorum ve nereye dökülürüm bilinmez ...
Duvarlar ördükleri , karaya da , denize de hükmettikleri yer : Kale şehir . Bir avuç yerde , binlerce görsellik : Dubrovnik ...
Gece...Gündüz gülümsediğim yerleri yeniden görüyorum.Loş ışığa boğulmuş gece. Bayramlık düşlerimi giyiyorum ve öyle bakıyorum şehre . Biraz taş , biraz ışık , biraz ateş ve sanat ... Göğsümde uyuyacak bu gece bu şehir.
Taş , taşı taşı ; taşına taşına ; taşım taşım ; bugüne ...


..........................Hırvatistan, Dubrovnik , 18 . 11 . 2010
.. ..............
.................
.................
.................



.
MOSTAR ,
Mostar köprüsü ,
Mimar Hayruddin ,
456 kalıp dev taş,
Nehir Neretva ,
savaşın bizi köprüden ayıran kısmı yıkımı ,
sulardan çıkarılan taşlar ,
yeniden açılan taş ocağı ,
dünya mirasıydın iyiki :
inşasıyla köprü batıyla doğuyu ayırır hala ,
anlatır mı öyküsünü ,
bulur , birleştirir mi bir gün
yollandığı adresi ?
..........................Bosna Hersek , Mostar , 20 . 11 . 2010



Ölümü ve savaşı gördüm , Sarayevo ' da
Savaş , içi dışı kül kokan
Mermi , bomba , insan izleri
Babaya özlem , anneye sitem Sarayevo
Mezarları gördüm
Çiçekli , çikolatalı , bebekli
Ağır bir konuk oldun yüreğime
Acı , yitim üstüste
İzler bugüne
Sevdikleri Sarayevo ' da sonsuza dek gömülü...
Savaş çıkmaz belki , barışı üzmezsek ?


. . .......................................Sarayevo , 21.11.2010


.....
SARAYBOSNA
Delik deşik
evler , yüreğim
her delik
bir mezar taşı
Özgürlük Heykelinin meşalesi mi
vuran her canı !


.....

TÜNEL
Bomba ve mermi yağmuru
altında bir şehir
azmin , özgürlük , umudun ürünü
bodrumdan bir tünel
dört ayda , sekizyüz metre
havaalanına ulaşan
bugün on - yirmi metresi geçilebilen
evin sahibi yüzü nur teyze
yıkım bir ev , bodrumunda umut
ne yazsam eksik kalacak
güngörmüş bu şehir
günlerde acı görmüş
şerefli .



....

SEVDALİNKA ' lar söylemek ,
kalemimin sevdası kelimeler geçmek istiyor acıyı .
renkli tramvaylar
yaya olma sevinci
meydanda sebil
saat kulesi
camiiler
İsa ' nın kalbi Saraybosna Katedrali
Milyatska ırmağı
bakırcılar , kalaycılar
antikacılar , kilimciler
pastaneler ve kahveler
coşkulu halaylar
akça - pakça dünya güzeli kızlar , delikanlılar
çocukluk sokakları
biber , bürek , baklava , cevapcici ...
.......................Saraybosna , 21.11.2010

10 Kasım 2010

10KASIM...

Bir 10 Kasım daha...Atam , ışıklar içinde yat...

Aydınlık bir yaşamı haketmek senin gibi , hiç kolay değil . Senin verdiğin aydınlığı yaşatmak da öyle . Sahiplenmeli , yarına ilerleterek taşımalıyız. Çünkü :
Unutturmak istiyorlar , öğrenmek isteyenleri kırıyorlar . Unutmayacağım diyenleri de tüketmeye çalışıyorlar . Yeni beyinlere sokmamak , eski beyinlerin belleklerinden kazımak istiyorlar .
Oysa , karanlıklar aydınlığı aşamazlar. Zorluklarla , özveriyle , canla , halkla , düşünceyle , Atamızın liderliği ve öngörüsüyle geldiğimiz bu noktayı bileniz .
Atatürk sevdasına ulaşan , sahipleneniz . Yarına taşıyanız .

Bir 10 Kasım daha ve aydınlığımız için daha çok çalışmalıyız biliyoruz... Atam ışıklar içinde yat...

02 Kasım 2010

Gaziantep, 28-31.10.2010 Buluşma...

Gaziantep, 28-31/10/2010

Kapıldık Anadolu 87-88 rüzgarına
Antepteyiz.
Dostlar merhaba...
Yürekten sesler
Bizim evler
Can yöreler
Arkadaşlar, güzellikler
Nereler nereler...
Antebi geze geze
O' nu döktüm söze
Antepte tarih
Antepte Gazi
Antep eski yerleşi
Antep kültür yolu , izi
Geze geze bu engin denizi
Deniz biz , yürekler uçurtma
Bir özsu işler yaprak uçlarıma
Yeşeririm sizlerle
Yeniden doğmak bu canlarla.
Zeugma ; mozaik mozaik
Bakışında izlerken bizi
Büyü, büyük : Mini mini taşlarla...
Mutfak, hamam, avlu ; hayat
Kale, taş evler, hanlar
Lonca:Bakır, yemeni, sedef, kutnu
Evler; karataş, kıymıh taşı
Üstü kiremit, kırma çatı
Mağarada küpler; pekmez, zeytinyağı
Merdivenler ev dışı
Bu evleri gönlünde taşı....
Fıstık, baklava, menengiç kahvesi
Ve Gaziantep aşı
Ayrılık gözümün yaşı




Urfa, 30.10.2010

Beline dek su içindeki hayalet şehir artık Halfeti.Tekneyle gitmek, güzel görselliğe rağmen, üzüntüden bitmek.Halfeti, camisiz minare.Öylece bakıyoruz boş evlere.Yemyeşil yaşamı veren su, bir taraftan geri almış.Artık kader olmamalı bu ikilem.

...

Hani alevlendikçe ateş, kımıldar ya odunlar,
öyle kıpır kıpır balıklar, dışardaki insanlar kadar.
Odunlar ve ateş kıyamamış ya Hz. İbrahim’e:
O günden bu yana balık ve su olmuşlar Urfa’da.
Bizler de, iyilikte su gibi sonsuz akalım,
öfkede kıvılcım gibi çabuk sönelim,
sevgide balık olalım kıpır kıpır hiç dinlenmeden.
Bu peygamberler diyarına inat.
Gecelerden bir gecede sıra.Sıra sıra dizildik sıra gecesine.Gökte ay, saz oldu söylenceler, söz oldu beğenimiz, türküler, halaylar.Omuz omuza,diz dize ,söz söze, ama en önemlisi biz bize…
Urfa, 30.10.2010
Beline dek su içindeki hayalet şehir artık Halfeti . Tekneyle gitmek , güzel görselliğe rağmen , üzüntüden bitmek . Halfeti , camisiz minare . Öylece bakıyoruz boş evlere . Yemyeşil yaşamı veren su , bir taraftan geri almış . Artık kader olmamalı bu ikilem .
Ve Balıklı Göl;
Hani alevlendikçe ateş , kımıldar ya odunlar ,
öyle kıpır kıpır balıklar , dışardaki insanlar kadar .
Odunlar ve ateş kıyamamış ya Hz. İbrahim ’e :
O günden bu yana balık ve su olmuşlar Urfa ’ da .
Bizler de , iyilikte su gibi sonsuz akalım ,
öfkede kıvılcım gibi çabuk sönelim ,
sevgide balık olalım kıpır kıpır hiç dinlenmeden .
Bu peygamberler diyarına inat .
Gecelerden bir gecede sıra . Sıra sıra dizildik sıra gecesine .Gökte ay , saz oldu söylenceler , söz oldu beğenimiz , türküler , halaylar . Omuz omuza , diz dize , söz söze , ama en önemlisi biz bize …

15 Eylül 2010

UYKUSUZLUKLARIMDA GÖZLERİMDEN BİR DE KARADENİZ AKIYORSA EĞER…

Karadeniz 'in çağrısına uydum yine , kalktım geldim , iyi de etmişim...

Karadeniz hareket , Karadeniz bereket . Yaşam burda düşmüş toprağa .

Ve Karadeniz düşünce usa , us durmazmış başta ...

Yeşile dönmek , sise ermek , maviyi dermek buralara gelmek...

Samsun ' dan düştük yollara , kulağımda tulum , kemençe , yüreğimde bir hamsi.Bandırma Vapurunda Atam.
Çarşamba ' yı alan sel , bizi Perşembe 'den Ordu ' ya getiriveren Sinan Kaptan , Karadeniz dereleri gibi cıvıltılı Nurhan Rehber ve biz Ebruli Dostları.
Ordu deyince Boztepe 'siz , şehri seyirsiz olmaz.Can Karadenizli dostlarsız hele hiç.


Denizde bir taka ,
Kıpraşır ha kıpraşır ,
İnsanların içlerinde birer hamsi ,
Oynaşır ha oynaşır.


Piraziz , Bulancak işte Giresun .Kaleden bakarken kuş olup uçmak istedim ada Ares ' e, Amazonlar 'a. Sonra Maçka ' ya.
Özlemler büyüttüğüm , geldikçe doymadığım Sümela ' dayım.Yeşili , suyu aşıp , gökyüzüne varmak.Sise , çiseye , gölgeye , güneşe kafa tutmak , sonsuzu bulmak.İnançlı yeşile doymak , inatçı yağmura yağmak ama ıslanmamak.Gücün , inadın , inancın , güzelliğin , rengin , umudun , birlikteliğin adı.Yürüyorum , özlemim Sümela 'yım...

Gümüşhane ' ye dönen rotamız ile Torul Karaca Mağarasında başka bir dünyada buluyoruz kendimizi.
Karaca tomur tomur doğurmada , akmada yıllardır.Damla damla üstüne.Derin bir nefesle haydi Zarha yönüne , yeşil sisler içinde.

Uzungöl , aç gözlerini yeşile , çiçeğe , sise . çiseye , göle .Gölce yürüyor , camiye eriyoruz.Evet bu çise bir kez düşünce üste iflah olmuyor insan.Özlüyor hep bu yeşil denizi.


Uykusuzluklarımda,
Gözlerimden bir de Karadeniz akıyorsa eğer ,
Var-gel ' ler dönmüştür çiçeğe...


İkizdere bizi Ovit Yaylasına götürdü.Ovit sis , Ovit bu yazda buz.Ovit 2640.
Yayla , yaza , hazza , otlağa. Yaylaları başkadır Karadenizimin...
Sırt sırta vermiş dost dağlar geçit vermez. Verirse sadece dereye , şelaleye. Her yol tünel bundandır.

Keşap , İspiye , İnebolu , Görele , Eynesil , Vakfıkebir , Çaybaşı , Akçabat , Trabzon giderken " yali yali " deniz- dağ arası yol , düzde şehir bir damla.Sonra yokuş , ulaşım zormuş.Toprak ne değerli , bir karış yerde bile kabak , fasulye .
Yomra , Arsin , Araklı , Sürmene , İyidere , Derepazarı , Rize , Pazar geçerken azar azar , yeşil seyir çay bahçe bahçe , dağ dağ .Çaylar gözlerden ellere üç yaprak düşünce demli.Fabrikalarda canlar geceyi gündüz eyler , çay bardağa düşünce neylerse güzel eyler.

Zilkale , dik vadi ; yine yeşil kucaklıyor dereyi..

Fırtına olduk estik bir derede , düşlerim treking de.
Üstü örtülü köprüler ıslanmayın diye dostlar.Taş köprüler , tahta köprüler , var-geller.Üç ev , beş ev , bir cami köyler.Bir inci kolyenin kopan , dağılan taneleri , dağlarda böyle evler.Nasıl erişir , nasıl görüşür , nasıl söyleşirsiniz ?

Rize...Dik yamaçlardan hızla dökülen akarsular , onların açtığı derin vadiler , atmaca tutkusu , ' serender ' ler , çay , Rize bezi , dağ horozu ve yaylalar...


Dağ gülleri Komar ‘ lar gibi açtın içime ,
Yüreğim pervane.
Ayder ' de pervaneler dönüyor ışığa ,
ben yaylalara...


Fırtınalar estiren dere , Gelin Tül ' lü , sırtını Kaçkarlar ' a yaslayan cennet Ayder. Bulutunu , sabahı karşılayıp , yürümek , akşamı getirmek , çiçeğini , böceğini , gölünü , deresini dermek : Kavrun , Elevit , Amlakit , Palovit , Pakut , Avusor , Sal , Gito , Çaymakçur , Verçenik ; yayladır , yaylanır...

Trabzon demek , Atamın Köşkü : 1934 ve 1937 ' lerde konuk edildiği ve vasiyetini yazdığı...1890 dan kalma , kalorifer sistemi , kepenkleri , dört katıyla yaraşır dedirten.Bir haritada kaleminin izleri , yüreğe işleyen...
Trabzon demek , Ayasofya Müzesi demek , Ayasofya Müzesi ise ' Kutsal Bilgelik '...Adem ile Havva ' nın yaratılışından izler , kubbe altındaki renkli İsa ' lar , kurucu Komnenosların sembolü kartal ve kiliseden camiye Ayasofya...


Toprak ' ÇONA ' saçar
Sevdalar ' PALURİ '
Takarsın saça bir ' PUŞİ '
Evler ' KUŞPUNİ '


Çayeli ' nde büyük dedemin sıla .Çamlıhemşin yazınca düş yola : Yeşil ayaklarım , beyaz sisli başımla yürüyorum.Kulaklarımda bir dere sesi : Tar.Çıktıkça taş , yükseldikçe ağaç , çiçek.Karadeniz gözağrım.Tepeden tırnağa senle ağırım.Tar yol açtı sesiyle , ezgisiyle.Bulduk Bulut Şelalesini.Nereden akıyorsun , göremiyorum , adından mı?Bir taş dağa yaslanmışsın rahat mı?

Ardaşen , Fındıklı , Arhavi tırmana tırmana Borçka Karagöl.Seyreyle gözüm , tepeden tırnağa yeşile kesmiş özüm.Cideyrum , celeyrum , bunu ben hep yapayrum…
Artvin ' e doğru Çoruh girdi kolumuza , aldı götürdü bizi büyük mü büyük bir baraja.Kulakta Atabarı tınıları , ver elini Hopa...

Evet , dostlar : Seviyorum diyeceksiniz , özlüyorum...
‘Kimunsun ‘ diyecekler : İzmir ‘ in , ‘ nereyesun ‘ diyecekler : Karadeniz yönüm…


En güzel sistir Karadeniz , hep düşünüzde , hep gözünüzde kalmak , sonra yüreğe çise olup akmak için...


Samsun ‘ dan Hopa ‘ya 06-12.09.2010

.




Toprak ' çona ' saçar ,

Sevdalar ' paluri ' ,

Takarsın başa bir ' puşi '

Evler ' kuşpuni ' ...




* çona : ışık ( lazcada )
paluri : alev
puşi : başa takılan örtü
kuşpuni: kuş yuvası




.
.





Uykusuzluklarımda

Gözlerimden bir de Karadeniz akıyorsa eğer

Var-gel ' ler dönmüştür çiçeğe ...




.

17 Ağustos 2010

canım yoksun...

.






Seninle, sevginle olan anıları karıştırdım bugün...
Uzun zamandır özenle katlayıp koymuştum belleğime, biriktirmiştim...
Öyle güzel anılar ki hepsinde gülümsüyor ve gülümsetiyorsun...
Yaşam dolum...
Cam güzelim...
Anne yarım...
Özleyeceğim...
Adresin değişti sadece, biliyorum.
Ne severdin, ne çok severdin...
Dile kolay bir asırı devirdiğinde de tanıyordun ya bizi...
İz bırakan sevgim, sevgilimsin...
Öyle çok sözüm vardı ki, geçen cuma söyleyeceğim; olmadı, hep uyudun...Sonsuz uykuna girişinmiş, bildim, diyemedim...
Yoksun, yoksunum...








.

28 Temmuz 2010







(İlaç Haber Dergisi'nde yayınlanan Mısır izlencem)

23 Temmuz 2010

DİLE KOLAY


Sevi izleği ile gelir Egemin Türkçesi

Doludur tamamlanmamışlıklarla

Büyüsellik gizlidir deyimlerinde

Dili yalın, dili sıcak, dili deyim Egem...

"Bir dilin oluşmasında yaşama biçimlerinin etkisi göz ardı edilemez.Anadolu toprağında, bölge ağızlarındaki söz değerleri böyle oluştu.Anadolu'dan uzaklaştıkça, kökü bu topraklarda olmasına karşın, Türkçe, değişik gelişmeler geçirmeye başladı."
Mustafa Şerif Onaran
Türkçemin söz varlığı, uçsuz bucaksız bir deniz.Derin mi derin.
Dil yurttur.Sevdayla bağlı olunandır.Vazgeçilmezdir.
İnsan insanla çoğalır çünkü ; yenilenir, yaşam sevince keser : Dil coşkusu içinde ve insanlar konuşa konuşa...
Dili yalın, dili sıcak, dili deyim Egem...Dile kolay yazabilmek...
Bir yerden başlayayım, örnekleri daha çoğaltmak sözüyle.
Kısaltılmış ve öz kelimelerle doludur Ege ağzı, öylesine sevimlidir, siz de seversiniz Egeli olmasanız da.Örnekleyelim mi?
İngiliz aksanıyla, Türkçe konuşmak gibi cümle sonundaki -r- harfi söylenmez:
** getir=geti , alıver=alıve , bekliyor=bekliyo
- yorum, -yorsun eki -yom ve -yon ; -ceksin, -ceğim eki -cen, -cem diye yuvarlanmıştır:
** gidiyorum=gidiyom, geliyorsun=geliyon, göreceksin=görcen, yapacağım=yapcem
Kelimelerin başındaki -k- harfi, -g- harfine dönüşmüştür:
** kalk=galk, kolay=golay, kaç=gaç, kalay=galay, kaynana=gaynana
Bazı kelimelerde de -t- harfi, -d- harfine ; -p- harfi, -b- harfine :
** tane=dane, gölge=kölge, pazar=bazar
Bunlara bakarak biz gibi konuşamazsınız, çünkü bazen de:diken=tiken, gölge=kölge , oluvermiştir.Bir sürü hoş benzetme de cabası...
Hepinizin bildiği, -gari miz vardır ve kendimize özel kelimelerimiz de...
Bazı özel isimleri seslendiğimizde, tanıyamayabilirsiniz.Deyimsiz hele, hiç olmaz.
En iyisi bazı kelimelerimizi, deyimlerimizi, isimlerimizi, bazen de örnekleyerek yansıtayım.

Alemin =Ali Emin
Amet =Ahmet
Apturaman =Abdurrahman
Aşe =Ayşe
Gadirye=Gadriye =Kadriye
Hatçe=Hatça =Hatice
Habbe=Hebbeba =Habibe
Höriye =Huriye
Hallibiram =Halil İbrahim
İbram =İbrahim
İmine =Emine
İrecep =Recep
İsmel =İsmail
Küsüm =Gülsüm
Üsen=Üseyin =Hüseyin
Sülüman =Süleyman
Tefide =Tevhide
Zayde =Zahide
Fadime Gadın =Bazı isimler, yaşa bağlı olarak Kadın kelimesiyle söylenir.
Gelin gız =Bazılarına da kız kelimesi eklenir.
Gadın gızım =Bu sesleniş de kişinin olgunluğunu, bilgeliği anlatır.

-ağzına kaçmak :çok yakın durmak yada o kadar yakınki anlamında
-ağzımıza(ağzına) eğri mi gidecek:yesen ne olur, bahane bulma anlamında
-afyonu patlamamış :uyanamamış, ayılmamış
-al al yıkayıp , mor mor asmak:
-al ile mor bir gözü kör:uyumsuzluklarda
-alçak eşeğe kim olsa biner:
-ambarda tavuk aç kalmaz:
-allı evleniyo,güllü gelin oluyo:Çok kalabalık ve karışık ortamları tanımlamada
-anasının cebi :Bu kadar da olmaz, anlamında
-anasının gözü :Hem bu kadar da olmaz, hem de fena, hileci kişi anlamında
-arabadan aldın mı ham bostanı:Dediklerin çıkmadı, gördün mü, öyle değilmiş değil mi
-arkasında yumurta sepeti yok ya dönüverir:yaptırımı olmayan işlerde her an cayabılecek,sözünde durmayanlara
-astarı yüzünden pahalı:
-ata binmeden ayaklarını sallama:sağlama almadan emin olma
-aya kırık tazı gibi :ayağı kırık tazı gibi koşmak; çok gezmek
-ayna göz:rahatsız edecek şekilde bakanlara
-anası(babası) gılıklı:Annesi yada babası gibi
-anasına çekmiş :Annesine(veya benzetme yapılacak kişi) benzemiş
-armut gibi boyun :ince bir boyun
-asfalyamı attırma! :Beni sinirlendirme..
-atla deve mi :büyütülecek bi şey mi, o kadar da değil..
-ayağı suya ermek :anlamak
-aynı tas aynı hamam = Hiç bir şey değişmedi, hep aynı anlamında
-ağır ol, kadın ol :olgun, sakin, ağırbaşlı ol
-az git dostuna, kalksın ayak üstüne:
-azıcık aşım kaygısız başım:

-bildik gitmeden sevdik gelmez:elinden çıkmadan olmazdı, gidene üzülme anlamında
-baykuş tünemek :
-bacak kadar :küçük, kısa
-baş-göz etmek :evlendirmek
-bayramlık aaz(ağız) :Kötüyü söylecek ağız
-bayrama yetişmeyen kınayı sakalına yak:artık çok geç anlamında
-beygir gibi :kuvvetli, dirençli
-bulgur allah deyu kalgur:bulgur aşı yendiğinde oluşan şişliği anlatmada
-bulup da bundurmak :Bulmuş da beğenmiyor, anlamında
-burnunu çekmek :zor bulursun anlamında
-büyümüş de küçülmüş :çok bilenlere söylenir
-boru gibi ses :çok kalın sesli
-boşan da semerini ye :Sen doyduğunu bilmez misin anlamında
-burnundan solumak :Çok sinirlenmek
-başını yiyesice :İlenç sözü

-cımcırık ıslanmak :sırılsıklam ıslanmak
-cirbesi çıkmak :
-çirkefe taş atma, üstüne sıçrar:

-çalıya dolanmak :bir işin olmaza girmesi
-çomak sokmak :Birinin işine engel olmak
-çarşamba yumurtası :gurk basıldığında, çarşamba günkü yumurtalardan çıkan civcivler özürlü olurmuş, herhangi bir kişi veya nesnedeki eğri büğrülükteki benzetmede

-dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz:

-de gidi de(ee) :Yadırganan, üzüntü duyulan, onaylanmayan durumlarda söylenir.
-Bizim olan(oğlan) gitmiş bi araba alıvemiş
-De gidi olumm deee.Para va(r) gibi.
-dev anası gibi :çok iri anlamında
-dilli bardak :Çok ve güzel konuşan kişi
-dul karı beslediği :çok bilmiş anlamında
-duba gibi olmak :Çok şişmanlamak
-düğün elle, harman yelle:
-düdük gibi :çok dar
-donsuz dumansız :Açık seçik, çıplak
-dut gibi olmak :Çok sarhoş olmak

-el elin eşeni(eşeğini) ıslıkla çağırırmış:Birinin diğerinin işini kar amaçlı yapacağını anlatır.
-er lakabıyla anılır:
-eriyip, guruyup(kuruyup) gitmek:Çok zayıflamak
-eksikli (esikli) olmak:Mahçup olmak
-embet sombet :sonunda, sonuçta, son olarak
-et aldım kabak aldım, kaykıldım kaldım :
-et ile tırnak arasına girilmez:

-fellik fellik gezmek :Çok ve oraya buraya uğrayarak gezmek

-gavurun doğurduğu: kızma ünlemi
-gelin ata binmiş, ya nasip demiş:
-gebe çakal gibi :Çok yemekten karnı şişme durumu
-gençtir oynar , kocadır neyler:
-gıcırdayan arabaya binmek:her duran arabaya, her gel diyene gitme, çok gezme durumu
-göğe merdiven dayamak:olmayacak yerlere bile gidebilmek, yapabilmek
-gözüne dizine durmak :"gözüne dizine dursun" yaptıklarım haram olsun anlamında
-gopçaları goyvemek:gopçaları goyvermek:Çok korkmak, gevşemek
-gözünden al :işte sözettik üstüne geldi, karşılaştık anlamında
-gudum gudum gudurmak(kudurmak):Çılgına dönmek,huysuzluk yapmak
-gulağı uzun olmak :Herşeyi duymak
-gurk tavuk gibi gezmek:hiç ayrılmadan, sürekli birlikte gezmek
-guru guru (kuru kuru) oturmak:İkramsız, sadece oturmak
-guzguna(kuzguna) yavrusu hoş gelirmiş:Herkesin kendi çocuğunu ne olsa seveceğini anlatır.
-gündüz feneri gibi :Çok esmer yada kara
-hak kuşu :haklıyı, hakkını koruyan
-harala gürele çalışmak:Çok çalışmak
-har har solumak :Derin derin nefes almak
-has köşe :en güzel köşe
-hasmın sitemini anlamamak …
-hasta çorbası tasta:
-hastala(hastalar) olmak:Çok üzülmek
-hay gidi hay :Acıma, hoşlanma gibi durumlarda
-haymana gibi gezmek:Kendini alamadan başıboş gezmek
-horozun çok olduğu yerde,sabah tez olur:

-İ'nesiz(iğnesiz) arı gibi:Söylenip durmak
-İki taşı diksen baca, kime varsan koca:Herkesi , ne ve kim olursa olsun eş olarak isteme durumu
-iki ucu boklu değnek:nereden baksan çıkışı olmayan durum
-il(el) ağzına bakan açıkta kalır:
-iş kesmek: yaramazlık yapmak

-kabak başına patlamak:senin üstüne kaldı anlamında,
-kadı mı oturttu :kalkmak ve hareket etmek istemeyen, gittiği yerde oturup kalanlar için söylenir
-karanın yanına varma, bulaşır:
-kaşığı ile yedirir, sapı ile gözünü çıkarır:
-karıcık kılman :kadın gibi herşeye karışan
-karpuz kabuğu danaya yaradı:yaradı karpuz kabuğu danaya:çok yiyip şişinene
-kaşık çalımı :yemek yeme zamanı
-kazanın altında kalmak:öyle derinlerdesin ki, hiçbir şeyden haberin yok,anlamında
-kırk yalan:Çok yalancı kişi
-kıştan yabayı,yazdan abayı:
-kestane çıktığı gabığı(kabuğu) beğenmezmiş:Sonradan görmelere kullanılır.
-kirli çıkı:Çok şeyi saklayıp, gerektiğinde çıkarıp, kullanan kişi.
-kocakarı beslediği:
-koca ölü:yerinden kımıldatılmayacak kadar ağır anlamında
-kör tırnak:İşe yaramaz, maharetsiz
-kötürgeyle kaldırmak:(kötürge=övendere)yerinden zor kaldırabilmek
-kuyruklu koyun gibi:kalçası çok büyük olanlara benzetme
-kuzu mu yiyeceksin (yedin):o kadar doyacak mısın(toksun)


-lapaköş:
-leblebi gibi :çok fazla olduğunu belirtir
-lök daşı(taşı)gibi oturmak=Lökeşe gibi oturmak:Hiç bir şey yapmadan oturmak

-mart içeri, çingen dışarı:
-mart koca öküze dert:
-Menemen bardağı gibi dizilmek:Menemen’de üretilen toprak testilerin sıra sıra dizilmesine benzetme, insanlar ve nesneler için de kullanılı.
-misafir gelse doyunsak, yağmur yağsa arınsak:Bir sebep olsa da yapsak, tembellik anlamında

-nanemolla :çabuk hasta olan, kırılgan
-noldum delisi olmak:Birden zengin olup şımarmak

-ömür törpüsü :ömrü tüketen şeylere, kişilere kullanılır

-para körü :Parayaı çok seven
-paşa davulu gibi :Yerinden kalkmaz gibi kurulmak
-pazarda az görmemiş:Aç gözlü anlamında
-piç horoz gibi :saldırganca, bıkmadan yınelenen davranışı yapan kımse
-pire yutturmak :harekete geç, geçirme anlamında
-punduna getirmek :uygun zamanda yapmak

-sabırla koruk helva olur:
-sakallıya selam vermemek:kimseye aldırmamak
-sıkça varma dostuna, kalksın ayak üstüne:
-sırtında yumurta küfesi mi var:açıklama yapmaktan korkma, kırılacak şey mi taşıyor da silkemiyorsun, anlamında

-şımşırık olmak:çok ıslanmak
-şeytanın karı boşadığı zaman:olumsuz bir zaman dilimi;sıkışık, sırası olmayan zaman

-telaşe memuru :çok acele eden, sabırsız
-tüyü teleği dökmek:Aşırı zayıflayıp, yıpranmak
-taş yaslan, toprak döşen:Ne kadar fedakarlık yapsan da yaranamama durumu
-taş kökü ye :Yemesi sorunlu olanlarda, bişeyi beğenmeyenlerde söylenen sitem sözü
-taş attın da, kolun mu yoruldu:Çok mu zor anlamında, hiç yorulmadan yapılabilecek işleri, önüne çıkan fırsatları tanımlar
-tembele iş buyur, akıl öğretsin:
-tok geğirir, aç esner:
-tuzu kurumamak :bir yere sık sık gitmek
-türkülü masal :Oldukça uzun süren herşeyde kullanılır

-ortalığı panayır yerine çevirmek:Davranışları yüzünden herkesin toplanmasına neden
olmak, dağıtmak
-öküz öldü ortaklık ayrıldı:Çıkar ilişkisi bitenlerin ayrılması

-paparayı yimek(yemek):Azar işitmek
-patlıcanlı yoğurt gibi:çok esmer bırının saçını sarı boyatması veya beyaz giymesi durumu

-sekiz kapıya dokuz çomak sokmak(vurmak):çok gezmek
-suratı sirke satmak=suratı turşu satmak:Asık suratlı olmak
-süzüm süzüm süzülmek=süzünüp durmak:

-takkeleri değişmek :Bozuşmak
-tavukların hanım ablası:Çok erken yatanlar için kullanılır.
-tefe goymak(koymak):Alay etmek, hakkında çok laf etmek
-tıngadak gitmek :Ölüvermek

-uyku geldi bedene, ne mutlu kalkıp gidene:

-yemek buldunmu ye, dayak buldun mu kaç:
-yaradı karpuz kabuğu danaya:çok tok olan kişilerdeki hal
-yıtrık bohça gibi:Her yere takılan, çok gezip-çok konuşan
-yarısı kırk kadar:Çok kalabalık olma durumu
-yüreği örtülmek:bayılacak gibi olmak

-zohur etmek:sabırsızca zorlamak


aba:abla
a'manin, aboo, abov, abu :hayret,şaşırma sözü
ayun gızan:aman çocuklar, anlamında kullanılan pekiştirme sözü
accık:azıcık
ağı, ağu:zehir ağılamak:zehirlemek
aha:işte
alemiyon:aliminyum
aşarı:aşağı
asfalya:sigorta
akıtma:krep
arapsaçı:malatura:rezene
akkın:bir işin hızlı,çabuk olması
alengirli:gösterişli,yakışıklı
alentirik=elemtirik=elentirik:elektirik
alimiyon=alimiyun: aliminyum
amele:işçi
aslıgelin=asıgelin:gelincik hayvanı
aaşam:akşam
avurt:yanak
ayaz:soğuk
aydeş:çok zayıf
avaz:bağırı
azık:yiyecek
azıtmak:kedi,köpek gibi hayvanları gelemeyecekleri uzaklığa götürüp,bırakmak

badılcan:patlıcan
bapuç:pabuç
bazar:pazar "bazar ekmeği"
belermek:(gözleri)büyümek, kocaman olmak
bazdırma=bezdirme:bazlama
bibi:hala
biyo=buyu:bir kere
böyük:büyük
bakem:bakayım
bide:pide
beni bak:bana bak

cımcırık (ıslanmak):çok ıslanmak
cirbe:ezilmiş şey
cingar:kavga
cibiliyetsiz:terbiyesiz
cigara:sigara
cinfikir:sivri, zekice, bazen hince fikirleri olan
civcik:çok mücadele eden,inatçı, cıvıl cıvıl kişi
çekişke:çekişte: kırılarak yapılan zeytin
çığırtma:patlıcandan yapılan yemek
çıkı:küçük bohça
çiğdem:ayçiçeğinin çekirdeği
çikin:çirkin
çilemek:çiselemek
çimdinmek:azar azar yemek
çömeşmek:çömelmek

dene:tane
de mi:değil mi
del:değil
deniştirmek:değiştirmek
depik:tekme
deppek:pis , uyuşuk
deredonu:şalvar
develik:ebegümeci
deyem:diyelim
deyon:diyorum
dinelme:ayakta beklemek
dikolta:askılı iç giysisi, ("dekolte"nin okunuşu olabilir)
dinelmek:ayakta kalmak
don:pantolon
domata:domat:domates
döşek:yatak
dullamış:çok olgun,bilmiş, yaşından büyük davranan


ebe çöreği:pişi,yağda kızartılan hamur işi
elemtirik=elentirik:elektirik
enki:şu,bu işareti
emme:ama
emsiz:u mursamaz,tembel,vurdumduymaz,tembel,bezgin
encik:yavru
entari:elbise
essah mı?:esas mı, doğru mu?
esik:eksik
estirikli:sürekli karar değiştiren
eşinmek :
evsimek:tahılı savurarak temizlemek
ey!:efendim, ne var anlamına cevap sözü
eyi:iyi
eyşi:ekşi

fasille:fasulye
fatmacık:hatmi çiçeği
felçik:karıştıran, nifak sokan
fışnamak:sıvılarda kabarmak, taşmak
fıydırmak:fırlatıp,atmak
fişne:vişne
fili:kilit
fililemek:kilitlemek
fita:önlük

gangıldak:çok uzun, kambur, çirkin
gari:artık anlamında, çok yere kullanılabilen sözümüz
gabık:kabuk
gobak:kozalak
gocuk:yağmurdan ve soğuktan koruyan kalın mont
goz=koz:ceviz
gazan:kazan
gavur:yabancı
gaç!:aman, kaçınmak, bir şeyden uzak durmak
galeyli:kalaylı
gapçık:mantıya benzer yemek
gaynana=gayınna:kaynana
gurcalamak:kurcalamak
gangal:kangal,karpuz kabuğu dilimi
ganırtmak:kanırtmak,germek gererek kırmaya çalışmak
gevik:olur olmaz sürekli gülerek boş konuşan kişi
göynek:gömlek,cepken
goley:kolay
gırnata:klarnet
gazte:gazete
gopça:düğme, vida
govu:dedikodu
govucu:dedikoducu
gökgözlü:mavi gözlü
göğermek:yeşillenmek
günem, günecim:isim yerine,kardeş,bir yakınlık ve sevgi sözcüğü
galkıve:kalkıver
gımıldanmak:kımıldanmak (gımıldan gımıldan gımıldanıve:bir şarkıda geçer)
gitmiyom ki:zaten gitmiyorum anlamında
gatmak:katmak, ilave etmek
gıldır gücük:orta halli, yuvarlana yuvarlana
gire:pazar günü
go:koy
gurk basmak:kuluçkaya bırakmak
gübür gübür:hızlı hızlı
güççük:küçük

hadi gari:haydi artık
hedaye:hediye
hava:türkü
hayat:evlerin onundeki yarı kapalı bahçe
hangisi ki?:hangisi acaba anlamında
hilafsız:tereddütsüz
hinci:şimdi
horozlanmak:kavgaya hazır beklemek
hökümet:hükümet
hoşaf:komposto, genelde üzümden yapılanı
höpürdetmek:sesli, hüpürdeterek içmek
hu:seslenme sözü(huuu goşuuuuu)

ıhırmak:bastırmak , engellemek
iktirmek:itmek
incik cincik:gereksiz ufak tefek şeyler
ireçber:rençber:işçi, tarım işçisi
ispirte: kibrit
işkesmek:yaramazlık yapmak
iyi bakam:iyi bakalım

kaktırmak:itmek
kaatlı şeker:kağıda sarılmış şeker
kalgımak: zıplayıp durmak
karga beyni:karlama:kar helvası: kar üzerine pekmez eklenerek yapılan tatlı
kanadı bükme:daire şeklindeki hamuru ikiye katlayıp,katın arasına malzeme koyarak yapılan börek
karakız:tava
kave:gayfe:kahve
kayrak:taş
kaygana:akıtma, krep
kekeç:çekiç
kesmik=kesik:çökelek
kevkilmek:yamulmak
kırklanmak:köşe bucak temizlik
kıvrak:bazı köylerde başa alınan, iki yanında giyilmeyen yarım kolu olan siyah giysi
keranacı:daha çok kötü, bazen de kurnaz insanlara denir
kırpıştırmak:sürekli kırpmak
kitibiyoz=kıtıpyoz:cimri
kumkuma:yuvarlak kap
künah:günah
klorak:çamaşır suyu
kurtlanmak:kıpırdayıp durmak, rahatsız olmak, hareketlenmek
künge:çöp
köfün:kefe
kölge:gölge
kösteklemek:hayvanın ön ve arka ayaklarını bağlamak
köv:köy

lanca:varil

macır:muhacir, göçmen
mahana:bahane
malatura:arap saçı, ebegümeci
mal:büyükbaş hayvan mal gibi:aptal, pasif
marazlı:huysuz veya iştahsız, hastalıklı
mazaldak:ham olmamış,eğri büğrü meyva,insanlarda da kullanılır
merdimen:merdiven
motur:traktör

nacak:balta
nahtar:anahtar
nalangı:lalangı:mücver
namazlayi:seccade
napıyon:ne yapıyorsun
netameli:inatçı, belalı, fena
netcen=napcen:ne yapacaksın
nolcek:ne olacak
niye ki?:niye acaba
neden ki?:neden acaba

oklaç:oklava yaslaç:hamur tahtası
okuntu:davetiye
okutmak:satmak, vermek, elden çıkarmak
oşalamak:okşamak
oturak:alçak tabure
olmakva:olmalı
olmeyivesin:olmayıversin
o'sun:olsun
oşalamak=okşamak
ö'le:öyle
ö'len:öğlen, öğleyin
ö'sen=önsen:herhalde
öte yan:öbür taraf
ö'sürük:öksürük
örüklemek:ön ayağın birini bir yere bağlamak

parpulamak:sarsmak, hafif dayak
patetis:patates
payam:badem
pençire:pencere
pişi:yağda kızaran hamur işi
pufu=maltız:yarım tenekenın ortasına bir ızgara yerleştirilir ve alt kısma da hava alacağı bir açıklık yapılır, mangal gibi içinde yakılan ateşten yararlanılarak yemek pişirilir.
pirelenmek:şüphelenmek
püsküt:bisküvi
pusmak:sessizleşmek, saklanmak

sadeç:sadıç: arkadaş
safur:sahur
saklamak:öleni gömmek
saya:bahçe kapısının üzerini yağmurdan koruyan kısım
senet sepet:senet ve diğer belgeler
sergen:raf
seyirtmek:koşmak
sini:tepsi
sokabaş:sokulmayan,çekinen kişi
soluk:nefes
sona:sonra
sovan:soğan
söbü:uzun
sura:etli yemek
susa:yol
şappadanak:şap diye, hızlıca
şaşkın:çok zayıf
şeher:şehir
şaştım aşı:çabuk yapılan yemek
şavk:ışık
şevketi bostan:akkız, yenen bir ot çeşidi
şıpıdık:terlik
şinci=şincik:şimdi

taka-tuka:beyaz ve sert helva
tek araba:atlı araba
telaşe:telaş
tırabzan:merdiven korkuluğu
tiyel:teyel
teze:taze
tiken:diken
tinsirmek:aksırmak, hapşırmak
tirit:et suyu ile ekmek parçaları ıslatılarak yapılan yemek yada çok yaşlı kişi
tumofil:otomobil
tuşaklamak:ön ayakların arasında bir miktar ip bırakarak bağlamak

urba:giysi
urdan uraya:ordan oraya
utaşmak:uc uca eklenmek
ünnemek=ünlemek:seslenerek çağırmak

velesbit:bisiklet
veran=viran:güçsüz, kuvvetsiz, hastalıklı kişilere denir
vicikis:vixs (bir hastamın okuyuşu)
vurmak:yemeği vurmak, yemeği ocağa koymak

yal gibi:içimi hoş olmayan, tatsız içecek, yiyecek
yalamaca:dondurma
yapındırmak:kaşla göz arası, yapıvermek
yastıgeç=yaslaç:hamur tatlısı
yavız:yavuz, güzel
yaveş:yavaş
yaymak:dağıtmak, "ortalığı yaydın" gibi kullanılır
yepelemek:hafifçe vurmak
yoğurt çalmak:yoğurt yapmak
yörümek:yürümek
yu'mak:yıkamak yunmak:yıkanmak
yımırta:yumurta
yapmayıve:yapmayıver

zebil etmek:ziyan etmek
zere=zerende:zira
zangadanak :birdenbire, aniden

tarla takke=tarla tokat: tarla vs
senet sepet :senet ve diğer belgeler
incik cincik :küçük ve bazen gereksiz şeyler
eni konu :epeyce
galdır gopar =kaldır kopar
ilik sökük
geti götü = getir götür
gübür gübür
dura kalka
algı vergi
allı pullu
allı güllü
ite kaka
harala gürele

09 Temmuz 2010

PROMETHEUS...

Aeschylus'tan bugüne bir ışık düştü . Prometheus'un insanlığa verdiği ateş ; bilgi mi demeliyim yoksa ...
Zeus-Prometheus ilişkisini bir sorun olarak ortaya koymak , yargılarcasına tartışmak ve zorbalığı bütün ayrıntılarıyla eleştirmek . O zamanlardan insanlık ülküsünü dile getirmek .
Tanrılar tanrısı Zeus ...
Gök tanrı , güçlü , kural kendisi , kaderin mutlak hakimi .
Karşı gelmek hadde mi düşmüş ?
Kronos'u devirirken Zeus , onun bütün güçlerini öğrendiğin için zincirlendin sen.
Prometheus , önceden gören , kahin , insanlardan yana , tanrılara karşı .
Öfkeyi körüklemekten korkmadın Prometheus .
Kaba kuvvet ile özgür düşünceyi gösterdin .
Zeus ateşi vermedi insanlara bu yüzden .
Yine sen Prometheus , sen insanlara götürdün ateşi .
Doğru uğruna , doğruca ; Zeus'u aldattın , insanların gözünde küçük düşürdün , akıl gücünü insanlara geçirdin . Asıl tanrı , asıl yaratan insan dedin .
Zincirlere vurulsan da, her gece yeniden oluşan karaciğerini bir kartal yese de , aydınlanmanın savunusunun o günlerdeki adlarından oldun ... Bu acıdan kurtulacağını bildin , savununu sürdürdün ... Aklın ve özgür düşüncenin zaferi ...

24.Uluslararası İzmir Festivalinde , Bergama Asklepıon'unda Aeschylus'un (iö 525-456)kaleminden , Friends of the Munıcıpıal Theatre of Piraeus'un yorumuyla...
07/07/2010

29 Nisan 2010

SABRI, GÜCÜ, EMEĞİ KAYNAŞTIRMAK...




Sabır , güç , eskiyi yaşatmak , sanat , inanç , mitoloji , çeyizdir keçe ...
Yün liflerinin kaynaşması ve birlikte baskısıdır.
Yünler temizlenir , boyanır , taranır.Hasırların üzerine düzgünce yayılır , istenirse desen verilir , atılarak serbest hale getirilmiş yün bu desen üzerine serpilir , su ve sabunla ıslatılarak sarılır ve dövülme işlemi başlar.Zaman zaman açılan rulo tekrar sabunlu su ile ıslatılıp , sarılır , insan gücü veya makineyle dövülmeye devam edilir.Yünler birbirine karışana dek.Keçeyi ister incecik bir kumaş gibi , ister çok kalın bir halı gibi üretmek olası.Hiç dikiş ve yapıştırma kullanılmaz.Keçeleşme işlemi bitince son durulama yapılır ve kurutulan keçe tıraşlanıp , ütülenebilir.
Uzun yıllar kullanılabilendir keçe...
Ve güçtür keçe , hem mecazi , hem de gerçek anlamda...
MÖ 3.yy'dan başlayarak , Asya'da yaşayan göçerlerin yaşamında önemli bir yer tutmuş , Hıristiyanlıkla da yaşamış , Anadolu'ya erişmiş , İslamiyetle tanışmış. Müslüman Misyonerlerle Balkanlar'ı , Kuzey Afrika'yı ve Orta Avrupa'yı gezmiş.
Göçerdir keçe...
İnanç ve mitoloji yüklenmiş keçeye.Şamanizmde tapınma unsuru olmuş.Yaşamda çeyize , çadıra , eve , saraya dek girmiş.Ölümde rehber olmuş.İktidar sembolü olmuş , eski Türklerde kağan ak keçeden yapılmış seccadeye oturtulmuş.Başlık , giysi , yaygı olarak kullanılmış.
Kültürdür keçe...
Nem , ısı , ışık , sese karşı çok iyi ve doğal bir koruyucu oluşu kullanımını arttırmış.
İyi bir yalıtkandır keçe...
Çok eskilerden gelen bir el sanatıdır keçe.
Nuh'un gemisinde postu olan hayvanlar darlıktan ve denizde sallanmaktan stres ile postlarını atmışlar.Yerler de ıslak olduğundan ve sürekli üzerine basıldığından keçeleşme başlamış.İçine de yedikleri otlardan desen oluşmuş.Ve hayvanlar gemiden çıkarken en güzel keçe halı oluşmuş.
Eskiden at binerken , yumuşak olsun diye atın sırtına yün serpilirmiş.Ter ile hareket bu yünleri keçe yapmış , diye anlatılır.
Uzun bir öyküdür keçe...
Sabrı , gücü , emeği kaynaştırmak ,
Sanatı , inancı , inadı basmak ,
Yünden keçeyi yaratmak ,
Atkısı , çözgüsü olmayan ,
Dokunmayan , benzersiz keçe...
Eskiden bu güne erişen , Anadolu'da yok olma sürecine girmiş bu özel el sanatımız , yeni tasarımlar ile de sunulmaya başlayınca hak ettiği yeri ve değeri bulur belki...

02 Mart 2010

Canım,

Duyar , inanmaz gibiydim
Yüzlü yaşlarına
Kırk yıldır bildiğim , sevdiğimsin
Orda durduğuna alıştığımsın
Nazlandığımsın yıllarca
Yemek seçmem sendendir
Bunu bile seviyorum ben .
Dizine yatmayı özlediğim ,
Saklayanım çocukça suçlarımı ,
Anne yarım ,
Ninnilerim eksildi canım .
Sen hep ordasın sandım ,
Sanmak da istiyorum, ordasın değil mi ?
Anneanne ,
yapabilir misin benim için ,
yine kızarmış patates yada gözleme ?

23 Şubat 2010

gökçeada


Askerciğimle eş bir isim artık , Gökçeada...Hep de öyle kalacak bende.
Adım adım özlemle , denizi geçerek yaklaştığım ada, Gökçe...
Kültür aldığım , düşünce bıraktığım , sevgiyi bulduğum.Araya özlemleri de sıkıştırıp , doyamadığım.Mutluluğum sığmıyor gülüşüme , ne güzel...
İpuçlarıyla dolu sokaklardan , yaşanmışlıklarla dolu meydanlara , oradan evlere ulaşmak.Dimitri , Yorgi , Yanis , Lena , Katia , Efi ...Burdasınız , hoşsohbetsiniz...
Kepçeleri yürekleri kadar derin ,
sözcükleri Rumca şiveli ve serin ,
küpleri şaraplı ,
kahveleri cana yakın ,
yürekleri kapıları gibi açık.
Evleri taştan ama sıcak.
Bize bakan pencereleri , dışa açılan güzel kapılarıyla biz ona hayran.İç sesim , bağır bağır bir çığlık.Gökçeliğiyle saran bu adada ...
Yaşam , bugünden geçmişe , geçmişten bu güne gidip geliyor.Eski zamanları yürüyoruz , özlemimizde yeni sevdalar büyütüyoruz , denizin dalgalarıyla okyanusuz ve bu temiz havayla bitiyor dert-tasa.
Evet, Efibadem bu ada, tatlı mı tatlı...

12-15.02.2010

17 Şubat 2010

MISIR, IŞILTIM BENİM...


İçimdeki sesti, yola çıkaran...
Avucunda bir kuş tutmuş gibi çarpıntılı bu yürek, ‘Mısır’ına kavuşacak az sonra...
Rüya gibi... İşte, çölün ortasındaki armağan Nil... Yemyeşil ; kumullara karışmaksızın yaşamı sunup , uzayıp gidiyor.
Hep beklediğim, yürekten çokladığım, gizil bulduğum ülke; senleyim.
Kahire; bu boz şehir, sanki kumlar altında saklı da, bir ara silkinip, yeryüzüne çıkıyor gibi.Sarı, kum rengi, tozlu, minareli, mezarlı, koşmacalı, bitmemiş, yarım.Herşeye rağmen benimle.
Gizemi tozlu yüzü ardında.Geceyse, harika ışıklar makyaj yapıyor bu şehre.Büyüleniyorum.
Şehrin doğusu ‘Kasru’n Nil’ batılı yüzüyle hiç çekmedi beni.Ben boz renkli Kahire’yi sevdim.Gerçeği yakaladığım ara renkti o. Trafikteki kargaşada; karmaşık toplu taşım araçlarını, kamyonetlerin kasalarındaki insanları, yükleri, yayaları izlemek ve bir sürü ayrıntıya girmek istedim.Ve sonra gezginlerin şaşkın bakışlarında kendiminkileri bulmak...
Sokaklar, yaşam, elbiseli adamlar o kadar hareketli ki, şehir bundan yaşlanmış ve öylece bırakılmış gibi.Terkedilmiş gibi duran binalar yeşil kepenkli. Mezarlıklar üstünde evlerde yaşayanlar, şehrin yanıbaşında piramitler, oynak ve fıkırdak müzikler, Nil’i görüvermek, ‘suk’ adlı dükkanlar, yapışkan satıcılar ve pazarlık.Bu şehir görsel binbir şölenle öyle canlı ki...
Yine de piramitler demek bence; Kahire.
Sakkara Bölgesinde, bir mastaba: Gömülen anısına mezar üstüne kurulan dikdörtgen odacık.Ama nasıl dolu iç odalar, duvarlar; yazılar ve resimlerle...Kaybolurken aralarında, o günler canlanıp, önümüze düşüveriyor.Takılıyoruz arkalarına: Yaşam anahtarı ve lotuslar ise hep ellerinde.Tam, ”Memphis’i yönetenlerin son dinlenme yeri” diyecekken ölümden sonra yaşamı görüyor, susuyorum.
Yaşam enerjisi mi bu çarptığım?
İşte bir ilk: Coser’in basamaklı piramidi. Mimar, doktor ve rahip Imhotep’in yaratısı.İsadan Önce ikibinaltıyüzyetmiş mi, altmış metre mi? Büyü başladı...Yukarı doğru küçülen altı büyük mastaba üstüste konarak yapılan ilk piramit orada, ışınlanmış gibi duruyor, susuyorum.Biraz yalnız, hala bekliyor zamansız, ne söylüyor sessiz...
Dinlediğim masallar gibi
Kafilelerle Giza’ya hareket
Bir ninninin tınısına takılıp, rüyaya dalmak gibi
Aşkla dolmak gibi
Yeniden doğmak gibi...
Basamak basamak olmuş, binlerce erişilmez taş, tonlarca ağırlık, onlarca tansık.Piramitler, bu ne görkem...Dış yüzünü silkinmiş bile olsalar , güneşe dokunuyorlar. Üstüste binen, içiçe geçmiş o zamanların ortasındaki , bugünler...
Keops Piramidi; bu kez İsadan Önce ikibinaltıyüzden söz ediyoruz, aşınmışlığıyla yüzotuzyedi metre ve dünyanın yedinci harikası, üstelik ayakta olanı. Keops’un yanında, Kefren ve Mikerinos tarafından yaptırılan iki ünlü piramit daha bugüne bakıyor.Üç yürek ağrım...
Kum tozlu , sis kokulu hava ve gizemle taşınmış , bilmeceyle dokunmuş taşlar.Bir giz örtüsü altında herşey.
Sfenks ise, Kefren’in yüzü ve aslan vücuduyla onları bekliyor.Sudan zarar görmüş önce, sonra kumlara gömülüp kirliliğin etkilerini geçiştirmiş.İyi ki Tutmosis’in rüyasına girmiş yıllar sonra ve "beni kumdan kurtar ki, firavun olasın" demiş. Güneşisin piramitlerin.
Her sfenks bir bilmece sorarmış mitolojide.Yaşayan görüntü, "kimdin" dedi kulağıma."Bu yaşamdan önce bir yaşamım vardıysa eğer, burdaydım ben.
Ramses II , Nefertari, Nefertiti belki..."dedim ona.Gülümsedi...
Bir gizemin ışığına tutunuyorum bırakmamacasına. Piramidin içinde, duvarlardaki tüm sırlar, figürler birlikte ilerliyoruz.İki büklüm, loş, nemli dehlizlerden bilinmeze ve işte mezar odası.Yılda iki kez içine güneş düşen.Firavun Kefren yok, eminim ki bereketin, öte yaşamın, yeniden doğuşun, yargılamanın tanrısı Osiris’le olmalı.Yanlarına alamadıklarıysa bize kalmış.Ve firavunlar Mısır’ı hiç affetmemiş: Bin varmış, bir yokmuş çünkü.Bir varmış hiç kalmamış.
Öyle dingin ki düşüncelerim.Yeni aydan dolunaya, bir yanım burada, Kahire'de, Nil'de, piramitlerde, diğeri sonsuzda.
Üstüste daralarak bir noktayı işaret eden taşlar...Neyi arıyordunuz, neyi buldunuz, ne anlattınız, nereye gittiniz?
Kahire: Piramitlerinle güneşe dokunuyorsun, tonlarca ağırlığınla yüreğime akıyorsun, bense seninle sonsuza...
Bir fal kapıyorum geçmişe : Pi sayısı, geometri, mumyalar, tıp, gezegenler, hiyeroglifler ve bilgeliği gösteren sakalları, gücü gösteren asalarıyla firavunlar, gizleriniz ; o günden bugüne...
Aswan, antik Mısır dilinde ‘ticaret ve pazar’ demek, çünkü altın,fildişi, baharat gibi Afrika mallarının kervan ticareti yolundaymış önceleri.Benim içinse, Nübyeliler ve esanslarıyla lotus çiçeği kokusunun şehri.
Geleneksel tekne ‘felluka’lar ile Nil’e karışmak Aswan...Biraz yeşil, biraz gizil, biraz bizim.
Nübyeliler öylesine kara ki, gözleri birer gündüz feneri gibi ve her gülümseyişleri birer beyaz martı uçuruyor gökyüzüne.Timsah kutsal, dansları hareketli, çok renkliler, elimdeki dövmeleri ise bir sanat.
Gemimizdeki doyumsuz Nil manzarası ve esintisinden inip, Comombo tapınağına gidiyoruz dendiğinde arada yol var sanmıştım.Merdivenleri çıkarken birden; herşeyin çift yapıldığı, timsah tanrı ‘Sobek’ ve şahin gök tanrısı ‘Horus’ a adanan tapınağa ulaşıverince ; o görkem, o anlatım, yerinden fırlamak için bekleyen derin çizimler, inanamıyorum, boş bir yer yok.
Hiyeroglifileri okuyabiliyor olsaydık keşke , öylesine anlam yüklüler ki, resimler, ve yediyüzden fazla işaret, yazmayı en çok sevenmişsiniz.
Edfu’ya yüzüyoruz gemimiz ile.Gök tanrısı Horus’a adanmış Edfu Tapınağında sonsuzluklayım yine.Parfüm yapış, esans elde ediliş sahnelerinde kokular duyumsadım.Hala sizi anınca buram buramım.Lotus çiçeği şekilli sutunların devasalığı ve boşluksuzluğuyla çarpıntılı bir yüreğim.
Luxor, yukarı Mısır'ın baş kenti Teb'sin.
Nil’in batı yakasına geçtiğimizde sulak alanlar bitiyor ve firavunların sonraki yaşama hazırlandıkları Amon Ra’nın son dinlenme yeri, Krallar Vadisi’ne geliyoruz.Bire- üç kilometrelik bir alandayız.
Firavunların “yaşarken göreyim, yeni yaşama başlayacağım evimi” dedikleri Kral Mezarları.
Ben yaşam isteğini bize de böylesine yansıtan mekan görmedim.Aşağı doğru inen bir rampada başlıyorsunuz bu çok renkli yolculuğa.Betimlemeler, hiyeroglifler arasında yitiyorsunuz.Tanrılara olan bağlılık, yaşamındaki yöneticiliği ve uyanınca gerekecek bilgilerle dolu kutsal kitap anlatıları tavandan duvara, boşluksuz sonsuz, renkli.Kaç metre indiğiniz kavramı sonsuzda asılı kalıyor, aşağıdaki lahit de öyle.
Bu firavun da benim gibi hayret ve hayranlık dolu bir yüz, çarpıntılı bir yürek ile mi bakmıştı acaba sonsuzluk durağına?
Uçar adımlarla daha çok sonsuzluk durağı gezmek istiyorum.Bir tütsü kokusu burnumda, asa’nın sesi kulağımda; sonsuzluk mu tenime çarpan, yanımdan geçen? Hiç durmuyor baş dönmem.Öte yaşam tozları yağıyor üstüme.
Bu lahitte de yoksunuz, inandığınız ölümden yeni yaşamınıza mı taşındınız?
Ben de sizle olan günleri koydum; giderayak resimlediğiniz, yazdığınız her ayrıntıya.
Dakika geçsin istemiyorum, uzun ve soluksuz koşuyorum.Metreleri inerken, yeni renkler buluyorum.
Sanki ben yürüdükçe, uzun koridor yeni açılıyor, duvarlar düzeltilip, sıva atılıyor ve resimleniyor her şey ,her yer.Mumyalama işlemi uzun, sonra lahite yerleştiriliyor bir firavun.Bugüne eriyor böylece.
Sadece Tutankamun’u buluyorum yerinde.Bir başka mezar odasının altına doğru kazılmış, gizlenmiş , böylece korunmuş, mekanınla , bize tüm hazinenle erişmişsin.Zamansızlık bu, bugüne erişmekle, erken ölümüne aldırmazlığın belki de. Mısır Ulusal Müzesi'nde hala yaşayan izlerinle, çoktan öte yaşamına karışmışsın ve yaşıyorsun sen de...Zor ayrılıyorum, çok zor...
Yeni şaşkınlık:Nil’e bakan düz arazide iki nöbetçi yapayalnız, yirmibir metrelik oturuyorlar.Memnon Heykelleri; bir zamanlar Amenofis Tapınağının girişini korurmuş... Başka güçler, başka boyutlar.Gidiyoruz, aramızda mısın diyorlar, geliyorum yola.
Bir güzelliğe daha erişmek için koşuyorum, bir zamanlar kenarında sfenks ve dikilitaşların olduğu geniş rampaya. Gül rengi tepeye oyulmuş, üç kademeli ön cephesi sıra sütunlu ve kocaman firavunlu Hatşepsut Tapınağı, karşıdan görkemli bir maket.Diğer tapınaklar gibi, yine Nil örnek, merdivenler Mısır’ın doğusunu batısını ayırıyor. Tırmandıkça devleşiyor, küçücük kalıyoruz içinde.
Başrahibin onayıyla, yönetimi elde eden ilk kadın firavun Hatşepsut; tahta geçecek bir varis doğuracak kadar şanslı olmamıştı ya da bu onun gerçek şansıydı. Orta terasın solunda Hathor, aşk ve güzellik tanrıçasına adanan bölüm var.Hatşepsut ise; kadınlar,aşk ve evliliği simgelese de firavunluğunu kabul ettirmek için, erkek olarak takma sakalıyla işlenmiş tapınağında.Ölümünden sonra tahta geçen oğlu figürlerini sildirse de, tapınak görkeminden hiç kaybetmemiş.
Bir düşten diğerine akıyorum.Karnak Tapınağındayım.Dile kolay,ikibin yıl boyunca her firavunun kendi tapınağını ve anıtlarını ilavesiyle üç kilometrelik alana yayılmış. Çok firavunun izine rastlamak bu.
Hiçbir zaman bitirilememiş olmasına karşın, yeni...
Amon Ra ‘ya ve Teb'in iki tanrısına adanmış.Duvarlar konuşuyor: Tanrılar vardı önceleri, su ve toprak geldi, karalar yaratıldı, insanlar geldi sonra, herbiri bir şehir kursun diye; tapınaklar yayılsın şehirlere, tanrılara bağlı kılınsın diye...Karnak'tan Luxor'a kayıkla taşınan tanrılar, yeni bir yaşamın doğmasıyla ölümden kurtulmak...Amon, karısı Mut'un evine Nil'i aşarak gelir, berekettir yaşanan...
Çamur, cennet ve yeryüzünün bileşiminin simgesi, çamur taşlı ağır duvarsa dev bir kalkan ve görkemli giriş.
Yüzotuzdört dev sütunla desteklenen hipostil salonda yalnızlık paylaşılmazdı. Sesler, ışık, gölge; yaşam enerjisi ve sonsuzluğu bu tınıda buldum ben.Arındım, ışıklandım.Gölgemi burada bıraktım sonsuza.
Tapınağın duvarlarında Hititlerle yapılan Kadeş Barış Antlaşmasının anlatımı, cennet ağacı, kutsal göl ve dilek için çevresinde dönülen kutsal böcek scarabe...
Scarabe, hiyeroglif yazısında “olmak”, daha doğrusu “verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek” gibi bir anlam yüklü.Kendi kendini yaratan güç o, yeniden doğuş, yuvarladığı ateş küreyse güneş...
Koç başlı sfenksli yol ise, birzamanlar Karnak'tan Luxor Tapınağına iki kilometre uzanırmış. Güçlü, yol gösterici, her yerde giz, yürüyorum geçmişe.
Luxor Tapınağı girişindeki yirmibeş metrelik granit dikilitaş ve
Ramses II 'nin heykelleriyle sarsılıyorum.Sütunlar, arasında Ramses II'ler derken, III.Amenofis sütunlu salon geceye bedel, bir o kadar ışıklı.
Kumlar altındaydınız binlerce yıl ama, binyılların yorgunu olmamış bunca sütun.
Tutankamun ve eşinin heykelleri, hep böyle, kadın erkekle yanyana çok yerde.
Osiris, İsis, Ra, Set, Neftis, Maat:Tanrılar her görkemde.Bu canlılığınız ve her yerdeliğinizle söyleyin, sizler ölüme bir göz dağı mıydınız?
Gece bir scarabe geçti düşümden, rüyamı Nil'e verdim, gönlümü Mısır'a...Aşık mısın diye sordu, evet dedim.Tuttu elimden, lotus çiçekleri gibi açılmış devasa sütunlar arasında güneşi yakalamaya çalıştık.
Göğe erecek gibi görkemli heykellerin ısısıyla yandım ben.
Dünü bugüne taşıyan tapınakların basamaklarından çıkarken, milat öncesi gün batımlarında tınılar duydum, tanrılar gördüm.Sekizinci rengi buldum.
Öyle ışıklı dönüyorum ki...
Şimdilerde, kulaklarım çınlıyor buralarda, hangi piramit anıyor beni? Ve ben hala Mısır ' da uyanıyor , gördüğüm gerçek güneş mi , yoksa bir piramitten yansıyan sonsuzun ışığı mı diye bakıyorum ...

Ocak 2010

25 Ocak 2010

bidenem:)

.



Aranışın yüreğimdeki ses

Yolumdasın

Karşılaşmamız an meselesi

" Çoocumm benim "

Yolunu gözlediğim

Sesini beklediğim

" Yanağı pembem , dudağı kirazım , gözü okyanusum "

İlk göz ağrım

İyiki doğdun ...









.

21 Ocak 2010

.



Tutankamun ve eşinin heykelleri , hep böyle , kadın erkekle yanyana çok yerde.
Osiris , İsis , Ra , Set , Neftis , Maat: Tanrılar her görkemde.
Bu canlılığınız ve her yerdeliğinizle söyleyin , sizler ölüme bir göz dağı mıydınız ?
.




SCARABE , hiyeroglif yazısında “ olmak ” , daha doğrusu “ verilen biçimi alarak varlık haline dönüşmek ” gibi bir anlam yüklü . Kendi kendini yaratan güç o , yeniden doğuş , yuvarladığı ateş küreyse güneş...
Gece bir scarabe geçti düşümden , rüyamı Nil ' e verdim , gönlümü Mısır' a... Aşık mısın diye sordu , evet dedim
.




Üstüste daralarak bir noktayı işaret eden taşlar ...
Neyi arıyordunuz , neyi buldunuz , ne anlattınız , nereye gittiniz ?
.




Yeni şaşkınlık: Nil ’ e bakan düz arazide iki nöbetçi yapayalnız , yirmibir metrelik oturuyorlar . Memnon Heykelleri ; bir zamanlar Amenofis Tapınağının girişini korurmuş ... Başka güçler , başka boyutlar . Gidiyoruz , aramızda mısın diyorlar , geliyorum yola .
.



Şehrin doğusu ‘ Kasru ’ n Nil ’ batılı yüzüyle hiç çekmedi beni. Ben boz renkli Kahire ’ yi sevdim. Gerçeği yakaladığım ara renkti o . Trafikteki kargaşada ; karmaşık toplu taşım araçlarını , kamyonetlerin kasalarındaki insanları , yükleri , yayaları izlemek ve bir sürü ayrıntıya girmek istedim . Ve sonra gezginlerin şaşkın bakışlarında kendiminkileri bulmak ...