17 Eylül 2009

ŞAHSENEM


Van'dan bir "Sumak" serildi , ayaklarım altına.Basmaya kıyamadığım."Şahsenem'miş adı.Neler anlattı, neler:
Atının sağrısında, her kavganın öncüsü, mert, yiğit, erişilmez şah...
Ne toy, ne oyun, ne gerçek, ne bir sevda türküsü bile olamazdı Senem'de.
Gönüldü işte, dizgini yok.Boş, uzak tarlalara ektiği umuttu daha çok.
Kızgın güneşte, gün akşama, kan tere bulanarak anlatamazdı.
Vurdu sevdasını ilmeklere.
Gecesini gündüzüne kattı, Senem.
Buğdaylar bile uyurken; sarı sıcak öncesi, o uyumadı.
Atkısını çözgüsüne, ilmeğini tarağına, ipeği yüne, lacivert, al, beyaz ipliğini desenine kattı.
Sevdasını yüreğinden parmağına akıttı.
Düşünden kilimine düşenler "şahlandı" , canlandı; şahına varamadı.
Gözlerini işledi, ellerini işledi, elleri işledi, bereketini koydu,sevgisini dokudu,yeteneğini döktü.
Renk, zaman, emek, anlam, elinden gelen, elinde olmayanı, otunu ocağını dokudu.
Gözyaşları içinde dili hep okudu.
Aç kaldı, susuz kaldı, hep "şah"sızdı zaten.
Anlamsızlığı koydu.
Doğuyu, töreyi, yöreyi yurdu....

Her kahve içimi "Şahsenem" önündeyim.
Senem'in gözünde, gönlünde, ellerinde.
Yapma Senem, kocaman bir yalan sevda dediğin.
Senden kalansa sadece Şahsenem' in,; değer miydi?
Ama sevdaysa yaratıcılığın, bu ise adı sadece.
Buna varım.