26 Haziran 2019

GÖKÇEADA YENİDEN



Gökçeada Yeniden...        



              Gökçeada denince herkesin aklına sokaklarında dolaşacağı Rum köyleri, dibek kahve ve muhteşem sahilleri gelir.  Derim ki, bu turistik bir çağrı, siz gezdikçe gerçekten bunlardan farklı bir ada görmeye başlayacaksınız.Gelenekler, yaşam içiçe geçmiş, eskilerden esintilerle, yeni tadlarla bambaşka bir yer: İşte o zaman ada gerçekten daha güzel ve ilginç gözükecek.2012 de gelmiştim, şimdi gezmek, gözlem yapmak ve tad almak daha bir farklı olacak.
                 Gökçeada, Türkiye'nin en büyük adası.Çanakkale'den Ecabat'a,  Eceabat'tan da Kabatepe feribotuna biniyorsunuz. Kabatepe'den Gökçeada'ya feribot 80 dk sürüyor.En güzel yanı feribotumuza yunusların eşlik etmesiydi. Feribotumuz  Kuzulimanına yanaşıyor.Merkez Kuzu Limanından 7km.
                Lozan antlaşmasından önce Gökçeada'da %95 Rum, %5 Türk vatandaş yaşarken, Lozan antlaşması sonrası 1923-1924 mübadelesinden günümüze kadar olan tabloda demografik yapı %95 Türk, %5 Rum şeklinde değişmiş. Anadolu'nun dört bir yanından insanlar iskan politikasıyla buraya gelmiş. 
                Merkez Gökçeada'da 500'e yakın Rum vatandaşımız yaşıyor.Eski adı Panayia olan merkez 3 mahalleden oluşuyor. Çınarlı Mahallesi'ndeki Panayia Kilisesi, açık, pazar günleri 10:00-11:00 arası  gelirseniz ayini de izleyebiliyorsunuz.1835 yılında inşa edilmiş. Fatih Mahallesi üzerinde Metropolitanlık binası, Metropolitan Kilisesi ve Fatih Camii, ; kilise dışardan küçük, gösterişsiz, içine girince ise büyük ve güzel.Kapıda sizi Meryemana ve çocuk İsa ikonu karşılıyor, içi çok  güzel. Metropolitanlık binası eski ve görkemli.  
Yeni Mahalle'deki Aya Varvara Kilisesi ise yanındaki eski çeşmesiyle dikkat çekiyor.Okudum ki, kiliselerle birlikte adada yaklaşık 360 şapelin varlığından söz ediliyor. Halkın ‘manastır’ olarak da adlandırdığı şapeller ibadetin yanında, kötülüklerden  korumak ve bereket getirmesi amacıyla, başta kent merkezleri olmak üzere adanın her yerine inşa edilmiş.
 İş Bankası sokağı trafiğe kapatılmış ve  dükkanları, kafeleri ve restoranları ile çok değişmiş:Sevimli, rahat, huzurlu ve çok renkli.
Çok yapılaşma olmuş, özellikle merkez ve çevresinde, çok yerel satış mekanı açılmış, gerçekten turistik olmuş.O anımsadığım Gökçeada değil.Köylerin bozulmamış olmasına çok sevindim.Gönül ister ki daha yeni yapılaşmalar merkezin dokusunu bozmasın.

             Zeytin ağaçları ve zeytin ürünleri ada merkezindeki mekanlarda, üstelik kendi üretimleri olarak bulabilirsiniz.Ada Rüzgarı da bunlardan biri; zeytin ürünleri, doğal otları, baharatları, damla sakızı, reçeller ve adanın eski formülleri olan kremleri var.Özellikle egzama, sedef, topuklar gibi sert deride ve pişikte dedikleri krem gerçekten güzel.Doğal ürün satışında İmroza ve Meydan da diğer mekanlar.
Bademli kurabiye ise adanın en çok rağbet gören ürünü. Tereyağı, un ve bademden yapılan ve ağızda eriyen kurabiyelere, kurabiyeyi ile kez yapan Efterpi Zguromali’nin (Efi) anısını yaşatmak için Efi ismi verilmiş. Efibadem. Gökçeada’nın marka değeri haline gelen kurabiyeleri merkezdeki Meydani Pastanesinde bulabilirsiniz.Pastanenin incirli ve treliçe dondurmalarını da öneririm.
Her yerde serbestçe otlayan hayvanlar var.Özellikle keçi ve oğlaklar.Bu doğallıkta hepsi özgür ve etler çok güzel.Özellikle oğlak tandır.Her yerde yiyebilirsiniz, ama merkezde iseniz Meydan Restoran en ekonomik ve en güzeli.Burada diğer yemekleri de bulabilirsiniz.
Mantı ve cicirya da adanın güzellerinden.Cicirya pide ile pizza arası adaya özgü bir
tat.Tabiki, deniz ürünleri de bir o kadar güzel.
Çok güzel bir uygulama var:Belediye Meclisi'nde alınan karara göre 01.06.2015 tarihinden itibaren Gökçeada'da naylon poşet ve plastik masa sandalye kullanımı yasaklanmış.Bundandır nostaljik ahşap kahveci sandalyeleri her yerde ve çok güzel.

            Gökçeada’da özellikle Şirinköy (Bulgaristan'dan), Eşelek (Biga'dan) ve Uğurlu (Burdur ve Erzincan'dan gelenler iskan edilmiş) civarında son yıllarda yoğun bir organik tarım yapılıyor.
           Yıldız Koyu’ndaki kumtaşlarının, deniz suyu ve bakteriler tarafından aşındırılması sonucunda inanılmaz güzel taş heykeller çıkmış ortaya. Ayrıca Yine Yıldız Koyu’ndaki kaya katmanları da mutlaka görülmesi gereken doğal anıtlar.
 Kaleköydeki Yıldız Koyu ve Kuzulimanı arasında yer alan 
Gökçeada Sualtı Parkı;  kıyıdan 1 deniz mili uzunluğunda, denizden 200 metre açıklığında bir alanı kapsıyor. Yelkenkaya ile Çiftlik Koyu arasında yer alan, içerisinde su altı mağara girişleri de olan ve Akdeniz Foku dahil pek çok deniz canlısı için habitat olma özelliği taşıyan bir bölge. Akdeniz ve Karadeniz arasındaki deniz canlılarının geçiş yolu üzerinde olduğu için ada civarında zengin balık yatakları bulunuyor. Gökçeada civarında  koruma altına alınmış şu türlere de rastlanıyor: Akdeniz Foku Deniz Çayırları, Triton, Böcek, Pina, Yunuslar, İspermeçet Balinası, Deniz Kaplumbağası gibi. Tampon bölge olan Yıldızkoy'da yüzme ve balık tutmaya izin verilmiş. Diğer bölgelerde avlanmak yasak, dalış için izin almak gerekiyor. 

           Şahinkaya Köyü adanın ilk iskan köyü, Trabzon'un Şahinkaya'sı. Bu köy yakınındaki Laz Koyu adını buradan alıyor.Yüksekten denize ve yeşile bakmak, doyamamak.Aşağıya inişle güzel bir tesis ve plajı, denizi var.
           Güzelce Koyu ve Kefalos’ta hem rüzgârsörfü hem de kite sörf yapılmaya başlanmış. Bu iki bölgedeki rüzgâr sörf için inanılmaz elverişli. Kefalos’ta birçok yerden Sörf kursu almak mümkün. Kefalos  aynı zamanda karavancı ve kampçıların da favorisi.
           Denizden bir kum barı tarafından ayrılan göl, kurak mevsimlerde tamamen kuruyarak tuzla kaplı bir alana dönüşüyormuş. Bu nedenle Tuz Gölü ismini almış .Biz geçerken göl olarak izledik. Göle boşalan bir dere yok, tamamen deniz suyu ve yağmurlarla oluşuyormuş.
          Kaleköy, adanın deniz kenarında yer alan tek yerleşim bölgesi.Burası sadece Gökçeada'da değil, Türkiye'de gördüğüm en güzel batımı noktaları arasında. Kelimelerin yetersiz kaldığı bazı anlar vardır ya, işte o an...
Eski Kaleköy’ün içinde bir kilisenin bahçesinde bulunan Mustafanın Gayfesi, adanın tüm sakinliğini ve dinginliğini hissedeceğiniz bir yer.
Bu köydeki Aya Marina Kilisesi, adadaki restore edilmiş Gökçeada kiliselerinden. Beyaz rengi ve küçük boyutlarıyla oldukça sempatik görünüyor.
Kaleköy'ün gecesi de başka güzel;sahil kısmına doğru yürüyün, kah canlı, kah yunan müzikleri sizi yönlendirecek.Sevimli, ışıklı, doğal, cafe, bar ,restoran, tavernalar.Her şey herkes bahçede, sokakta.Kapı önünde oturma adetini anımsatıyor.Samimi, küçük, renkli ve sohbetçi kişilerin işlettiği dükkanlarda hediyelik sevimli el işleri var.
         
Yeni Bademli'nin kurulmasından sonra Eski Bademli denen köy yüksek bir tepe üze
rinde.
 Eski sokaklar, evler, taş ve yeşil.Eskide kaybolmak için harika bir yer. Köyün eski kahvehanesi üzerinde 1903 tarihli bir güneş saati var. Adanın en güzel manzaraya sahip köylerinden. Karşıda  Semadirek Adası, kale kalıntılarıyla yine bir tepede Kaleköy, aşağıda balıkçı tekneleri, feneriyle Kaleköy Limanı, dağlar ve önlerinde ekili araziler.Yeşil ve deniz, bol oksijen.
         Zeytinliköy  merkeze 3 km mesafede. Rum mimarisi taş evleri, birbirinden şirin cafeleri, her taraftan fışkıran rengarenk çiçeklerle bir bahçedesiniz. Adanın en eski kilisesi Agios Georgios Kilisesi de burada.Dünya'daki 300 milyon Ortodoks Hristiyan'ın ruhani lideri olan 1. Bartholomeos, Zeytinliköy'de doğmuş. 1991 yılında Patrik ilan edilen Bartholomeos, halen senede birkaç kez adada doğduğu evi ziyarete geliyor.  Rum ortaokulu, önde ise Bartholomeos'un öğrenciliğinin temsili heykelini bu köyde.2014'te Rum ortaokulunun yeniden açılmasıyla birlikte mübadelede göç eden Rum vatandaşlar tekrar geri gelmeye başlamışŞu anda 26 öğrencinin okuduğu okulda 15 öğretmen bulunuyor.Ve adada 500'e yakın Rum vatandaş yaşıyor. Köyde dibek kahvesi, sakızlı muhallebi ve dondurma sunan kafeler bulunuyor. Bunların hepsi köyün ufak meydanında toplanmış bir kısmına da sokakları dolaşırken rastlayacaksınız.Bu köyde mutlaka sakızlı muhallebi yemenizi öneriyorum.  Özellikle Barba Hristo’yu tavsiye ediyorum. 
Gökçeada'da kendi üretimleri keçi sütlerinin yanı sıra diğer üreticilerden de keçi sütü alarak keçi peyniri ve dondurma üreten Alomiya Cafe de adaya değer katanlar arasında. Keçi ürünlerinden eski ve yeni keçi peynirini bal-zeytinyağı ile birlikte tadımlayabilirsiniz. Dondurmalarının ismi de Alomiya, Kaleköyde de küçük bir dondurma dolabında satıyorlar, bulabilirsiniz, damla sakızlısı harikaydı.
Köy meydanında ağaç altındaki bir molada, şirin bir kahveden çay içmek isteyince İspilioti Ailesinden bir beyle tanıştık.Kendi üretimleri olan bademli kurabiyeleri ve börek tipindeki tatlılarından tattırdı bize. "İspilioti kurabiyeleri geleneğin, zevkin ve mutluluğun mutlak tatlısıdır ve benzersizdir;çünkü içinde ortak tarihin hatırası olan eşsiz bir at vardır" diyerek.
        Dereköy, Cumhuriyet döneminde 2000 hane ile Türkiye'nin en büyük ve en kalabalık köyüymüş. Günümüzde ise yaz-kış köyde 150'ye yakın hane yaşamını sürdürmekte. Adanın en büyük çamaşırhanesi hala burada ve ziyaret edilebilir.
Kirli çamaşırların elde yıkandığı dönemlerde Anadolu'da neredeyse hamamlar kadar ünlü olan bu çamaşırhaneler varmış .Çamaşırların yıkandığı bu mekanlar, aynı zamanda sosyalleşme ortamlarından biriymiş. Ocaklara herkes kendi odununu getirir, ateşler yakılır ve kazanlar kaynatılırmış. Suyun içine kül ve çamaşır sodası karıştırırak çamaşırlarını yıkarlarmış. Çamaşırhanelerde sıra olmaz, kim önce giderse o kullanırmış. Açık halde ziyaretinizi bekliyor.
Dereköy'de ibadete açık iki kilise var. Köyün girişindeki Hagia Marina Kilisesi ve çarşıdaki KoimesisTisTheotokos Kilisesi. İkisi de 1800'lü yılların başında inşa edilmiş. 

         Genel olarak dağ eteklerine konuşlanmış olan Rum köylerinden en yükseğe konunumlanan ise isminden de anlaşıldığı gibi Tepeköy. 1960'lı yıllarda 1200 olan nüfusu şimdilerde 50 civarında. Köy, uzun yıllar yaşadığı İstanbul'dan köyüne geri dönüş yapan Barba Yorgo'nun girişimleriyle canlanmaya başlamış. Kendisi önce köy meydanında ufak bir Rum tavernasını işletmeye başlamış, ürettiği ev şarapları Gökçeada'yla birlikte anılmaya başlamış. Sonrasında köy girişinde daha büyük bir restoran açmış. Barba Yorgo'nun çabalarıyla canlanan köyde son yıllarda köylerine geri dönen Rumlar çoğalmış.Meydanda yine bir köy kahvesi.Tepeköy her sene 15 Ağustos'ta gerçekleşen ünlü Meryem Ana Panayırı'na da ev sahiliği yapıyor. Son iki senedir 10 günlük süreye yayılan kutlamalarda köy ziyaretçilerle dolup taşıyor. Meydanlarda kurulan koca kazanlarda yemekler pişiriliyor, danslar ediliyor.
1832 yılında inşa edilen EvangelismosTeotoku Kilisesi ve eski Rum Mezarlığını da mutlaka gezin derim.

          Kuzu Limanının hemen solunda yer alan Kaşkaval Burnu, peynir kayalıkları diye çağrılan ilginç heykelsi kaya oluşumlarına sahip. Üstüste dizilmiş peynir kalıplarını andırdığı için bu isim verilmiş halk arasında.Kaşkaval  özel bir koyun peyniri ve denizcilik terimi.
Burayı ancak denizden tekne ile görme şansınız var. İmkanınız olmazsaYıldız Koyunda da benzer oluşumları görebileceksiniz.Haydi duyduğumu anlatayım:"Efsane, sayısız keçi ve koyuna sahip olan zengin, inatçı, cimri ve yaşlı bir kadınla ilgilidir. Yaşlı kadın, cennete gidebilmek amacıyla bir çok yuvarlar kalıp peynir yapmış ve bunları üst üste sıralamış. Ama kimseyle paylaşmamış. Tanrı, ona kızmış ve cezalandırmış. Mart ayının birinde, yağmur, kar ve şiddetli rüzgarlar göndermiş yaşlı kadının üzerine. Kadın ve peynirler donmuşlar. Peynir kalıpları taşa dönüşmüş. Daha sonra insanlar bu kayalara, peynir kayaları demişler." derler.
           Gökçeada'nın Türkiye'nin en batısı olduğunu biliyor muydunuz? İnce Burun ise Gökçeada'nın en batısı.

         Yeniden geldim, gezdim, gördüm, yaşadım.



20-23.06.2019