28 Eylül 2011

Basmane Oteller Sokağı ...




Hiç bilmediğim , bildiğimde tedirgin eden yaşamlar.Sokak değişmiş , eski güzelim yapılar biraz makyajlanmış.Olsa da insanların meraklı bakışları ve buraya gelmezdiniz soru işaretleri yüzlerde.
Fotoğraflar etkileyici.Yaşam ne kadar zor bilsen de , bilmediklerinle...
Eski bir konağın salonunda , yuvarlak penceresi önünde sandalyede oturan bir kadın. Kapının üzerindeki alınlıktaki duvar resmi hala yepyeni.Bomboş konakta o zamanlardan kalan tek şey bu kadın.Eski öykülerin kahramanı.
Yorgunluk , yoksulluk ; buna inat ahenk , renk.
Mülteciler , göç edenler , hayat kadınları kendi yaşamlarında.1800'lü yılların misafir ettiğini bilmekten uzak...
Çok uzak , odadaki dağınıklık , sefalet , lekeler ...
Geçmişin soğumuş kalmışlığı ...
Saçlarına kına yakılmış kadın , yanında elleri hala kına içindeki adam , oğlu gibi , gülümsüyorlar .
Gülümsemelerde de gizlenir mi bir acı ?
İzini bırakan fotoğraflar , Basmane Sanat Merkezinde ; beklemeseydiniz , gelemezdim , Basmane Garı önünde ...



Fotoğraf:Birol Üzmez

18 Eylül 2011

KARADENİZ BULUŞMA


Can meslekdaşların çağrısına uyduk, geldik.İyi de etmişiz hani ...
Can memleket , canlarla başka...

Anıların kapağını açtık, dağıldılar ortalığa.Gülüştük, söyleştik.Özlemişiz, ne çok

şey biriktirmişiz.Yok tasası, çok arkası.Oyy Karadeniz’in gümüş telleri…

Ayşe’yle Davut’ un emeği: Düştük mavi bir düşe, bakıştık göz olduk, söyleştik çok

olduk, paylaştık biz olduk.Maviye,yeşile, esintiye, Karadenize, sevgiye…

Neler mi yaptık:

Samsun’a ayak basınca, düşledim Atamı.Yüreğimde bir sızı…

Ünye’de önce dostlara açıldı kollarım.Sonra o güzel denize, şehre kuş bakışı, kanat

açışı gözlerimizin, yedik, içtik, büyüdük.

Dost omuz başları, özlemli bakışlar, meraklı- sabırsız sözleri : Bilmem nasıl

çekeriz bunca güzelliği?

At bindik çiftlikte, Adalı güçtü, çarpıntıydı, esintiydi.At bindik, Davut’u

yorduk; yorduk ama coşkuydu.

Yükseklerde, ağaçlar arası bir baş dönmesinden, denize açtık gözlerimizi, salıncaklarda sallandık, baktık Ünye’ye, geldik özleme son vermeye.Kurduk semaveri, içtik çayları, yudumladık sohbeti.Ağaçlardan süzülen telkari parıltı yol gösterdi, induk finduk bahçesine, dalduk harmana, yedik da!

Akşamında ışıltılı deniz, gökte ay, sofrada can yüzler, neydi o balığın bolluğu, bereketi, lezzeti.Sohbetimiz deniz, yüreklerimiz yeşil, gülüşlerimiz kahkaha, ermişiz dostluğa.

İyi uyuduk bu şölen sonrası.Bolaman’da Haznedaroğlu Konağı önü, deniz varendasında kahvaltı şöleni.Sonra tekne, değdi bir ömre.Kulağımızda kemençe, hep güzelliğe, hep maviye, yeşile.Çektik ağları, tuttuk balıkları, yapamadık horonları, kaldırdık kadehleri.

Yason Kilisesi'ne girdik, dalgaları ordan dinledik, bir fenere yürüdük, çardakta çayladık.

Ordu’da Boztepe’siz, şehri teleferikle seyirsiz olmazdı.Ne güzel manzaraydı.Ve Vonalı Celal’dan balık , yöresel katık ve martılara ermenin sırasıydı.

Akşamında “Kaptan” geldi.Espiriden, fıkradan, türküden, horondan bir şölendi, gören bize imrendi…

Eline koluna sağlık, bize yolları kısaltan Süleyman Kaptandı.

Yeşil, eril, diril, mavi,sahi, dahi, kuymak,uymak, yunmak dedik: Dilek ile Ergin’in ev sahipliğine erdik.

Ver elini “yali yali “Trabzon…

Sümela sevdasıyla düştük yollara, benim için bu kez de canlarla.
Kulağımda tulum, kemençe, yüreğimde bir hamsi.Yolca yürüyoruz çarpıntılı.O güzel sissin, yitmişsin.Sarp, kaya; içi göz göz devinim.Taş, taşına, saklana.Korunak, sığınak, tapınak.Erişilmez, terkedilmez, vazgeçilmez.Fresk, renk, tanrı, emek, dilek, sevmek demek.Ve herşeyden önce insan, inan..

İnince yine yöresel tatlı desteklemelerin bitmediği ziyafet..Fıkralar var ya o fıkralar…

Ve horon talimleri unutulmaz, en sonunda tulum türkü oldu, horon oldu adımlar, kemençe söz oldu.

Çamburnu'nda bir dar taş kapıdan çakıllara, dalgalara kadar indik, burayı da çocukça sevdik.Taşlar kaydı, sekti , dalgalara yürüdük, kaçtık.

Uzungöl’e gidişimiz bir coşku.Sözün , kemençenin, oyunların, anıların, bizim seslerden fıkraların,şarkıların, çocuklarımızın güzelliğinde.Yolu anlamadan, dereye, yeşile, çiçeğe, sise, göle, dolaşıp camiye, köye ermek.Gölden alabalığa dönmek.Çizgili yeşil çay bahçeleri: Çaylar gözlerden ellere üç yaprak düşünce demli. Çay bardağa düşünce neylerse güzel.

Üç ev, beş ev, bir cami köyler.Taneler kadar dağınık. Nasıl erişir, nasıl konuşur, nasıl söyleşirsiniz?

Geldi bir beyaz duman, Trabzon sabahına dayandı, Atamın Köşkü oldu. Trabzon demek, Atamın Köşkü : 1934 ve 1937 ' lerde konuk edildiği ve vasiyetini yazdığı...1890 dan kalma , kalorifer sistemi , kepenkleri , dört katıyla yaraşır dedirten.Bir haritada kaleminin izleri , yüreğe işleyen...

Trabzon demek , Ayasofya Müzesi demek , Ayasofya Müzesi ise ' Kutsal Bilgelik '...Adem ile Havva ' nın yaratılışından izler , kubbe altındaki renkli İsa ' lar , kurucu Komnenosların sembolü kartal ve kiliseden camiye Ayasofya...

Biz bir kemençeydik, horonduk, balıktık, martıydık, dalgaydık, yeşildik …

Ve bizim sevgimiz deniz, biz Anadolu Eczacılığız...

Öyle bir güzellik yaşadık ki ,her şeye değer.

Teşekkürler iyiki varsınız dostlar.