25 Mayıs 2011

.....
.....
Viyana saraylarla yoğun , sanatla harman ... Şık , sosyetik Viyana ve işte Tuna .

Ünlü mimar Hundersvaser ' in yarattığı ilginç konut . Her şey tek tip olmamalı demiş ve eğri , birbirine geçen katlar , rengarenk bir ahengi yakalamış , çılgın .

Ressamlar hızlı , baron ve baronesler metalik ve sessiz fotoğraflar için , bir palyaço dalkavuk , sokak müzisyenleriyle cıvıl cıvıl yürüyen kalabalık .

Viyana şnitzeli , apple strudella ve sacher turta , olmazsa olmaz kahve .

Schonbrunn Sarayı göz almaz büyüklükte . St.Stephan Kilisesi görkemli , vitrayları harika . Opera Binası 1860 lardan ve her yerde klasik müzik tınıları . Bir konser izleyemediğime yanarım .

Svarovsky ' i unutmamalıyım .
Fiaker denen romantik ve şık faytonları da .

Gökyüzü bulutlandı biz Viyana ' dan ayrılırken . Biz de son güneş kırıntılarını da aldık yanımıza . Arkamız fırtına , boran ... Sarı kanolalar arası düşler akıyor ...

PRAG


....


Prag ' ın içime işleyen , güzelliğinden farkındalığı ...
Telkari parıltılarla salınan Vltava ...
Gökyüzünü delen , başına buyruk kuleler ...


Prag Kalesi denen , dünyanın en büyük antik kalesinden başlamak rüyaya . Buradan Prag ' a bakmak baş dönmesi .
Dokuzuncu yüzyıldan başlayan ilk kısımlar Vitus Katedrali ile onuncu yüzyıla , saray ile onikinci yüzyıla , gotik eklemelerle ondördüncü yüzyıla tarihleniyor . Ne devingen . Yürüdükçe , geçmiş bugüne yoğruluyor .
Devlet başkanı bugün de sarayı kullanıyor . St Vitus Katedrali ' nin kapısından yukarısını görmeniz olanaksız gibi , şapkanız düşüyor adeta . Olukları oluşturan mitolojik yaratıklar bir korku filmi karesinden fırlamış gibi uzanıyorlar bize . Karşıdaki tepede yeşiller arasında Eiffel ' in kopyası altmışiki metrelik Petrin Kulesi .
Pegasus olup uçmak isterdim Prag kulelerinden kulelerine ...
Prag Kalesinden kendimizi merdivenlere bırakırken Stare Mesto , yani eski kente ulaşacağımızı bilmenin sabırsızlığı . " Cevap sandığım şey çoğu kez sorudur " diyen Kafka ' nın şehrine ...

En çok kuleleri sevdim , Saat Kulesi ' nin Havarilerinin peşine takılıp giderken .
Charles Köprüsü ' nden düşleri ve altın şehri taşımak yük değildi gözlerime .
Bir dilek diledim , Charles Köprüsünde , herkes gibi ... Olacak ve tekrar geleceğim bu şehre biliyorum .
Polenlerdi üstümüze yağan... Kuleyle başlayıp , kuleyle biten bloklar . Parke taş sokaklar . Taş her yerde güzel .
Gotik katedraller ; kuleleri arasına yıllar sıkıştırılmış . Altın tınılı .
Kuklalar asılmış iplerinden , cadılar gülüşüyor süpürgeleri üstünde , küstah .
Sivri çatılarda gözüm kalır hep ve çatı aralarından bakınan pencerelerde de .
Bu güzellikten sırılsıklam olduğum evler arasında kaybolasım var . Ama izin vermiyor bu düzen , bu güzel caddeler , meydanlar ... Ve her yol Saat Kulesi ' ne çıkıyor saat başı ...
Havariler sıralanıyor , çanlar arası . Ölüm üstün geliyor , açgözlülüğe ve kibire . Ve bir Osmanlı korku . Kat kat Astronomik Saat Kulesi . Hiçbir şehirde saatler geçsin istenmez ; Prag ' da saat kulesi karşısında istendiği kadar .



Bohemya kekleri , pastaları , kahveler , kahveler ... Çek kristalleri , cam ve porseleni . Kuklalar , kuklalar ...Pilsner birası , Skoda . Müzeler , müzeler .
Koyu çoğunluklar ...
1200000 nüfus , 496 km* , yeşil , düzenli , kuleli güzellikten mutlu dönen beden , Vltava gezisi için gemiye yürüyor . Vltava ise Elbe ' yle buluşmaya akıyor. Tarçınlı , baharatlı harika bir likör ile karşılanıyoruz : Becherovka . Açık büfenin popüleri ördek . Yani ördekler Vltava ' da ve tabakta ayrı güzel , ben canlısını sevsem de .
Ve güverteden eşsiz Prag , akerdeon tınılarında . Vltava basamak basamak . Havuzlar doluyor , havuzlar boşalıyor gemimizin atlaması için . Vltava üstünde onu yürür gibi geçen , adımları suda tam onsekiz köprü . Köprülerde kah huzurlu , kah devingen heykeller , uzunnn lambalar .
Memleketine hasret Nazım' da Vltava ' ya bakmış , şiirler yazmış : " Prag ' da vakit şafak " diyor birinde ...
Eski kent , yeni kent ayrımı , bunca güzel korunmuşluk ile yaramı unutmadan yürüyorum.
O da ne , Hanuş Usta ' nın Astronomik Saati çalıyor , onbeşinci yüzyıldan . Yine önündeyiz : İki pencere açılıyor ve havariler geçmeye başlıyor . Saatin solundaki iskelet elindeki ipi çekiyor , sol elinde hayatı simgeleyen kum saatini ters çeviriyor . Korkunun simgesi bir Osmanlı , aynada kendine bakan kibir ve açgözlülük simgesi tefeci . En üstünden horoz ötüyor ve çan çalıyor . Güneş ve ayın konumunu gösteren kadran ve takvim kadranı , saatin dışında İbranice rakamlarla gerçekten görkemli . Zavallı Hanuş Ustanın kral , bir ikincisini yapmasın diye , gözlerini kör eder . O da kendini saatin mekanizmasına atar ve saatini bozarak ölür . Bu güzelim saatse elli yıl sonra onarılabilir ancak .



Koyu çoğunluklarda yalnızım .
Çek Gecesi bu gece . Neşeli , güzel müziklerle süslenen yerel danslar , gösteriler , otantik giysiler . İlk cümlesini başarıyla söyledikleri , Türkçe parçaları da unutmayıp , bizi coşturuyorlar . Yemek , nefis , patatesli , mantarlı yoğun bir sebze çorbasıyla başlıyor . Bir garson omzunda taşıdığı balon jojelerden çıkan ve eline dek uzanan cam borulardan beyaz ve kırmızı şarap servisi yapıyor , bir başkası ise ünlü biralarından . Ve bizim deyimimizle Osmanlıdan "kul aşı" , onlarda "gulaş" : Özel bir sosta parça dana etleri , yanında patates topları ve lazanya benzeri patatesli atıştırmalıklar . Tatlı olarak " palaçinta " var . Krep , içinde çilekli marmelat , çikolata sosu ve dondurmalı .
Uyuyabilir misin gece , seni de içine çekince ...
Prag dışına çıktığımızda , yemyeşil örtü , düzenli köyler . Sapsarı tarlalar , kanola .
Kanolalar hareketli rüzgarda , güneşle yarışıyor renkte ...
Şerbetçi otları tembel , sarılmaya bekliyor ipini ...
Gece , ay , ışıklar , kuleler , Vltava ; düşümdesin ...
Düşüm desin : Kristallerden yansıyan ışıklarla aydınlanır Prag . Ve ben Prag ile burada ...

18 - 22 . 05 . 2011