14 Ağustos 2007

Ay önde
sis arkada
yaylada.
Sis elini uzattığında
Kito'da
dokur dalgaları,ard arda
ateşten top düştüğünde dalgalara
ortalık boyanır turuncuya.
Yeşil yol
göle düşünce
dağlar göle, balıklar göğe
biz çiçeğe, göle, azığa
dere taşa, taş bağrıma
Koçira düşünce yüreğe
uyyy Karadenizin yeşili, çiçeği, sisi, insanı..
Do türkü çağırır yankıya
Ka bezenir çiçeğe
bir kuş havalanır sise
derenin çağrısı vadiye
çisenin dökülmesi renge
Kito olmak, Koçira doğmak
gönüller 22. harfte...

Gito,09/08/2007

Gito ve Koçira..



Görmediğimi bulduğumdan Gito, gördüğümün başkalığından Gito.
Bir ay eksilmeye başlamış, sisler arası, yıldızlar ulaşılmaz.
Bulutlar arası yeşil; yeşil arası çiçek, çiçek arası ceylan, ceylan arası uzak, uzak arası ben.

Ablaya özlem, özlemde tüm kadınlar, kadına Koçira.*
*
Sis geliyor, yığınlar halinde; önde ürkek bir bulut parçası.Vadiyi, ormanı, dağı, taşı, karşıki yaylaları bembeyazlıyor.Uçsuz bucaksız, coşkun dalgalı bir denize dönüşüyor heryer...Kollarımı çırpsam bir kuş gibi, acaba uçar mıyım, sonsuzluğuna?
Bulut denizine güneş batıyor.Işığa kesti bulutlar; beyaz, sarı,mavi, pembe, turuncu yaşanmamışçasına bir zamanlar...
Bu yeşil ülkede; ot seni, çiçek, bulut, sis, dere, çağıltı, çise, taş seni, toprak, kuş, böcek, göl, grup, yıldız, dağ seni : Karadeniz' i...
Gito' nun çekiminde, düşüyorsun yollara.Yollar çiçekli, düşlü ya; düşünmüyorsun neyse-nasılsa.Görsel şölenden başın dönmüş, bir nefes ve bir çarpıntı olmuş sessin, yitmişsin.

Dost eller, yüzler, tulum olmuş türküler, horon olmuş adımlar, çiçek olmuş can'lar.


Bir bulut elini uzattı bu sabah penceremden, güneş içimi ısıttı, yeşil gel dedi. Aldık yolları, aştık tepeleri.Derelerin sesini içledik; sisin, bulutun eşliğinde.İçtik, türkü olduk, çağladık.
Böylesi renkler olamaz çiçeklerde, böyle turuncu açmaz hiçbir gelincik.Böyle bakılmaz yeşile göz alabildiğine, böyle ıslatmaz hiçbir çise.


Bu kadar göl olur mu, hangisinde yunsak? Gözümdeki göl, sığ ve berrak önce. Ötede
sise dokunuyorsun, sonsuzluk.Ve yanılıyorsun, bir dağ düşüyor göle; karlı, kayak.

Bu diyarda bütünü ancak hayal edebiliyorsun.Kırmızı pullu alabalıksın, mor çiçeksin, gelinciksin nazlı, gölsün, sazsın-sözsün, deresin, çağıltısın,ağaçsın ulu, çaysın sıcak, dostsun demli, yosunsun sımsıkı, aaaa bakıyorum da, Gito olmuşum, olmuşuz.


Sis çöküyor durmaksızın, saatler geçiyor , anlamaksızın.Yollardayız, yoldaşız.

Hadi bir dere, bir çağıltıyla yarışalım dedi, dostlar.Meydan okuyalım demekti, daha çok.Ha bu derenun tersune, taştan,kayadan, yosundan, ıslaktan, elden, çiçekten, daldan ; uzağa, yükseğe konduk.Baktık dereyle yarışmak, ona erişmek olmaz: Ona el veren, göğüs geren orman olmak var, hadi.Biz hep olalım emi?

Ormanda yol yok mu, olsun, tutunacak dal çok desem de, canlar elele doğanın geçit vermediği yerde.

Güle, söyleye, dallara, dikenlere, ama ille de ellere, heyecanlara, hoş çığlıklara, çiğe, varsa toprağa, ayaklara; uçarak kavuştuk bir yola.
Bu kadar mı sevilir, bu kadar mı kucaklanır, bu kadar mı ayak basamaz olunur ; selam olsun dostlara.

Serhan ve Halit Öğretmene, sevgiyle.. Gito,07-11/08/2007


*"Anbarlinun deresi akıyor vira vira


Dağdan geturdum bir yük ,astum oni zencira


Ben çobanluk ederdum Adliyede koçira.."


Koçira sözünün açılımı olan dedesinin şiiriyle, Serhan Öğretmenimin iki canı anısına...


Koçira:Evi bekleyen, düzenleyen, sahiplenen, tutumlu kadın

02 Ağustos 2007

yağmur böyle başlar içimde

yağmur böyle başlar içimde
yıldızları söylüyorsun ya gecede
kaydı bak biri
dileklerimizmiş aşağı çeken
öyle mi
yağmur böyle başlar içimde
Hiç bu kadar uzun olmamıştı bekleyişlerim.Hiç bu kadar hüznü örmemişti yüreğim.Bunca kapı kapanmamıştı yüreğime üst üste.
Ve sonra hiç bitmeyecekmiş gibi süren bu bekleyiş, bitti.Seni getirdiler.Seni öyle görünce içerimde bir yerlerde beni sıkan cendere daha da sıkıştı.Seni öyle görmek, acıların en dayanılmazı oldu bana.Sevinmeliydim belki; artık iyiydin, daha da iyi olacaktın çünkü.Ama seni öyle çaresiz, öyle beyaz, öyle herşeye teslim olmuş görünce; içimde kanayan yara daha da açıldı sanki.Yatağa yatırdılar seni.İşte o zaman canını yakmışlar gibi oldu yüzün.Ben neden bu kadar dayanıksızım, sevdiklerimde, neden bu kadar...Tek bir yanıtı olmalı gerçi...
Hemen yanına attım kendimi.Yanında olduğumu bilmeni istedim, elini tutarken.Sıktım avuçlarımda: Sevgimi, umudumu, bekleyişlerimi sana anlatmak, sana da geçirmek ister gibi.Biliyordun ne kadar üzüldüğümü, bırakıverdiğimi kendimi.Aralanır gibi oldu gözlerin, gülümseyiverdi dudakların; artık üzülmemeliydim, sen iyiydin.Kimbilir belki de bana öyle geldi?Diğer koluna bakmak istemiyordum, ondan geçtim bu yanına.
Seni seyrettim gözlerimi hiç üzerinden ayırmadan, belki de hiç kırpmadan.Hiç bir anını kaçırmak istemiyordum, hiç bir anını bu hüznün.Gözlerini açınca yalnız ben gör istiyordum, bencilce.Yalnız beni gör.Sense suskun, hiçbir şeyden habersiz gibi, öylece yatıyordun.Sahi herşeyden habersiz miydin?Gözlerini bir an önce aç istiyordum.Aç ki, kapalı görmeye iç alışmadığım güzel gözlerinle bana bak.Aç ki, neler hissettiğini söyle bana:Nerelere gittiğini.Aç ki, ben de sana göstereyim, anlatayım:Seni ne çok sevdiğimi, sevildiğini...
Haziran 93