Surprızlere ve gezmelere
bayılırım.Hele ikisi bir arada olursa:
Eşimin bir sürpriziyle daha havalara uçtum.
Balayında Tayland’a gidiyormuşuz.Banghok ve Phuket, bir rüya olacak bu…
Tayland deyiverince saniyelerle
aklımdan geçenlere bakın : Filmlere mekan olmuş müthiş tropikal adaları,
plajları, 400’den fazla budist tapınağı, Buddha, yüzen çarşıları ve
kanallarıyla egzotikliği, mistikliği beni çok ama çok heyecanlandırdı.
Günler kanatlanarak geçti ve o
coşkuyla İzmir’den İstanbul’a nasıl uçtuğumuzu bile anımsamıyorum.Uçuşumuz
Dubai’den aktarmalı.
Beklerken bir sürpriz de kardeşimiz Serkan’dan geldi,
lounge daveti:Harika bir salonda, bize özel koltuklu bir köşede açık büfe
yiyecek ve içeceklerle güzel bir başlangıç yaptık, böylece uçak saatimiz geldi.
Ve Emırates Havayollarının şapkalarının bir tarafından eşarp sarkan hosteslerinin
(nerdeyse birinin şapkasını istiyecektim) karşılaması ile 6 saatlik Dubai
uçuşumuz başladı.Sonrasında aktarma ve 8 saat sonra Bankok…
Bizleri uzun saçlarıyla genç bir
rehber karşılıyor.Eşi taylı olup, burada yaşıyorlarmış. Şehir turuna
başlıyoruz: İlk gözlerime dolan sıcak, gürültülü ve kokan karmaşık bir şehir
görüntüsüyle Bangkok bekle diye fısıldadı, bundan çok daha güzel ve fazlası var.
Beklemedeyim; renklerin, kokuların, tatların ve budizmin içerisinde egzotik bir
yolculuk olacak Bangkok…
Adı bile güzel: Tayca’da şehrin adı kısaca
Krung Thep, yani Melekler Şehri. Bu arada, şehrin Thai dilindeki adı, dünyanın
en uzun şehir ismi olma özelliğiyle Guiness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak
kazanmış. Yazmıyorum. Ülkenin resmi bayrağı renkli beş yatay şerit.Kırmızı,
Thai Halkını, beyaz Budizmi ve mavi renk de Thai Krallığını temsil ediyor.
Türkiye -Tayland saat farkı, 4 saat. Tayland’ın para birimi Thai Bahtı. Ve
Tayland Türk vatandaşlarından vize istemiyor.
İlk gözüme dolanlardan hoşnut, eşimin yanında
kendimi an’a bırakıyorum. Gezdikçe görüyorum ki; gökdelenler, buna tezat olan
küflü apartmanlar; lüks restoranlar, her yerde sokak tezgahları, lüks
arabalarıyla, motosikletten bozma tuktuklarıyla, 5 yıldızlı otellerin, ucuz
hostellerle bir arada olduğu bu şehirde, Thai insanının yüzündeki gülümseme ile
değişik bir memnuniyet ve huzur duyuyorsunuz...
Görülecek tarihi yerler
Rattanakosin Bölgesi’nde toplanmış.Tüm tapınaklar Wat kelimesi ile başlıyor;
çünkü, Wat Budist tapınağı anlamına geliyor. Tayland’ın %92’si Budist
olduğundan muhteşem Budist tapınaklara sahip. Uykulu gözlerle kalabalık,
renkli, kokulu kalabalık bir şehri yaşamaya başladım.Rüyada gibiydim.
Bangkok’un eski şehir olarak adlandırılan Rattanakosin bölümünde yer alan, Wat
Phra Kaew tapınağının olduğu ihtişamlı mimarisiyle Grand Palace ile Wat Pho,
Wat Arun ve Wat Traimit tapınakları Bangkokta gezilecek yerler arasında
ilklerden.
Phra Kaew Tapınağı yani, en kutsal Budist tapınağı Büyük Saray
bölgelerinde yer almaktadır. Wat Phra Kaew Tapınağının 3 kapısı bulunuyor.
Merkez kapıdan sadece Kral ve Kraliçe geçebiliyor.Bundandır, Ön tarafta yer
alan 2 kapının birinden girip, ziyaret tamamlandıktan sonra diğerinden çıktık.
Gezebildiğimiz salonun tavan yüksekliği oldukça yüksek bu tapınağının
içerisinin çok da görkemli olduğu söylenemez. Tay sanatının incelikleriyle
bezenmiş ve mükemmel bir mimariyle inşa edilmiş tapınağın özellikle dış duvar
süslemeleri benim ilgimi daha çok çekti. Bizim göremediğimiz ama bu tapınağı
önemli kılan şey, tek parça yeşil zümrüt blok üzerinde oyulmuş 66 cm yüksekliğindeki
Buda heykeline ev sahipliği yapması .Bu tapınaktaki Zümrüt Buddha heykeli,
meditasyon pozunda. Heykel, mevsimsel olarak değişebilen altın bir pelerinle
kaplı ; kış ve yaz aylarında cübbesi değişiyormuş. Bu önemli ritüel kral
tarafından yapılıyormuş. Diğer tapınaklardan farklı olarak Wat Phra Kaew,
rahiplerin evi değil, kraliyet ailesi için özel bir tapınak olarak kullanıyor ;
ibadet ve törenler de burada gerçekleşiyor.Ve heykele kral dışında kimsenin
yaklaşmasına izin verilmiyor. Tapınaklar dini yerler olduğu için görevliler
kıyafet konusunda hassaslar. Üzerinizde bacak ve kolları çok açıkta bırakmayan
kıyafetler olmalı.
Wat Traimit, ya da
halk arasındaki adıyla Altın Buddha Tapınağı, Bangkok’un en ilgi çeken
tapınaklarından biri. Çin mahallesinde bulunan bu tapınağın içinde 3 metre
yüksekliğinde ve tam 5 ton ağırlığında som altından oturan bir Buddha heykeli
var. Gizemli bir öyküye sahip:1935 yılında Çin mahallesindeki tapınağın
taşınması sırasında bu tapınaktaki büyük toprak Buddha heykeli bugünkü Wat
Traimit tapınağına nakledilir. Heykel 20 yıl bir depoda kaldıktan sonra 1955
yılında başka bir yere nakledilirken düşer ve kırılır. Kırılma sonucu toprak
heykelin içinden bugünkü ünlü 18 ayar som altından olan heykel çıkar. Tapınağın
4. Katında sergilenen bu dünyanın en büyük Altın Buddha heykelinin sırf altın
kütlesinin 250 milyon dolar değerinde olduğu biliniyor. Salon görkemli değil,
sadece çok yüksek tavanlı, ama güzelliği için sadece altın buda ya bakmak
yeterli.
Wat Pho Tapınağı ve Yatan Buda
Heykeli (Reclining Buda):Bu tapınağının başkent Bangkok’un en eski Budist
tapınağı olduğu kabul ediliyor. Tapınak 16. yüzyılda inşa edildikten sonra 1781
yılında Bangkok’un başkent olmasından sonra büyük bir restorasyon
geçirmiş.Tapınak inşa edilmeden önce burasının bir sağlık ve meditasyon
merkeziymiş. İyileştirme amaçlı Thai Masajı da gene burada doğmuş. Ve bir çok
kaynak burasının Tayland’ın ilk üniversitesi olduğunu kabul ediyor. Alltın
varak kaplamalı Yatan Buda heykeli, 15 metre yükseklik ve 46 metre uzunluğuyla
dev bir heykel. . Sağ kolu üzerine uzanmış, iki kutu şeklinde yastığa dayanmış
durumda ve Buddha nın nirvana ya ulaşmasını simgeliyor.Çok görkemli ve beni en
etkileyen buddhalardan oldu. Heykel, çok dar bir alan içerisine ve çok sayıda sütunun
arasına yerleştirilmiş. Öyle ki tamamını tek bir açıdan görmek kolay değil.
Yine de bu sıra dışı heykelden gözlerinizi alamıyorsunuz ve tümünü
görebileceğiniz bir açı arıyorsunuz. Buda heykelinin sadece ayakları, 3 metre
yükseklik ve 5 metre uzunluğunda yapılmış . Ayaklarının altında sedef kakma ile
yapılmış inanca göre uğur getirdiğine inanılan sayı olan,108 uğurlu sembol
bulunuyor.İzlemekte ve fotoğraf çekmekte yarışıyoruz.Bu büyüklüğü hissetmek çok
etkileyici.Anıtın üzerinde Tayland’ı temsil eden 7 katmanlı şemsiye bulunuyor.
Buda heykelini çevreleyen duvarlarda Buda’nın hayatından hikayeler anlatan
duvar resimleri var. Heykelin arkasındaki bölümde ise yine 108 adet bronz kase
yer alıyor. Bu metal çanaklara şans getirsin diye atılan bozuk paraların “çın
çın” sesleri eşliğinde içeride mistik bir havada dolaşıyorsunuz. atılan paralar
kilise görevlileri ve rahiplerinin maaşını karşılıyormuş. Gelelim 108 in
uğruna: 108 sayısı Budizm için oldukça önemli.Sıralıyorum: Hinduizm ve
Budizm’de kullanılan Mala, yani tespih 108 boncuktan oluşmakta, Budizm’de
insanın Nirvana’ya ulaşmak için yenmesi gereken 108 temsil ediyor, Hinduizm’de en
önemli tanrı Shiva’nın 108 değişik ismi var, Tanrı Shiva 108 dans adımı atıyor,
Hindu Burçları 12 tane ve 9 gezegene endekslenmiş, bu iki sayının çarpımı da
108 yapıyor, Sanskritçe’de 54 tane harf var ve bu harflerin dişi ve erkek
olarak 2 şer kullanımı var ve insan bedeninde 108 enerji noktası, chakra, yer
alıyor. Wat Pho Tapınağı’nın en ilgi çeken bölümü dev dinlenen Buda heykeli
olsa da, geniş bir alan üzerine kurulu bu tapınağın her bir köşesi ayrı güzel.
Özellikle de göz alıcı taşlarla bezenmiş Stupa’lardaki renk festivali
karşısında büyülendim. Stupa, Budist anıtı demek: Basamaklı, basamaklar
daralarak piramit şeklinde yükseliyor, kubbe şeklini alan bir uç ile sivri
bitiyor. Sayıları 90’ın üzerinde olan Stupa’lardan 4’ü, 4 Tayland kralının
anısına inşa edilmiş ve diğerlerinden çok daha uzun.Renkleri, bezemeleri,
kabartmalarıyla bir şölendeyiz.Ben bu bahçede kaybolmak istiyorum derken sıra
sıra dizilmiş altın gibi parlayan genç buda heykellerinin arasında bulduk
kendimizi. Ellerimi birleştirip hafifçe eğilerek, Nameste, diyorum eşime:
“İçimdeki Öz, içindeki Öz’ü selamlar, Ruhum, Ruhunu onurlandırır, İçsel Işığım,
Işığını selamlıyor, içinde tüm evrenin hayat sürdüğü o kutsal yeri
onurlandırıyorum.” Yani Nameste…
Çin Mahallesi, Çiçek Pazarı, Demokrasi Anıtı
ve Caddesi, Bakanlıklar Caddesi, Parlamento Binası ve Tayland’ın şu andaki
kralının Bangkok’taki Malikanesini gördükten sonra otelimize dönüyoruz.Bir
sürpriz bizi bekliyor.Valizimiz gelmemiş.Kısa bir araştırmayla Dubai deki
aktarmamızda uçağımıza alınmamış olduğunu öğreniyoruz.Sabaha geleceğini
söylediler, üzerimizdekilerle kaldık ve odamıza biraz kızgın çıktık.Bize özel hazırlanmış odamızı görünce,
kızgınlığımız geçiyor.Kuğu şeklinde katlanmış havlular ve meyve sepetimizle
kocaman suit bir odamız var.
Haydi geceye akalım:Bangkok’ta pazar sayısı o
kadar çok ki, aslında tüm şehir kocaman bir pazar yeri denilebilir. Bazen
belirlenen alanlarda, bazen de herhangi bir semtteki kaldırımlarda sürekli
olarak yeni gece pazarları kuruluyormuş.Bu pazarlarda başta Taylandlıların
favorileri olan gıda ve tekstil ürünleri olmak üzere akla gelebilecek herşeyi
son derece uygun fiyatlarla bulmak mümkün. Ünlü go-go bar sokağı Patpong’da
ünlü markalarının sahteleri satılan bir pazar , ayrıca Patpong’un bağlı bulunduğu
ana caddenin kaldırımları da akşamları turistik ürünlerin satıldığı bir pazara
dönüşüyormuş.Görmeli dedik ve otelden çağırdığımız bir taksi ile bu pazara
gittik.Bangkok ta taksi ucuz;mutlaka taksımetresini açsın, açmazsa sıkı bir
pazarlık gerekiyor.Pazar çok renkli.Satıcılar ve sergılerle tam bir pazar
yeri.Gezen turistlerle oldukça kalabalık.
Caddede rastladığımız barlar da
çok kalabalık. Bunlar, Banghok deyince söz edilen Tay kadınlarının sahnede
bikinileriyle dans ettikleri özel barlar. Bangkok’un renkli gay-lezbiyen gece
hayatı ve go-go barlarının gay versiyonları da var. Bu ortamı gözlemlemek yada
yaşamak isteyen turistler yüzünden kalabalık.Barlar, afişlerle, menülerle yada
kızlarla sokaklarda müşteri toplamaya çalışıyorlar. Banghoku böyle kendi olanaklarımızla,
araştırarak gece ve gündüz serbest saatlerimizde de gezebilmek güzel.
Sıra, Chao Praya Nehri’nde tekne
gezisinde… En güzel anlardan bir tanesi de Yüzen Pazar (Floating market) oldu.
Adıyla, Damnoen Saduak Yüzen Pazarı , burası başkent Bangkok’tan 100 km
uzaklıkta yer alıyor. Yani şehirde gezerken Yüzen Pazar’a bir göz atıp, tur
atarım gibi bir plan yapma şansınız yok. Ve bu pazar yalnızca saban erken
saatlerden öğle saatine kadar kuruluyor.Yola çıkıyoruz: 1 saat yolculuk
sonrasında yol üzerinde “Orkide bahçesi” nde durduk. Tesiste orkideler
yetiştiriliyor, sergileniyor ve satılıyor.Çok değişik renkleri var.Sonrasında,
ilk durak bir Hindistan cevizi çiftliği. Burası dünyaca ünlü Siam İkizleri`nin
doğduğu Samut Songkram Kasabası`nda .Burada Hindistan cevizinin tropik ülkeler
için ne derece önemli ve kullanılabilir olduğunu görüyoruz. Çıkarılan yağ her
yemekte kullanılıyor, içi yeniyor, kabuğundan da her çeşit küçük el eşyası
yapımında faydalanılıyor. Yola devam ettikten yaklaşık 15-20 dakika sonra mini
iskele tarzı bir yere varıyorsunuz.Tik ağacından yapılan objeler arasından
geçerek, iskeleye gidecektik ki; eşimin fotoğrafını ısrarla çekmek isterken,
fotoğraf makinemizi elimden düşürdüm.Objektifi dışarıda hareketsiz kalıverdi,
makinesiz kaldık.Üzüntümü eşimin teselli eden sözleri ve cep telefonlarımızın
kameralarının oluşu hafifletti. Burada
rehber ince, uzun, süratli klasik renkli Tayland botları ile anlaşıyor ve
sıraya giriyorsunuz. Bu botlar yaklaşık 20 dakika süren bir yolculukla bizi
Damnoen Saduak Yüzen Pazarı‘na ulaştırıyor. Yüzen pazara giderken yaşayacağınız
bu deneyim, harika bir duygu.Yolda beton bir duvarın uzantısında kocaman bir
sürüngen güneşleniyor, biz fotoğraf çekerken de öylece kaldı. Kulübeler,
karşılaştığımız Tayland botları, kenardan poz verdiğimiz fotoğraf çekenler ve
işte geldik.Gelir gelmez ayağımızın tozuyla biz bottayken, kenardan çektikleri
fotoğraflarımız bir çerçeveyle süslenmiş bizlere satmaya sunuldu.Değişik,
habersiz bir sürprizdi bu da.
Market girişinde “Meeting Point”
tabelası olan bir buluşma yeri var. Rehber 1 saat 15 dakika sonra burada
buluşmamızı istedi.Hemen hindistan cevizi suyu içerek serinlemek istedik; hazırlamışlar 2 pipet koydular ve bize sundular.Hafif şekerli bir tat.
Burada pazar iki kısımdan oluşuyor. Biri kanallar etrafında
yer alan sabit ufak dükkanlar diğeri ise kayıklarla gezilen ve su çevresinde
yer alan minik iskeleler üzerinde dükkanlar. Ben hareketli kısma bayıldım.Tabi
kayıklarda satış yapan yerlileri unutmamak lazım.Çok renkli bir dünya.Koccaman
üçgen şapkalarıyla yoksul giysili satıcılar, bazıları çok yaşlı, işaret
ettiğiniz her neyse el çabukluğuyla uzatıyor.Size doğru yanaştırıyor
kayığını.İstediğiniz yiyecekse, meyveyse; hazırlanış ritüeline bakmak, acaba tadı
nasıl diye düşünmek super.Renkli pirinçlerin yanında nefis meyveler.Ben, kanala
doğru ayaklarımı sallar ve bakınırken, eşim sayesinde tropıkal meyvelerle
doyuyorum. Rambutan, longen, mangostıl, pinger banana, oamelo ve hindistan
cevizi suyu...Her şey çok renkli bu pazarda; meyveler, hediyelikler ve
insanlar.Bazı noktalarda kanallar kayıklar yüzünden tıkanıyor, çok eğlenceli ve
renkli bir hal alıyor.Buradan çıkmak istemedim, her bakış ayrı bir seyirlik,
her bakışta ayrı bir dünya.
Yüzen pazarlar geçmişten günümüze Tayland
kültüründe önemli yere sahip. Taze sebze ve meyve, yiyecek ve çeşitli eşyaların
satıldığı pazarların normal sokak pazarlarından farklı olmasının en önemli
sebebi pazarların kanallar arasında kuruluyor olması. Yani satış yapan yerli
halk da, alışveriş yapan ziyaretçiler de kayıklar eşliğinde kanallar arasında
kurulu olan pazarlarda geziyor.Bizce hayatınızda görebileceğiniz en orijinal
yerlerden biri. Bangkok’ta evlerin sokak kısmında, yol kenarlarında, otobanda
bir köşede, nehir kenarında yani herhangi bir yerde, küçük tapınak modelleri
gördüm. Bunlar kötü ruh kovucu gibi bir anlama geliyor. Kötü ruhun orada
toplanacağına inanılıyor. Yol kenarında eğer bir kaza olmuşsa oraya hemen bu
evlerden inşa ediliyor. Budizm inanışına göre kötü ruhları kovmak için
yapılırmış, sevimli maketler bunlar.
Bangkok’ta yaptığımız en güzel
şeylerden biri de Chao Phraya’da kanal turuna çıkmaktı.Banghok’u değişik açıdan
görmekti. Chao Phraya Nehri, suyu kirli bir nehir. Yalnızca büyük kanal Chao
Phraya’da gezen hali hazırdaki turist botların aksine ‘long tail boat’ denilen
esk hiri, ahşap Tayland kayıklarından kiralarsanız çok güzel.Yaklaşık 2 saat
süren gezimize yine doyamadım. İlerlerken, nehrin kıyısına inşa edilmiş ama
nehrin içine çakılı kazıkların üzerine doğru genişleyen evleri
seyredebiliyorsunuz. Ayrıca nehrin iki yakasına sıralanmış birçok tapınağı da
görme şansınız oluyor. Kayıkla büyük kanal Chao Phraya’da giderken sanki
günlerdir alıştığımız Bangkok’taki hayattan da ayrılmışız, sessiz, sakin,
gerçek bir dünyaya girmişiz gibi hissettim. Birbirlerine bağlanan irili ufaklı
kanallar etrafındaki evler gerçekti, evlerinde gördüğümüz insanlar gerçekti,
her şey çok basit, hatta ilkel gibi görünen ama bir o kadar gerçek ve çok
güzeldi. Kanal kenarında, nehir onları yutacakcasına konumlanmış ahşap balkonlu
evler, bazılarına eski, yıkık kulubeler, barakalar demeliyim: Balkonlarda asılı
kıyafetler, çiçekler,leğende çocuklarını yıkayan anneler, öylece durup bize
bakanlar, bir parça güneş bulup güneşlenenler,oyun oynayan çocuklar, balık
tutan adamlar, sofralarını kurmuş yemek yiyen aileler, hepsi günlük bir hayatın
gerçek parçalarıydı. Sessiz sedasız, bu ahengi bozmadan, olan bitenin bir
parçası olarak yanlarından geçip gittik.Biz evlerindeki insanları rahatsız
ederiz endişesini taşırken bizim geçtiğimizi gören pek çok kişi gülümseyerek
bize el salladı.
Wat Arun, yani Şafak Tapınağı,
onu da kanal gezimiz sırasında görüyoruz. Bangkok’un en haşmetli Wat ‘larından,
yani tapınaklarından biri diye düşünüyorum. 82 metrelik fayans ve mozaik kaplı
stupasıyla yakından rengârenk uzaktan özellikle gün batımında ve havanın
karardığı saatlerde ışıklandırmasıyla altın sarısı gözüküyor. Siyam
İmparatorluğunun başkenti yakılıp yıkılınca, kral yeni bir
başkent kurma kararı alır. Tapınağın bugün bulunduğu yere bir şafak vakti
ulaştığında bu noktaya bir tapınak yapılmasını ve buranın başkent olmasını
emreder ve bu tapınak kat kat yükselir. Binanın cephesini süsleyen fayans ve
mozaikler aslında Çin’den ticaret için gelen gemilerin ambarlarına sırf ağırlık
yapsın diye yüklenen kırık porselen parçalarıymış. Gelelim yine sayılara, Bir
tane merkezde 4 tane etrafta stupa olması gene Budizm’le ilgiliymiş. 5 sayısı
dünyayı ve insanı temsil ediyor: 5 tür insan varmış, 5 parmağımız, 5 duyumuz
var, 4 element görünmeyen bir bağ ile bağlıdır. 5 sayısının yerini ayrıca diğer
dinlerde de görüyoruz: 5 vakit namaz , islamiyetin şartı 5’tir gibi. Tapınak
önlerinde balık avlamak yasakmış ve nehir kedi balıkları ile dolu ve oldukça
büyükler. Rehberimiz getirdiği ekmekleri atmaya başlayınca dev irisi balıkların
neredeyse tekneye bile atlayabileceğinden endişe etmeye başlıyoruz. Balıklar
öyle coşkulu atlıyorlar ki attığım ekmeklere, bir çığlıkla ellerimi
saklıyorum.Arada nehrin suları sıçrayarak uyandırsa da; bu büyük şehirde
huzurlu ve mutlu hissettiğimiz gerçek hayatlara şahitlik ettiğimiz eşsiz, rüya
gibi anlardı.
Biraz da yiyeceklerden söz edelim; sabahları, farklı kahvaltı
alternatifleri yok, bunun yerine yemekler, pirinç, çorbalar, meyveler ve sabah
sabah insanın başını döndüren baharat kokuları… Fazla midemizi yormadan basit
seçeneklerle kahvaltımızı afiyetle yiyip yola çıktık. Ah bu tatlımsı, ağır
baharat kokusu olmasa.
Bir rüyadayız, şimdi sırada Phuket var:
Dünya çapında bir balayı noktası Phuket.
İsteyene huzurlu ve sessiz; isteyene canlı, bol aktiviteli. Herkes için hoş
vakit geçirmek garanti…
Tayland’ın birçok adası var, hepsi
tropikal kuşakta ama farklı özelliklere sahip. “Koh”
kelimesi Tayca’da “ada” demek. Ada isimlerinin hep “koh” veya “ko”
ile başladığını görürseniz şaşırmayın. Phuket ise en kalabalık ve turistik
olanı. Ada olsa da anakaraya bir köprü ile bağlı.
Hava sıcaktı ama dayanılmaz
da değildi. En azından denize girip serinliyorsunuz. Gökyüzü bazen
puslu olabiliyor.Hatta yağmur çisleledi.Yağmurda deniz buna, bayılırım.
Phuket Town adanın idari merkezi. Phuket’in eski
şehir bölgesi olan Phuket Old Town, Portekiz
mimarisinin esintilerini göreceğiniz oldukça renkli bir yer. En renkli evlerin
olduğu sokak ise Soi Romanee. Phuket’in en
yüksek noktalarından birine inşa edilmiş olan dev buda heykeli Big Buddha da Phuket’te
pek çok noktadan bembeyaz görünüyor.
Bazı sokaklar pazar yeri gibiydi, sıra sıra
tezgahlarda tekstil ürünleri satılıyordu. Sokaklardaki meyveciler,
pancakeciler, dondurmacılar da cazip. Sizin gözünüzün önünde yaptıkları
dondurmayı yapılırken izlemesi ilginç…
Patong adanın en canlı noktası. Adanın neresinde kalıyor olursanız
olun Patong ‘a gideceksiniz.Bizim Patong’ta kaldığımız otele çok yakındı, yürüyüşle
ulaştık. Patong’da Bang La
Road isimli cadde gece adanın eğlence merkezi . Sokakta değişik değişik tipler
var. Bang La Road’dan ilk geçişte şaşkın, ikinci geçişimde alışmış, üçüncü geçişinizdede
rahat bakınır oluyorsunuz. Yol boyunca sıralanmış barlarda masalarda kadınlar
veya ladyboylar dansediyor, bikinili, kısacık etekli, sizi mekanlara çekmeye
çalışıyor.Önceleri gözucuyla bakılıyor hep.Değişik kıyafetler ve
makyajlarla ilginç kadınlar, erkekler, kadın mı erkek mi diye baktıklarınızla
çok kalabalık, çok ışıklı, çok müzikli.Sokağın sonunda ve ara sokaklarda,
yiyecek hazırlayan seyyar tezgahlar.Böcek ve kurbağalari sadece tek tezgahta
gördüm.Caddenin deniz tarafında kocaman Patong yazan harfli bir fotoğraflık var
.
Tayland’ta gece
pazarları çok yaygın. Hem biraz gözlem yapmak hem de alışveriş için yerel
halkın da yoğun olarak gittiği bu pazarlardan birine mutlaka gitmelisiniz.Akşam
otelden bir taxı ile ulaştığımız gece pazarı ve çevresindeki mekanlar çok
eğlenceliydi.
Adanın Patong hariç noktalarını günlük 200 bahta
motosiklet kiralayarak veya tuktuklar ile anlaşarak gezebilirsiniz.
Gidebileceğiniz yerler: Kata Beach, Wat Chalong Tapınağı, Big Budha Heykeli,
Phuket Town, Phuket Orkide Çiftliği…Phuket oldukça büyük bir ada olduğu için çok
fazla plajı var. Bunlardan en meşhuru merkezde olduğu için Patong Beach ama en güzeli
değil. 3-4 km uzaklıktaki Paradise Beach veKata Noi Beach harika. Karon Beach
çok keyifli. Güzel bir planlamayla bu plajların birbirine yakın
olanlarını aynı gün içerisinde görebilirsiniz. Mesela Patong’ta
konaklıyorsanız, sabah Patong plajına bir uğrayıp oradan Paradise’a geçebilir,
öğleden sonra ise Karon ve Kata Noi plajlarına gidebilirsiniz. Çoğu plajda
tesis yok ama seyyar barlar ve yiyecek satanlar var. Seyyar barlarda envaiçeşit
içki bulunuyor, her türlü kokteyli yapıyorlar.Şezlong ve şemsiye
kiralayacağınız yerler de var.
Sahildeki deniz ürünleri
restoranları veya cafe barları öneriyorum.Öyle güzel soslu balıklar
hazırlıyorlar ki.Sadece tatlı sosunuzdan kullanmayın diyoruz.Bira eşliğinde,
deniz ve lezzetler afiyet olsun.
Tekne
turları Phuket’in olmazsa olmazı. Otelinizin lobisinde veya Patong’da yürürken
karşınıza acente gibi çalışan standlar çıkacak. Buralardan bir tur
beğenebileceğiniz gibi önceden internette yaptığınız araştırmalar sonucu
mailleşerek ayarlayabileceğiniz turlar var.Biz turmuzun paketinden
yararlandık.
Phuket’ten iki destinayona yapılan
turlar popüler: Maya
Bay (Phi Phi adaları) ve Phang
Nga Bay (James Bond adasını görebileceğiniz tur). Turlar
genelde sürat motorları ile gerçekleşiyor. Sürat motorlarının avantajı aslında
uzak olan noktalara sizi hızla götürmesi ve birçok koy görme imkanı tanıması.
Dezavantajı ise epey sarsıntılı, rüzgarlı, teknemizce dalgalı bir yolculuk .İlk adamıza büyük tekneyle
geçiyoruz.Hareket etmeden can simitlerini takıyor, açılınca
çıkarıyoruz.Teknenin ortasına bir açık büfe hazırlanmış; meyveler ve
içeceklerden oluşan.Hepsi ücretsiz ve gezi boyunca itmedi, durmadan yenilendi.
Büyük tekne ile
çıktığımız bu turun duraklarında kanolara geçiyoruz.Turda 2 kişiye bir kano ve bir
kano şoförü düşüyor. Binerken şoförümüzle tanışıyoruz, sürekli
gülüyor.Kara teninde parlayan beyaz dişleriyle.
Kayalık şeklinde görünen
adacıkların iç kısmına kano ile küçük mağaralardan geçerek
giriyoruz. Mağaralar bazen daracık, eğilerek geçiyoruz. Kano şoförümüz
(aynı zamanda rehberimiz) çok usta, hiç sarsılmadan, bir yere çarpmadan
geçiyoruz mağaralardan.Bir sürü ışık oyunu, turkuaz ve yeşil yansıması, doğal
güzellikler.Çok keyifli.Ara sıra bize kürekleri veriyor. Kayalıkların içerisinde dört tarafı kara ile çevirili gizli boşluklar
var. Bu gizli iç denizlere “hong” veya “lagün” deniliyor. O kadar sessiz, o
kadar huzurlu ki içerisi! “çıt” desem yankılanacak diye fısıltı ile
konuşuyoruz.Ve fotoğraflar ile bol bol anı sabitliyoruz.
Beklediğimiz adacık, “James Bond adası” . James Bond
filmlerinden “The Man with the Golden Gun” filminin burada çekilmiş olmasından ismi böyle.O
güzel kayalar, üzerindeki yeşillerle
denizin ortasına serpiştirilmiş gibi, resimlerde hep onlar var, anımsarsınız.
Deniz burada biraz bulanık,
hafif yeşilimsi. Sanırım bu nedenle denize giren herhangi bir kişiyi
göremiyorsunuz. Etrafınızda alışveriş yapabileceğiniz küçük küçük kulubeler bulunuyor.
Maya Bay‘e giden tekne
turuna katıldığınızda Leonardo Di Caprio’nun “The
Beach” filminden sonra popüler olan Phi phi Adası ve Maya Bay ile birlikte, Loh
Samay Bay, Pileh Lagoon, Vicking Cave, Monkey Beach, , Bamboo Adası ve Mosquito
Adası gibi duraklarda mola veriyor,
bol bol yüzüyorsunuz, şnorkel yapıyorsunuz. Aradığınız beyaz kum, renkli
balıklar, turkuaz deniz burada.Monkey Beach de durup, maymunları
yakından izliyoruz.Yiyecekleri ellerden yiyorlar.Yakın zamanda ısırma durumu
yaşandığından, rehberimiz çok yaklaşmadan ve inmeden izlemeyi öneriyor. Maya Bay’e gelen günü birlik turlar yüzünden
gündüz adada nerdeyse havlu atacak yer
yok. Bu Kumsal filmini izleyip kafasında ıssız, egzotik bir ada kuranlar için
gerçekten büyük hayal kırıklığı olabilir.Kalabalıkla birlikte manzaranın en
güzel görüldüğü yükseltiye koşun.
“Long Tail
Boat” dedikleri “kuyruklu tekneler” Tayland’ın sembollerinden.Kuyruklarında
otantik renkli süslerle çok güzeller ve sahil
kadar çoklar.Hepsi birer simge ve maskot.
Ve Tayland tatilinizin en tatlı
kısımlarından biri daha! İster sadece ayaklara, ister tüm vücuda… Bunca insanın Tayland’a sırf
masaj için gidiyor olması şaşırtıcı değil, adamlar bu işi biliyor.Kapıda karşılanıyor ve serince bir mekana ayakkabıları çıkarıp giriyoruz.Bir bayan elinizi tutup, önce ayakları yıkıyor ve bizi araları adam boyunda bölünmüş odalara yöneltiyor.Biz eşli olanı istedik, bizimki iki kişilik bir odacık.Arada perde var, kullanmayın deyince kapamadılar, birbirimizden bayanların hareketlerini izleme olanağımız oldu.Yumuşak hareketlerle yönlendirildiğimiz harika bir deneyimdi.Masajımızdan yumuşacık ve hafif çıktık.
Simon Caberet Show' a gelince; akşam bize verilen saatte ismimizle seslenerek, otelden araç ile alınıyoruz.Dıştan oldukça ışıklı ve gösrerişli bir binaya geliyoruz.Bekleme salonumuz da bir o kadar güzel.Saat yaklaşınca kalabalık artıyor.Giriş kapılarımıza göre kuyruğa giriyoruz.Alındığımız salon çok ferah, koltuklar çok rahat.Sahne oldukça büyük ve ışıklı.Ses düzeni harika.Show başladığında danscıları sayamıyorum, öyle çoklar ki.Aslında erkek olan bu bayan danscıların hepsi güzel.Nereye, kime bakacağınızı şaşırdığınız, çabucak değiştirilen kostümlerle renklenen ve hızla yenilenen sahneler.Tam bir show.Sonunda dışta bir salona alınarak dışarı çıkmamız sağlanırken, karşıda yanyana dizilmiş danscılar, el sallayıp dikkat çekerek fotoğraf için çağırıyor.Tabii yine ücretli.
Kırmızı halı üzerinden bu showu da izleyip çıkmak.Dışarda aynı araç bizi bekliyor, şoförümüze yürümek istediğimizi söyleyip, otelimize doğru yola çıkıyoruz.Böylesi de çok güzel oldu.Yolda gece hayatı, çarşılar, akan trafik ve kalabalıkla, arada sevdiğimiz yerlerde konaklayarak şehrin bu yüzünü yaşamış olduk.
Phuket Gezimizin sonu, sabah otelden havaalanına transfer.Yine Dubai'ye aktarılıyor, oradan İstanbul'a uçuyoruz.Bu kez bizi Dubai'de özel karşılayıp, sayımızı belirleyerek uçağa hemen aktarıyorlar; çünkü aktarıma çok az süremiz var.Uçak yine çok büyük, yine servis var ve yolda habersizce çekilen fotoğraflarımız dağıtılıyor.
İstanbul'da yeni bir surprız; aktarma hızlı gerçekleşince, valizlerimiz kargo ile adreslerimize yollanacakmış.Napalım, kollarımızı sallayarak dönmek de güzel oldu diyelim...
Doyumsuz seyahatimizin sonu; gezmek güzel, gözlemek güzel, anılar harika.Yenilerine diye diliyorum...