05 Şubat 2014

SARIKAMIŞ DESTANI

Yitik ama gururlu bir ağıt sesi Kar,soğuk,tipi,yürekli/ Her yer karlarla kaplı/ Donmaya,varmaya,amaca/ Çocuktular, gençtiler, bir o kadar da büyük/ Ve Kahramandılar... ................. Yitik ama gururlu ve yanık bir ağıt sesi yükseliyor bu diyarlardan. Savaş, karla beyaza kaplı olmak, buz kesen soğuk, Allahüekber Dağları, yolsuz araziler, yoksunluk, yoksulluk, gayret, vatan sevgisi ve kahramanlık. Onlar, amaca yürüyen isimsiz kahramanlar, şehitlerimiz: Türk Milletinin vatanı ve kutsal varlıkları uğruna neler yapabileceğini gösteren bir destan yazdılar. Cumhuriyet, bu kardelenlerle kuruldu. Geçmiş kültürlerin izi, bugüne gelmiş tarihi yapı, şehitlikler, çok kültürlü sosyal mozaik ve doğal güzellikler, buralara huzuru ve dinginliğiveriyor. Sarı çam ormanlarının boylarıyla yükselttiği ve yeşillendirdiği derin vadiler ve Sarıkamış akarsuları; Aras, Kars, Zivin, Komdere.Buraların insanı da akarsuları gibi,derin ,sesli ,sevecen ,konuksever ,sohbetçi... Arazide bulunan volkanik bir cam türü olan obsidyen, lavların aniden soğuması ve donmasıyla oluşmuş. Camsı, parlak, kapkara, kızıl ve yeşil renklerde. Tarih öncesinde kesici alet yapımında kullanılmış. Bugün de tıpta kullanılıyor. Ayrıca günümüzde takı, SPA taşı, asfalt yapımında da kullanılıyor. Karların arasından doğal ortamından toplamak ve buraya getirmek, içine ne kadar çok anıyı yükledi... Bu bölge, MÖ 9000'lere dayanan geçmiş bir çok uygarlığı konuk etmiş.11.yy' da Türk etkisi başlamış.19.yy'daki Rus İşgali ile bu mimarinin etkisinden harika izler kalmış. Kışla ve garnizon, Katerina Av Köşkü, Cer Atölyeleri, Yanık Kilise ve daha pek çok eser var. Katerina Köşkü karlar içinde yüksekten şehri seyrediyor. Hiç çivi kullanılmadan, tahtalar içiçe geçirilerek yapılmış. Bir zamanların balo ve yemek davetlerine sahne olan gösterişli bir yapı, uzaktan da güzel, kardan ulaşamıyoruz. Hemen aşağıda karşısında, bir zamanlar trenleri ve rayları onarmakta kullanılan Cer Atölyeleri, tekrar hizmet edecekleri bir dönüşüme uğramayı bekliyorlar. Karda yürüdükçe , sadece bizim izlerimiz oluşuyor, hatta dize dek gömülerek ulaştığımız, görkemli ve kemerli bu binalar dizisi bir tiyatro dekoru gibi. Yanık Kilise, sütunları, kemer süslemeleri, üç giriş kapısıyla, moloz, kesme taş ve tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmış. Çan kulelerinin günümüze gelmemesi ne acı.Minare eklemesiyle,bugün camii olarak kullanılıyor. Sarıkamış Askeri Hastanesinde, o zamanlardan kalma havayı solumak ve duvardaki sarı, soluk, 30 Ağustos 1930'a tarihli fotoğrafla, anılar yine anılara gidildi... Zengin mutfak kültürüne gelince, doğal olarak, etnik mozaik sofraya da yansıyor. Kaşık salatası burada 11 baharatlı, kuşotu ve ısırgan çorbaları ise özel tadlar, velibağ denen patates, dereotu ve maydanozlu gözlemesi var, hunk denilen yemek ise, hamura ısırgan koyup yağda pişiriliyor veya sadece haşlanarak yapılıyor, hıngel ise, soğanlı mantıya deniyor.Tatlılardan da umaç helvası bizdeki un helvasına benziyor.Beklenen yemek, kaz etine gelince; ilk kar yağdığında kazlar kesilip, içleri boşaltılıyor, tuzlanıp, doğal buzdolabı olan karda direklere asılıp kurutuluyor.Kullanılacağı zaman tuzundan arındırılıp, pişiriliyor. Dükkanlarda kağıt uzatır gibi, kaz isteyince, elinize donuk kazı buzuyla, doğal, öylece tutuşturuveriyorlar.Peynir deyince tabiî ki kaşar çeşitleri ve tuluğ peyniri var.Tuluğ peyniri koyun yada keçi derisine basılarak yapılıyor. Çeçil denen tipi ise tuluğ peynirinin kurusu, ip gibi görünüyor. Ballar hem petekli hem de kavanozlarda. Osmanlı-Rus Savaşının acı bilançosu; karakış ve coğrafi yapı, onbinlerce askerimizin yaşamına mal olmuş. Şehitliklerde, birbirini omuzlamış asker anıtları, hele kar altında olunca, o zor günleri düşündürüyor. Kurtuluş kolay olmadı, onca can düşünmeden vatana siper etti kendini ve biz bugünlere kolay ulaşmadık biliyoruz, ışıklar içinde yatın, sizleri unutmuyoruz. 2634 metredeki, Bayraktepe yamaçlarındaki Sarıkamış Kayak Merkezi, harika kayak pistleriyle, sarıçam ormanlarıyla, Alpler gibi iri taneli kristalkarıylavesıcak,misafirperver,güleryüzlü otelimiz Dolina ile bembeyazdı. İki etap telesiyejli keyif ile; pistleri, sarıçamları yukardan izlemek, bir sıcak çay molası vermek, kızak-kayak keyifleri, kar beyazını İzmir'e taşımayayetti.İyi ki varsın Ebruli! Ve, 123 metrekarelik tektonik Çıldır Gölü öyle heyecan verici bir güzellikti ki, Akçakale Köyünde buzlar altında göz alabildiğine bir buzdangöl,heyecanlanıyorum. Yolda her yer kar, beyaz mavi gökyüzü, ara ara köyler, sağda solda yiyecek arayan tilkiler, buz tutan camlar, (-) 16 derecede , sıcak ortamdan beyaz örtüye nazlı bir seyir var. Sabırsızım göle inmeye, nihayet geldik. Buz üstünde dikkatli yürümeli insan, arada küçük kayışların heyecanı var; düşmek yerine, kendiliğimden oturuyorum üstüne, bu ne doyumsuzluk. Gölde buzlara açılmış balık tutma yuvarlaklarıyla aynalı sazan ziyafeti, boncuklu ikili atların çektiği kızaklarda kayan zaman, "Hani mevsimler kimseyi dinlemezken, hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken " ve pırıl pırıl camdan beyaz göle, çay bardaklarımızla ısınarak bakmak. Ne güzel duygusun, beni benden alıp götüren. İlkler , düşler, o zamanlar, vatan, sevgi; bugünse, mutlu beyazın içinde ve güzellikler yüklenen yeni yıl hoş geldin… ________________________________________