15 Eylül 2023

ORTA AVRUPA 22.08.2023

 1-YOL       22.08.2023

2-BELGRAD

3-BUDAPESTE

4-BUDAPESTE

5-PRAG

6-KARLO VARY

7-VIYANA

8-NOVI SAD DAN BELGRAD

9-SELANİK

10-KAVALA-İZMİR

                  İzmir den otobüs ile yola çıkıp, gezi boyunca dile kolay 5500 km  yaptık...
İzmir' den gece başlayan  yolculuğumuz Kapıkule Sınır Kapısından geçip; Svılengrad, Plovdıv, Sofya güzergahını takıp ederek Belgrad'a gelmemiz ile basladı. Yani ikinci gün hemen Belgrad ' ı gezmeye başladık.
 “Belgrad nerede ? ” diye soracak olursanız : dağılmış Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti. Tuna nehri ve Sava nehrinin keşiştiği noktada yer alıyor.( Tuna nehri nerede diye soranlara : Almanya’da başlar ve tam 1o ülke sınırlarından geçtikten sonra Karadeniz’den dökülür.)
 Balkanların vazgeçilmez ve değişilmez Başkentinde Genel Kurmay Binaları, Sırbistan Parlamentosu, Eski Saray, Terazi Çeşmesi, Cumhuriyet Meydanı, Ulusal Müze ve Milli Tiyatro' yu panoramik  olarak gördukten sonra, yürüyüş turumuza başladık. 
 Balkanların vazgeçilmez ve değişilmez Başkentinde Genel Kurmay Binaları, Sırbistan Parlamentosu, Eski Saray, Terazi Çeşmesi, Cumhuriyet Meydanı, Ulusal Müze ve Milli Tiyatro' yu panoramik  olarak gördukten sonra, yürüyüş turumuza başladık. Öğrenci Meydanı, Bayraklı Camii, Leopold ve zindan Kapıları, Kale Meydanı, Tuna ve Sava Nehirlerinin birleştiği noktada bulunan Büyük Savaş Adası, Sokollu Mehmet Paşa Çeşmesi, Damat Ali Paşa Türbesi, İstanbul Kapısı ve Açıkhava Silah Müzesi geziyoruz.Kısaca anlatayım:Leopold, Zindan ve Despot Kapılarından geçip, bir zamanlar şehrin bulunduğu alana geliyoruz. Belgrad Kalesi, Belgrad’ın modern bölgesinde, Sava ve Tuna Nehri’nin birleştiği yerde, Stari Grad belediye sınırları içerisinde.Kalemegdan Parkı , Belgrad’daki en büyük park ve Pobednık(Zafer) Anıtı ile  önemli . Sava Nehri ve Tuna kavşağında, 125 metre yüksekliğindeki bir uçurumun üzerinde yer almaktadır. Burası aynı zamanda Buyuk Savaş Adası dedıklerı yer.
Kırk dört defa yerle bir olmuş, yüzlerce kez el değiştirmiş olan bu yerleşim alanından birçok farklı medeniyet geçmiş. Belgrad Kalesi’nde beni en çok heyecanlandıran ise Tuna ve Sava Nehirlerinin buluşması oluyor.  hasretli bir kavuşmayı izliyoruz adeta… Ardından Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi’ni görüp, Damat Silahtar Ali Paşa ve iki kale muhafızının türbesini ziyaret ediyoruz. Çıkışta İstanbul Kapısını görüyoruz.
Sokollu Mehmet Paşa bir Sırp, devşirme olarak Edırne de saraya  getırılmış ve vezirliğe dek yukselmiş.Adına yapılan çesme Kalemeydan'da.Avusturya ordusuna karşı şehit olan Damat Ali Paşa Turbesi de yıne kalede.
Gezimiz sonrasında Knez mihailova caddesinde kısa bir serbest zaman aldık. Knez Mihailova Caddesi boyunca kahve içerek yerel halkı izlemek, onlardan bir parçaymış gibi yaşamak, kafeteryalar ve 19. yüzyıldan kalma binaları gezerek görmek için harika bir rotaydı.Ve günü  Nobel Otel'de noktaladık.
Üçüncü gün Budapeşte'ye yolculugumuza başladık. Orta Avrupa coğrafyasının, Macaristan topraklarında, verimli Pannonian Ovasını kat ederek ilerledık.. Szeged ve Kecskemet hattında yaptığımız keyifli yolculuğun ardından, 145 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan, 1873 yılında Budin ve Peşte’nin birleşmesi ile ortaya çıkan  ülkenin başkenti Budapeşte’ye ulaştık. Önce, şehrin ve ülkenin dini tarihinde önemli yer tutan gelişmelere sahne olmuş, kentin ve Tuna Nehrinin doyumsuz manzaralarının izlendiği, Gellert Tepesine çıkamadık.İNSAAT YUZUNDEN OTOBUS YOLU KAPALIYDI..Şehre inerek yürüyüşümüze başlıyoruz.Şehrin ortasından geçen Tuna Nehri üzerindeki Tarihi Köprüleri, Opera Binasını, Kraliyet Sarayını, kentin sembol yapısı olan mimarlık şaheseri Parlamento Binasını, şehri süsleyen tarihi meydanları, bulvarları ve ülkenin tarihine yön vermiş önemli şahsiyetlerin heykellerini görerek, Kahramanlar Meydanına ulaştık. Macaristan’ın bininci yılı anısına 1896 yılında yapılan kutlamalar için hazırlanan bu tarihi meydanda, Milenyum Anıtı ve Macar kahramanlarına ait heykelleri, Erszebet Köprüsünü,  rehberimizin anlatımları eşliğinde gördükten sonra, otelimiz Budapeşte Otel'e  gidiyoruz.
Biraz Peste de gördüklerimden söz edeyim:Orta Avrupa’nın kalbi, doğunun Paris’i, özgürlüğün başkenti gibi tanımlamaları olsa da Budapeşte’ye en yakışan tanım Tuna’nın incisi olsa gerek. Tuna nehrinin hayat verdiği, Buda ve Peşte olarak iki farklı kentin birleşmesiyle oluşuyor Budapeşte. İhtişamlı mimarisi, cıvıl cıvıl sokakları, Osmanlı döneminden kalan kaplıcaları, her biri ayrı güzellikteki köprüleri, kentin her yerini süsleyen heykelleri ve ışıl ışıl gece siluetiyle büyüleyici bir şehir. Zincir Köprü, Budapeşte’nin önemli simgelerinden biri. 1840-1849 yılları arasında inşa edilmiş. Köprüde yayaların yürüyebileceği kısımlar var. Buda ve Peşte arasını, Tuna nehri üzerinden tüm şehri izleyerek geçmek keyifliydi. Parlamento bınası  nehir kenarında en dikkat çekici yapı. Gece ışıklandırmasıyla birlikte daha da etkileyici olmuş. 1885-1902 yılları arasında yapılan yapı gotik tarzdaki mimariyle yapılmış olup günümüzde Macaristan meclisine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Dinin, devletten üstün olmadığını belli etmek için özellikle Aziz Stefan Bazilikası ile aynı yükseklikteymiş. Bilet karsılığında belirli bölümleri gezilebiliyor.
    Tuna nehrı  kıyısındaki, 60 çift demir ayakkabılar heykelini görmeye gidiyoruz.Nehir kenarı harika görselliğe sahip.Bir yanda Parlamento Binasının görkemi, bir yanda Tuna ve karşı kıyı.Bu eser 2. Dünya Savaşı zamanında Naziler tarafından öldürülen Yahudileri anmak için yapılmış. 1944-1945 yıllarında ayakkabı değerli bir şey olduğu için, Naziler tarafından Yahudi vatandaşların ayakkabıları çıkartıldıktan sonra kurşuna dizilip bedenleri Tuna nehrine atılmış.Etkileyici bir eser.
 Opera Binası ilk anda Neo-Rönesans stiliyle dikkat çekiyor. Andrássy Bulvarı’nda, içi gezilebiliyor.Oldukça görkemli.
 Vörösmarty Meydanı' na çıkıyoruz, buyuk  bir mermer heykel tpoluluğu varBurası sürekli canlı ve kalabalık olan yine Peşte bölgesinde bulunuyor. Aynı zamanda Vaci Utca Caddesi bu meydandan başlıyor Vaci Utca caddesinde gezintimiz harıkaydı. Ünlü Buddha Bar ve Hard Rock Cafe de yine bu cadde üzerinde ve tabiki bir sürü harika bina.Şehir çok güzel korunmuş.Kocaman bir dönme dolaba rastlayınca, bıletımızı aldık ve camlı bolmelerının bırınden şehri  yukardan izleme fırsatımız oldu, önerırım.
Dördüncü günümüzde, kahvaltının ardından Estergon & Visegrad & Szentendre turu için otelimizden hareket ediyoruz. Bu turda önce Estergon Katedralini, Osmanlı’dan kalan Kale’nin kalıntılarını geziyoruz.Kale artık yok, sadece kalıntılardan ibaret.Osmanlı imp. için askeri olarak Tuna ya hakimiyet için önemli bir yerde yapılmış.Macarlar içinse, oradaki katedral ve bunun dini bir merkez olması nedeniyle önemli ve katedral tüm görkemi ile ayakta.Bütün Macar halkını hırıstıyan yapan Prens İsvan'a papa taç giydirmiş ve Fransa ile Almanya karışınca Vatikan'a saldırmışlar ;papa İstanbul'a kaçıp, doğu kılısesını yani patrıkhaneyi kurmuş.Böylece hırıstıyanlık katolik(batı) ve ortodoks (doğu) olarak ıkıye bölünmüş.Daha sonra kendı içinde tarikatlara ayrılmış.Doğu kılısesı daha fazla bölünme yaşamış, Rus kılısesı İstanbul'u tanımamış.
 Ardından bir ortaçağ kalesi  ve aynı zamanda av şatosu olan ihtişamlı Visegrad’a doğru ilerliyor güzel manzaralar eşliğinde Visegrad Kalesini panoramik olarak görüyoruz.Şu an yazlık saray olarak kullanıldığından, gezemiyoruz.Karsısından fotoğraflıyor ve bir kapısından geçiyoruz. Daha sonra alışveriş için tuna nehri kenarında ünlüler köyü diye de adlandırılan Szentendre isimli küçük bir kasabaya gidiyoruz. El işi örtüler, kristal, porselen ürünler, hediyelik eşyalar, içkiler vb,ile renkli bir orta çağ kasabası.Bence çok özel bır yer değildi.Buda Kalesine çıkıyoruz. Şehrin mimari harikalarından olan tarihi Matthias Kilisesini ve Balıkçılar Burcunu ziyaret edıyoruz: Budin Kalesi ve çevresini mutlaka görülecek yerler listenizin başı yapın . Çünkü bu bölgedeki, Orta Çağ’dan kalma arnavut kaldırımlı sokaklar, UNESCO koruması altındaki tarihi yapılar, gotik ve barok mimarinin en ihtişamlı örnekleri ve muhteşem Budapeşte panoraması görülmeye değer. Serbest zamanımızda bölgenin sokaklarını arşınlayıp  buranın hakkını iyice vermiş olduk.Bu yukseklikten şehrin manzarası çok   güzel. Çünkü şehrin Buda yakasındaki en güzel seyir noktalarından birine kurulmuş Matthıas Kilisesi:Kilisenin tarihi aynı zamanda şehrin tarihini de sembolize ediyormuş.16. yüzyıla gelindiğinde Türk istilası etkisiyle kilise şehrin ana camiisi olmuş. Türklerin devri bitince 17. yüzyılda kilise Barok stilinde bir kilise haline gelmiş. 19.yüzyılın sonunda kilise çok büyük bir restorasyonla eski görkemini geri kazanmış.
Balıkçılar Burcu ’na baktığınızda ilk olarak bir kale gördüğünüzü düşünebilirsiniz. Taş kuleleri ve mimarisi kaleye benzese de burası bir kale değil ve tarihi boyunca da bu amaçla kullanılmamış.
Balıkçı Tabyası’nı Budapeşte’nin en çekici yerlerinden biri yapan özelliğin ne olduğunu sorarsanız herhalde şehrin en etkileyici manzarasını burada yakalayabileyeceğinizi söyleyebilirim: Tuna Nehri, Zincir Köprü, Margaret Adası, Parlamento Binası, Aziz Stefan Bazilikası… Budapeşte neredeyse her noktaya hakim olan panoramik manzarasıyla gözlerinizin önüne seriliyor. 
 Zincirli köprü den (Szechenyi Köprüsü) geçiyoruz. Tuna Nehri’nde Buda ve Peşte’yi birbirine bağlayan köprü, Orta Çağ’dan 19. yüzyılın ortalarına kadar sadece ilkbahar ve sonbahar dönemleri arasında kuruluyormuş. Kış aylarında Tuna Nehri donduğundan dolayı bu köprüye ihtiyaç duyulmuyor, dubadan yapılan köprü kaldırılıyormuş.Zincir Köprü, Birleşik Krallık’ta bölümler halinde tasarlanmış, kesitler daha sonra Budapeşte’ye gönderilerek burada monte edilmiş.Köprünün en dikkat çeken özelliklerinden biri, köprüde Macaristan’ın arması ile birlikte her iki ucunda aslan heykellerinin bulunuyor olması.Zincir Köprüsü’nün toplam uzunluğu 380 metre, yaya 2.2 metre, ana yol ise 14.5 metre genişliğinde.
Beşinci günümüzde Prag'a yolculuk var.
Yol üzerinde Slovakya Başkenti Bratislava  üzerinden  Prag’dayız. "Altın Şehir""Masal Şehri""Şehirlerin Anası" ve "Avrupa'nın Kalbi" gibi isimlerle anılan Prag’a varışımız sonrası Şaheserler turumuza başlıyoruz. Hradcany Kale  Bölgesi, Loretta Kilisesi ,Cumhurbaşkanlığı Sarayı,yapımının 600 yıl sürdüğü neo-gotik Rönesans ve Barok özellikleri bünyesinde barınan ST.Vitüs  Katedrali,Simyacılar sokağı,Franz Kafka’nın Müze Evi, 13. yüzyılda Baş Mimar Peter Parler tarafından yaptırılan üzerinde 31 Aziz Heykelinin bulunduğu  Charles Köprüsü, Eski Şehir Meydanı, 15. yüzyılda inşa edilen üzerinde 12  Havari bulunan tarihi Astronomik Saat Kulesi ve TYN Kilisesi ni geziyoruz.
 Dünyanın en eski üçüncü saati, aynı zamanda da çalışır durumda olan en eski saati bu. Yapısı ve özellikleri gereği aynı zamanda astrologlar, matematikçiler ve büyücüler tarafından da bir araç olarak kullanılabiliyormuş.Astronomik Saat Kulesi saati, tarihi, Güneş’in Ay’ın ve Dünya’nın astronomik döngülerini ve konumunu, güneşin doğuş ve batış zamanını, aynı zamanda da Hıristiyan dininin kutsal günlerini göstermektedir. Saat 12 burcun sembollerini de taşımakta. Eski Çek saati veya İtalyan saati, ilk kadran tarafından temsil edilirken, ikinci kadran seti, Güneş’in imleci tarafından ölçülen Orta Avrupa zamanını temsil eder. 3. kadran ise İbranice’dir ve Babil saatini göstermek için tasarlanmış. Astronomik Saat Kulesi, dünyada Babil saatini gösteren tek saattir.  dekorasyonlar ve heykeller saat yapıldıktan yaklaşık 80 yıl sonra eklenmeye başlamıştır.
Saatin ve sağ ve sol taraflarında 4 tane heykel bulunuyor ve her heykelin farklı bir anlamı bulunmaktadır:astronomik saatElinde ayna tutan figür kibri ve kendini beğenmişliği temsil etmektedir.
Bir elinde baston ve diğer elinde para kesesi tutan Yahudi figürü ise açgözlülüğü temsil etmektedir.
Bir elinde baston ve diğer elinde para kesesi tutan Yahudi figürü ise açgözlülüğü temsil etmektedir.astronomik saat 
 
İskelet figürü ise ölümü temsil etmektedir ve her saat başında,  elindeki çanı çalıp diğer elindeki kum saatini çevirmektedir. İskeletin her saat başında bu hareketi yapmasının sebebi insanlara ölümün her an gelebileceğini, ölümden kaçılamayacağını ve herkesin birgün öleceğini anlatmaktır. Mandolin Çalan Türk figürü, zevk ve sefayı temsil etmektedir.
Saatin alt kısmında 4 heykel daha bulunmaktadır. Bu heykeller ise ; Elinde teleskop tutan astronom astronomiyi temsil eder. Elinde kılıç tutan başmelek Mikail adaleti temsil eder. Elinde tüy tutan filozof ve elinde kitap tutan figür ise bilimi ve eğitimi temsil eder.Saatin üstünde 2 tane pencere bulunuyor. Her saat başında iskelet figürü çan çalmaya başladığı zaman pencereler açılıyor ve İsa’nın 12 havarisi sırayla geçiyor. En üstte bulunan horoz figürü ötmeye başlayınca da çan sesleri kesiliyor. Üstteki iki pencerenin olduğu kısım daha önceden hücre olarak kullanılmaktaymış.
Efsaneye göre İskelet figürü, Çek halkı için bir tehlike ve tüm Çek topraklarına felaket getirebilecek bir güç barındırıyor. Bu felaketi durdurabilecek tek bir şey var; o da bir çocuk. İskelet ölümü temsil ederken çocuk, doğumu, gençliği ve yaşamı simgelediği için iskeleti durdurabilecek tek güç olarak görülüyor.Öylesi bir kalabalık izliyor ve bekliyor  ki saat başındaki bu anı, burası hep kalabalık.
Gruptan ayrılıyoruz ve dans  eden binaları da görmek için şehrin başka güzel bölgelerine yürüyoruz.ABD li danscı ve oyuncu Gınger Rogers ve Fred Astaıre ye adanmış 2 fıgurun dans eder gıbı gorundugu modern bınalar bunlar.
Simyacılar sokagından gecerek, bahçesinde ufak bir sergi ve heykeller ile Kafka Evi ni görüyoruz Bohemya Krallığı’nın ve Avusturya-Macaristan imparatorluğunun bir parçası olan Kafka'nın kırılgan ruhu ile bu kent birbirini tamamlıyor diye söylenir..
Charles Köprüsü, şehrin simgelerinden.Boydan boya yurumek, Vltava nehri ve aziz heykelleriNİ İZLEMEK GÜZELDİ.30BAROK HEYKEL, 16 SUTUN, 3 kopru kulesi var.Çok guzeller derken:Bunların asıllarının Ulusal Muzede olduğunu duyunca şaşırıyorum.
Vltava nehri, Prag'ın su ıhtıyacını karşılıyor.Üzerınde deniz  taşımacılıgı yapılmadıgından Avrupanın en temiz nehırlerınden.
Prag Kalesindeki yapılardan Aziz Vitus Katedrali  Prag‘ın en görkemli tarihi yapılarından. Prag Başpiskoposluğu’nun merkezi olan Roma Katolik Katedrali, tarih boyunca çok sayıda kral ve kraliçenin taç giyme törenlerine ev sahipliği yapması nedeniyle büyük önem taşıyor.Prag’ın sembol yapılarından St. Vitus Katedrali, adını orta çağ Roma Katolikliğinin 14 kutsal yardımcısından biri olan Aziz Vitus’tan alıyor. Birçok azizin kemiklerinin bulunduğu katedral, Gotik mimari üslubu özelliklerini yansıtıyor. Prag Kalesi’nin ilk iki avlusunu geçtiğinizde karşınıza çıkan St. Vitus Katedrali, bir Roma Katolik kilisesi VE büyüleyici.Prag silüetini belirleyen katedralin sivri kuleleri Gotik mimarinin en iyi örneklerinden ve Prag Başpiskoposluğu’nun merkezi .Bohemya krallığının mücevherleri burada saklanıyormuş ve  saklandığı odaya girmek için 7 ayrı anahtara ihtiyaç varmış. Bu anahtarlar günümüzde Çekya Cumhurbaşkanı, Başbakan, Prag Başpiskoposu ve Belediye Başkanı’nda ve 3 ayrı görevlideymiş.St. Vitus Katedrali’nin Gotik Şapelleri, katedralin tarihi geçmişine tanık olabileceğiniz, pek çok aziz ve koruyucu meleğe atıfta bulunan ibadet alanlarından oluşuyor. 
Altıncı günümüzde,  Çek Cumhuriyeti'nin kaplıcalarıyla ünlü şehri Karlovy Vary var.Kralın Banyosu anlamına geliyor. Otobusumuz bizi belirlenen bir noktada bırakıyor.Hafif bir yağmur esliğine buradadn bizi alan özel şehir otobusuyle Karlo vary'ye geliyoruz. İlk olarak Atatürk’ün 1918’de böbrek tedavısı için kaldığı oteli görüyyoruz.Dışarda Atamızın burada kaldığını belirten özel bir levha yazılmış.Atamız buradakı anılarını günlüğüne kaydetmiş. Kentte sıcaklıkları 30-72 C arasında değişen 12 termal kaynak bulunuyor. Gezimizde Dovorak`ın, Mozart`ın  Göthe`nin, Beethoven`ın, Puşkin`in evlerini görüyor, 12 farklı termal suyun çıktığı termal galerileri ziyaret ediyoruz.Çok  güzel revaklı alanlar yapılmış.Sularınızı özel çeşmelerden, özel seramik bardaklara doldurarak içip, turluyorsunuz.Ben bu suları tadıp içemedim, tuzlu gibi acı gibiler. Ayrıca her  yerde kristal, porselen, granat, kehribar  taşlarının ve diğer geleneksel Çek hediyelik eşyalarının satıldığı satış mağazaları var.Şehrin ortasından akan suyun çevresinde gezmek, harika köprulerınden geçmek ve hemen her ara sokagında ortaçağ bınalarını görmek de  çok zevkli.
Yine Emmy Otel'de kalıyoruz.
Ve yedinci günümüz  Viyana’ya hareket .Habsburg hanedanlığının yazlık sarayı olarak faaliyet gösteren ve 1996 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan Schönbrunn Sarayı’na gidiyoruz önce. Bahçelerini gezip, (Bahçeyi boydan boya yürümek neredeyse 20-25 dakika sürüyor.)  Maria Theresa tarafından yaptırılan 1441 odalı görkemli bu güzelliğe doyamıyoruz.yazlık saray olarak kullanılmış, Mozart, henüz 6 yaşındayken ilk kraliyet konserini verdiği, Napolyon’un bir dönem yaşadığı ve Maria Teresa’nın devlet işlerini yönettiği  bır saray.Bahceden ust kısma ulasınca  Gloriette adlı; Maria Theresa tarafından 1775’te yaptırılan, sütunlu seyir terasından sarayı izleyebilirsiniz.
Müzik, mimarlık, resim ve heykelin kalbi olan, Dünya Savaşlarının zorlu günlerine zarafetinden bir şey kaybetmeyerek direnen ve Gotik, Rönesans, Barok, Rokoko, Neo-Klasik ve Art Nouveau sanat akımlarının benzersiz bir sentezini sunan, uzun bulvarlarıyla adeta bir açık hava müzesi olan şehirde panoramik bir tur yapıyoruz.  Avusturya’nın dünyaya mal olan ressamı Gustav Klimt’in öğrencilik ve hocalık yaptığı Uygulamalı Sanatlar AkademisiKursalon Konser SalonuDevlet Opera Binası, (Viyana oldukça büyük ve ünlü bir opera binasına sahip )Maria Theresia Meydanı, Sanat Tarihi Müzesi, Doğa tarihi Müzesi, Parlamento, Belediye Sarayı (Rathaus) ve Viyana Üniversitesine ait muhteşem yapılar ile Kraliçe Sisi'nin sarayı olarakta bilinen kışlık saray Hoffburg Sarayı ve bahçelerini görerek Graben bölgesinde Viyana'nın mıuhteşem çarşısında ilerliyor veba sütununu göruyoruz. 1600 yıllarda Avrupa’yı kıran Veba salgını zamanı, şehri terk eden İmparator I. Leopold’un isteğiyle yapılmasına karar verilmiştir ve 1693 yılında tamamlanmıştır.
 muazzam güzellikteki  gotik yapıdaki Aziz Stephan katedrali ni izliyoruz.Aziz Stephan Katedrali’nden bahsederken değinmemiz gereken kişilerden biri Mozart. Mozart, bu katedralin bir köşesinde, sefalet içinde hayata gözlerini yummuş. Hatta Mozart’ın bedeni, öldükten bir hafta sonra bulunmuş.Ayrıca katedral, Avrupa’nın en büyük ikinci çanına sahip ve katedralin renkli çatısı, katedralin mimari güzelliğiyle beraber kendini belli etmekte.
Kertnerstrasse caddesinde serbest zaman alarak geziyor, Nordsee de balık yiyor ve  aslında sarayın pastanesi olup Sisi'nin adıyla daha çok anılan pastanesini de görüyoruz.Burada demel strudel, yani elmalı tart ünlüymüş.
Konaklama  Arıon Otel'de..
Sekızınci günümüzde Sırbistan’ın en gelişmiş bölgesi olan Voyvodina’nın başkenti Novısad 'a geldik. Özgürlük Meydanı, Svetozar Miletiç Heykeli, Katolik Katedrali, Ortodoks Aya Yorgi Katedrali, Aya Nikola Kilisesi ve Sinagogu görüyoruz. Gezimizi bitirdikten sonra Belgrad'a  hareket ediyoruz. 610 km mesafe katetttik.
Dokuzuncu günümüz Selanik'te. Kuzey Makedonya Üsküp hattından ilerleyerek İzmir'in ikizi Atatürk’ümüzün doğduğu şehir Selanik'e ulaşıyoruz.   gezimizde, Kordon, Beyaz Kule, Döner Kule, Fuar, Selanik Kalesi, Osmanlı ve Bizans eserlerini görüyoruz. Yunanistan’ın en büyük Kilisesi olan Aya Dimitros Kilisesini  görüyoruz. Ulu Önder Atatürk'ümüzün evini ziyaretimiz anlamlı bir güne geldi. Akşama Yunan Tavernası ve eğlencemiz var.Sadece bzim grubun olması ile hem çok eglendik, bizim için önemli bir gün 30 agustos Zafer Bayramımızı kutladık.
Onuncu ve son günümüz, yola koyuluyoruz.Kavala şehrine geliyoruz. Özellikle tütün işleme ve ticaretinde gelişen Kavala bir de Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın doğum yeri olmasıyla tanınıyor.1923’te Lozan Antlaşması uyarınca başlatılan nüfus mübadelesinde Kapadokya’da yaşayan 25.000 Türk Kavala’ya gitmiş. Buradaki Müslümanlar ise Kapadokya ve Anadolu’nun diğer yerlerine yerleştirilmiş.Bu küçücük yerleşim aynı bizim sahil kasabalarımız gibi. Plateia Eleftherias şehrin ana meydanı. Liman bölgesi ve limandaki kafelerle dolu sahil yolu şehrin en güzel bölgesi.
  Mehmet Ali Paşa Külliyesi; 2 mescid, 1 mektep ve 1 imarethaneden oluşuyor. Heykeli ve evini görüyoruz.Mehmet Ali Paşa’nın doğduğu ev günümüzde müze olarak kullanılıyor. Pargalı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan dört köşe cami,
Pargalı İbrahim Paşa tarafından yapılan 4 köşe cami 1926’da minaresi kaldırılarak Agios Nikolas Kilisesine dönüştürülmüş. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış harika  Su Kemerlerin den   geçtikten sonra Meşhur Kavala Kurabiyelerinden almak için verilecek molanın ardından Kipi sınır kapısına doğru Türkiye’ye giriş yapıyor , pasaport ve gümrük işlemlerinden sonra , Türkiye İpsala Sınır kapısındaki pasaport ve gümrük işlemlerimizi de tamamlıyor ve  ardından, İpsala –Keşan-Çanakkale üzerinden İzmir'e  dönüş yaparak turumuzu sonlandırıyoruz. 
Dopdolu ve güzel geçen bir turu daha tamamlıyoruz. Yeni turlara yolumuz hep açık olsun...