26 Temmuz 2012

gökyüzünü açıyorum başıma
denizi seriyorum
bıkmadım
bir sevgi
durmadı  durmadı
elimde gökkuşağı
maviyi çoğaltır
sevgi durmasın durmasın..

hep çok ol

hep böyle kal...


nurcanım
sende tamamlanan bişeyler
aşılan şeyler
yağmur yağarsa şemsiyesiz
seni ıslatmıyor gibi
denizliğinden midir
bir çiçek verirsin
bilirsin nedenini
ne hissettiğini
ve gökyüzüne kurarsın çadırını
mutluluğun resmini yapar mıyız, birlikte...

25 Temmuz 2012

dalga peşisıra kıyı
denize orman olmak
umut ardı...
daldı gözlerime
göz yaşıma karıştı
maviye ağdı...
gide/durdu o düşe
yokluğunda susu/yordu
aysadı... 

24 Temmuz 2012

zamanı durdurmak
eskide buluşmak
güzele selam
el/e hayran.
kelime arıyorum
kendimi.

23 Temmuz 2012

sende/liyorum
sende/liyorum
düşmüyorum.
Selene yolladı ışıklarını denize
bir parıltıdır koptu derinde
gökte Selene
yürekte deniz
büyüdü büyüdü

19 Temmuz 2012

GÖKÇEADA’YA GİDİYORUZ DEYİNCE …




Heyecanlandım, yıllar sonra yeniden Gökçeada’yla olacağım diye.


Kabatepe Limanından, dalgalı denizde Gökçeada' ya yolculuk. Kuzu Limanından ver elini ada merkezi, eski adıyla Panaghıa…


Tepeler ve ovalar birbiri ardınca, volkanik ve istediğimce eski ve bende; denizine kök salmış düşüncesi, bundandır.Tarihin en çok el değiştiren adası o: Avrupa ve Asya arasında köprü olmuş, otuzdan fazla devlet hüküm sürmüş. Gökçeada'da bu köklü geçmişin izleri var. Dünü, bugünü, yarınlarıyla, kirlenmemiş denizi, mavisi, yeşiliyle: yüzyılların içinden, Grek kültüründen eski Rum köylerini, manastırlarını, kiliselerini, geleneklerini taşımış, Türk ve Rum toplumlarının kaynaşarak, dostluk ve kardeşlik içinde nasıl yaşayacağını göstermiş.


Zeytinlikler, bağlar; her yörede ve dağlarda özgürce dolaşan keçilerle güven veriyor. Kordonları, balıkçı limanları, dalga ve rüzgarla şekillenen kayalıkları var. Sessizliği sadece Poseıdon’un uslanmaz dalgaları bozuyor, güneşin en son battığı yer, Gökçeada’da. Çünkü, Olympos'ta oturmaktan vazgeçen denizler tanrısı Poseidon'un, kanatlı atlarıyla yaşadığı yer burası...


Antik Yunanistan'da yaşamış İyonyalı Ozan Homeros' un Truva Savaşı'nı anlattığı, destansı eseri "İlliada" da Gökçeada'dan şöyle söz eder:


"İmroz (Gökçeada) ve Samothraki (Semendirek) adaları arasında yarı tanrı ve tüm zamanların en iyi savaşçısı olan Akhilleus' un (Aşil) annesi, suyun tanrıçası olarak bilinen Thetis' in sarayı, Gökçeada ile Bozcaada ( Tenedos) adaları arasında ise Zeus' un kardeşi olan, deniz tanrısı Poseidon'un kanatlı atlarının ahırları bulunur."


Taş evler, taş döşeli sokaklar, çatılar, avlularla bana, çocukluğumun dünyasını yaşattı. Sokaklarda sekme ve şu pencereyi tıklama özgürlüğüm, sevecen bir bakış; perde arası: Rumca şiveli öyküler ve yaşanmışlıklarla dolu. Mercanköşkler, sardunyalar, incir, nar dalları, hünnap ağacı, su yolları sokaklarda, kiliselerde ise sonsuzluk insanı alıp götürüyor.


Kısa kısa köylerinde gezelim:


Aydıncık' ta sörf, incecik kumlu, uzun sahil ve sahilin arkasında şifalı Tuz Gölü, iki taraftan rüzgarın yığdığı kum seddinin sadece deniz suyu ve yağmurla dolmasıyla oluşmuş. Bu gölde simsiyah bir çamur var, banyosu yapılabilecek.


Uğurlu'da Lazkoyu ve gizli liman, tam da denize girelim diyor.


Yeni Bademli'de, Türkiye' nin tek deniz parkı var.Yıldızköy ve Yelkenkaya arasında bir akvaryum burası. Isparta, Samsun, Trabzon ve Giresun' dan gelen aileler yerleştirilmiş.


Eski Bademli (Glıkı), ulu çınarı ve inatla akan tarihi çeşmesiyle, kendini unutmalık, köyün içine saklanmış Dimitri' nin güneş saatli kahvesi ile de bol sohbetli ve kendini bulmalık.


Zeytinli Köy' de (Aya Teodoroı) Madamın Kahvesi' ne uğrayıp dibek kahvesini içmeden, Panayot Usta' nın dondurmasını tatmadan, Bartholomeos'un evinde Madam Amirsa'nın sakızlı muhallebisini yemeden dönmeyin.


Tepeköy' de (Agrıdıa), Barba Yorgo şaraplarını yudumlamadan olmaz. Söylemezseniz, kim bilir buralarda Poseidon’u gördüğünüzü?


Dereköy (Shınudı), bir zamanlar Türkiye'nin 1950 haneli en büyük köyü iken, mübadele sonrası üç- dört hane kalmış kocaman köyde. Özellikle çamaşırhane, zeytinyağı fabrikası ve terkedilmiş evlerin güzelliği bambaşka. Çamaşırhane loş ve nemli duruyor. Çamaşır döğülen ve yıkanan yerler ve ocak bir zamanlar onca kalabalıktan, işten, sohbetten şimdi insana yapayalnız bakıyor.


Kaleköy (Kastro)’ dan denize uzanış ve o esintide eski gözler var.


Bademli, Zeytinli, Tepeköy ve Dereköy kentsel sit alanı ilan edilmiş, korunacak böylece, ne güzel olmuş.


Kaşkaval Burnu'nda peynir kayalıkları diye anılan ilginç kaya oluşumları doyumsuz, katman katman; karşıda ise Semadirek.


Eşelek, bir zamanlar Çanakkale'ye bağlı iken baraj suları altında kalınca Gökçeada’ ya taşınmışlar artık.


Şahinkaya’ da adanın ilk iskan köyü.Trabzon'daki Şahinkaya köyü buraya yerleştirilmiş.


Şirinköy ise, Bulgaristan'dan gelen Türkler için kurulmuş.


Adanın güneyinde birbirine bitişik iki kaya mezarı yapayalnız yaşıyorlar dünle bugünü...


Cicirya tatmalısınız, keçi peynirli Rum mutfağının pizzasını. Efibadem kurabiyesini; un kurabiyesine benzeyen ortası bol bademli, mutlaka denemelisiniz.Vişinada içip, kuşburnu kurabiyesi de yemelisiniz ki darılmasın.Nostalji olsun: Koliva tatlısı yapın, adadan dönünce; buğdayı kaynatın içine, ezilmiş ceviz - bademi, toz şeker ile karıştırın , nasıl, canınız istedi değil mi?


Adanın "Eltada" sütünden alın, tamamen organik.


Eskiden misafirliğe haber mi verilirdi?Ev sahipleri hep hazır olurdu konuk ağırlamaya. Hala devam eden bu gelenekle Eleni'nin, Maria'nın, Katerina'nın kapısını çalın: Önce güzel bir kahve, ardından, ortasından badem çıkan incir reçeli yada ev yapımı karadut likörünü sunabilirler size de.Tüm mekanlarda herkese dost birileri, tüm sokaklarda sessizliği bozan sohbete bir kişi, neler anlatır neler; o güzel şiveyle dalıp gidersiniz zamana. Saatler hep yenik düşer bu güzelliklere.


Hele 15 Ağustosta adaya düşerse yolunuz: Tepeköy’ de, akşamdan pişen etler, diğer yemekler ve şarap köy meydanında dağıtılıp, toplu halde yenir. Sonra dans, sirtaki ve şarkılarla Meryemana'nın ölüm günü anımsanır. İnanışa göre, bir insan öldüğü zaman, gerçek yaşama kavuştuğu için, ölüm günü bayram günü olmalıymış. Ne coşku, ne kalabalık ve ne anılar…


Paskalyayı nisan ayında unutmamalısınız. İlkbahar ve renkli yumurtalarla yılın bu dilimini adada kutlayarak.


Öyle çok ki yazılacaklar, en iyisi: Gelin, görün, gezin: Bu çok renkliliğe, bu karışmışlığa, bu dostluğa, tüm sohbetlere, kendini kaybedip bulmaya, adanın tüm güzelliklerine değer dostlar...





kürek kürek sevgi atın üstüme
ölmekten korkmayacağım o zaman
uzaktasın özlüyorum
hala yüreğinde çırpınan kuşlar konar balkonuma