28 Kasım 2010

BALKAN TÜRKÜSÜ, BELKİ SEVDALİNKALAR SÖYLENECEK...


BOSNAHERSEK , Osmanlı'nın balkanlarda kurduğu, kader birliği ettiğimiz, yaşayan büyük şehir...Bütünü oluşturan, üç etnik grup: Boşnaklar, Sırplar, Hırvatlar.Ülkede Bosnalı ve Hersekli olmak da etnik kimlik vurgusu.Bosnalı müslüman, Hersekli de Hırvat olduğunu gösteriyor.
Şehrin doğusunda Osmanlıdan kalan tek katlı kiremit çatılı şirin evler ve karışık sokaklar.Batıda Avusturya mimarisi, beton rengi apartmanlar ve otuz metrelik caddelerle kominist mimari.
Çeşitli uluslar, din ve ırklarına bakmadan, dışardan ve içerden bir kışkırtma olmadan, kardeş gibi geçinebiliyorken:
1992 de Yugoslavya'dan ayrılan Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıyan AB ve BM ; Makedonya ve Bosnahersek'in bağımsızlığını referandum şartına bağlamıştı.Bosnahersek'de yapılan referandumda halk bağımsızlıktan yana oy kullanınca yeni devlet kuruldu.Ancak bu devleti, ülkedeki Sırplar tanımadı ve Boşnak ve Hırvatlara karşı savaş açtı.1995 yılına dek süren bu acımasız ve seyirci kalınan savaşın izleri ve acısı ; unutmamak ve unutturmamak için hala duruyor.Mezarları, 1993 yıllı mezar taşlı, binalarda mermi, bomba izleri ve ünlü savaş tüneliyle.
Buraların yeşilliği, dağları, köyleri akla Doğu Karadenizi getiriyor sürekli.
SARAYBOSNA (Sarayevo) sokaklarında , Sevdalinka'lar çalınıyor.Türkçe kelimeler çarpıyor kulağa ve tabii Türkler.Bizimle eş mutfak kültürü.Sadece çay içmeyi bırakamamışız buralarda, ama adı üstünde Türk kahvesi her yer.Ve bizden gayrı çeşitlenmişliği tabi.
Gece oynanan halaylarda da birlikteliğimiz var.Ve işte Baş Çarşı' ya gelindiğinde tipik bir Osmanlı Çarşısı.Gözlerini aç-kapa 1450'desin.Antikacılar, hediyelik eşyalar, bakırcılar,bezistanlar, camisi, kilisesi, çeşmesi, bizden evleriyle...


Ölümü ve savaşı gördüm , Sarayevo ' da
Savaş , içi dışı kül kokan
Mermi , bomba , insan izleri
Babaya özlem , anneye sitem Sarayevo
Mezarları gördüm
Çiçekli , çikolatalı , bebekli
Ağır bir konuk oldun yüreğime
Acı , yitim üstüste
İzler bugüne
Sevdikleri Sarayevo ' da sonsuza dek gömülü...
Savaş çıkmaz belki , barışı üzmezsek ?



TÜNEL
Bomba ve mermi yağmuru
altında bir şehir
azmin , özgürlük , umudun ürünü
bodrumdan bir tünel
dört ayda , sekizyüz metre
havaalanına ulaşan
bugün on - yirmi metresi geçilebilen
evin sahibi yüzü nur teyze
yıkım bir ev , bodrumunda umut
ne yazsam eksik kalacak
güngörmüş bu şehir
günlerde acı görmüş
şerefli .






SARAYBOSNA
Delik deşik
evler , yüreğim
her delik
bir mezar taşı
Özgürlük Heykelinin meşalesi mi
vuran her canı !






MOSTAR'a ulaşır ulaşmaz, Mostar Köprüsüne yürünmeli.Köprünün göreni yerine mıhlayan büyüsüyle birlikte.
Mimar Sinan'ın öğrencisi, Mimar Hayrettin 1566'da inşa etmiş.Köprünün tanık olduğu tarihten yavaşça geçiyorum...
1993 de Hırvat topçuları tarafından yıkılan dörtyüz yıllık kültür mirası köprü Neretva Nehrine gömülmüştü.2004 de tekrar orjınal taşlarıyla inşa edilmiş.Köprünün iki yanı şenlikli yine; kafeler, dükkanlar, tarihi mekanlarla.Sokakların taş döşemelerinde geçen yıllar gizli...
Şehre indikçe savaşın yüzü var yine.Ezan sesleri, çan seslerine karışıyor, eskilerdeki gibi...
Bizden izler ve acılar özgürlüğe dönüşmüşse de bir yanı kırık kalıyor insanın ...

Mostar köprüsü ,
Mimar Hayrettin ,
456 kalıp dev taş,
Nehir Neretva ,
savaşın bizi köprüden ayıran kısmı yıkımı ,
sulardan çıkarılan taşlar ,
yeniden açılan taş ocağı ,
dünya mirasıydın iyiki :
inşasıyla köprü batıyla doğuyu ayırır hala ,
anlatır mı öyküsünü ,
bulur , birleştirir mi bir gün
yollandığı adresi ???


Yaşayan herkesin paydaş olduğu yaşam ve ölüm gizli Bosnahersek' de...







ÜSKÜP, Makedonya Cumhuriyetinin başkenti.Osmanlı orduları Makedonyaya ayak bastıklarında 'burda nehir yok mudur' dıye sormuşlar, halk da 'vardır ama dardır'demiş.İşte Vardar, uzun yıllar süren Osmanlı hakimiyeti ve Mareşal Tito.
Üsküp kalesinden şehrin yüzünü görüyoruz.Şehri ikiye ayıran Vardar Nehri,taş köprü, üniversite, spor salonu, tiyatro, saat kulesi, camiler, hanlar, hamamlar, medrese, sebillerde Osmanlı etkileri.Atalardan izler...Simit, pide, köfte, kuru fasulye, Türk kahvesi.Taş köprüyü yürümek, şehrin yeni ve eski yüzü.Rahibe Terasa heykeli, tren istasyonu ve Üsküp'ün yaşadığı 1963 depremini gösteren saat.Kültürümüz, tarihimiz, izlerimiz.



Dağlar arasından yollara düşmek, OHRİD' e doğru.Yunanistan ve Arnavutluk sınırına yaklaştığımız noktada Aziz Clementi heykeli, muhteşem göl manzarası, kenarında sempatik restoranlar ve bizi göle ulaştıran şirin, otantik, antik çarşı.Mimari Safranbolu evlerini anımsatıyor.Panteleymon kilisesi etkileyici.Ohrid Gölü görselliği,inci, sedef ve canlı çeşitliliğinden de Pastırımka balığı ile ünlü.


Az gittik , uz gittik , dere-tepe ÜSKÜP ettik.
Kale surları arasında gözlediğimiz Üsküp.
Camiler , kiliseler , garda hüznün simgesi an...
Taş köprü altından akan Vardar' ı adımlamak.
Parklar , heykeller , top top çiçekler , hazan ağaçları , renkler
Yollarda yaşanmışlıklar
Yaşlanmış yollar
Kökenler - köyler , savaş - barış , Osmanlı - sınırlar , sırlar...
İzler birbirine benzer .
Orda bir köy var uzakta : OHRİ...
Kapılar araladık , komşuya vardık.
Göl sessiz , göl gri-mavi , göl kiliseli , göl pastırımka' lı
Dik çatılı , davetkar evler arası çarşı
Çarşı deyince Ohri bisse
Evlerde yaşanmışlıklar
İncilerde gözler , gözlerde çocuksu sevinç
İzler birbirine benzer .









Avrupanın en genç cumhuriyeti: Karadağ(Montenegro) ve güzel şehir,
BUDVA 'dayız.Yemyeşil dağlar önünde , masmavi deniz, yüksek duvarlı kale içindeki eski şehirde, taş binalar, dar sokaklar, kafe ve restoranlar, küçük meydanlar, ahşap panjur, kapılar.Çok iyi korunmuş bu yapıda bambaşka bir zamandayım...
Düşlerim Budva'dayken , KOTOR 'a varıyoruz.Çin Seddi gibi kaleler tepelere doğru uzanıyor.Deniz kenarında yüksek duvarlarla çevrili eski şehir.1602'den bir saat kulesi, Dük sarayı ve Fransız tiyatrosu, Triphon kilisesi.Dükkanlar etkileyici loşluk ve sıcaklıkta bu tarihi dokuda.Bir tatlı huzur, biraz alışveriş.Dar sokaklar , meydanlar yine, dar ve taş heryer.Her sokak saat kulesine çıkıyor, şaşırtıcı bir kayboluş.

Karadağ sırım boy
sırma kıyı
kıyamadığım deniz
denize özlem
özleme BUDVA
yeşilse maviyse aura ...






Hırvatistan ve Adriyatik'in incisi , DUBROVNİK.Yüksek surlarla çevrilmiş kale.Çok iyi korunmuş bu ortaçağ kentinde surların içinde yaşayan bir şehir :Stari Grad (Eski şehir). Şehrin kalbi , herşeyi bu kalede.1200'lerden başlanarak planlanan şehir, 1667 depremi sonrasında yeniden yapılandırılırken son rötuşlarla düzenlenmiş.
Şehri önce Stradum(geniş cadde) ile baştan başa yürümek , sonra 1200'lerde yapılan ve Osmanlı korkusundan 1400'lerde güçlendirilen surlarda yürümeli.Bu surlar ki, sağlamlığı ile Osmanlıca kuşatılamayıp, her sene verilen vergiyle bağımsız kalmayı sağlamış.Dubrovnik zenginliğini yine Osmanlıya borçlu.

Sağım solum taş ,
Güzellikleri arıyorum
Sobelersen sobele ...
Ey yüreğim , elma desem de çıkma !


DUBROVNİK ... Sahiliyle , tarihiyle...
Eski şehre girince , eski zamanlara dönüvermek.Taştan yaşayan anıtlar , yine izler ve eskilerden gözler ...Etrafımda kilitli kapılar . Renkli , çiçekli pencereler , merdivenli sokaklar geleceğe de meydan okumada , geçmişe de ...
Göz göz dükkanlar , gözlerden sokaklara yayılmış cafeler.
Kilisenin , saat kulesinin çanları birbirine karışınca uçuşan güvercinler. Onlarla uçuşan yüreğim ama yeniden duvarlar arasına konan ...
Ondördüncü yüzyıla götüren eczaneye bakışımla , bugüne eren mesleğim ...Ahşaplar içinde biraz karanlık, şifa verince aydınlanacak sanki.Porselen kaplar, çekmecelerde droglar, tartılar, aletler, kitaplar.Etkıleyici.
Alıp götürdü beni bu deniz kokusu ve taş şehir ; aranızda değilim , akıyorum ve nereye dökülürüm bilinmez ...
Duvarlar ördükleri , karaya da , denize de hükmettikleri yer : Kale şehir . Bir avuç yerde , binlerce görsellik : Dubrovnik ...
Gece...Gündüz gülümsediğim yerleri yeniden görüyorum.Loş ışığa boğulmuş gece. Sokaklarda kaybolmak , herzamanki halim.Bayramlık düşlerimi giyiyorum ve öyle bakıyorum şehre . Biraz taş , biraz ışık , biraz ateş ve sanat ... Göğsümde uyuyacak bu gece bu şehir.
Taş , taşı taşı ; taşına taşına ; taşım taşım ; bugüne ...





Taş , taşı taşı
Taşına taşına
Bugüne er
Güzelliğini gözlere ser ...
Bir düşten mi çalındı ?
Taş sokaklar yoldaştı ,
Yağmurun sessizliğinde .
BUDVA kadar olabilir miydi taş bir şehirde kaybolmak ve ıslanmak ;
yağmurdu belki yağan ,
belki de güzel seyirdi üstümüze akan...
sormayacağım kimbilir diye .




Taş taşı taşı
Taşına taşına
Taş başa
Taşa taşa
Taşım taşım
Taşır taşa
Taşkınca taşar
Taşhan , taş hamam
Taş , yaş , baş , aş...

22 Kasım 2010

BALKAN TÜRKÜSÜ...

Az gittik , uz gittik , dere-tepe ÜSKÜP ettik.
Kale surları arasında gözlediğimiz Üsküp.
Camiler , kiliseler , garda hüznün simgesi an...
Taş köprü altından akan Vardar' ı adımlamak.
Parklar , heykeller , top top çiçekler , hazan ağaçları , renkler
Yollarda yaşanmışlıklar
Yaşlanmış yollar
Kökenler - köyler , savaş - barış , Osmanlı - sınırlar , sırlar...
İzler birbirine benzer .
Orda bir köy var uzakta : OHRİ...
Kapılar araladık , komşuya vardık.
Göl sessiz , göl gri-mavi , göl kiliseli , göl pastırımka' lı
Dik çatılı , davetkar evler arası çarşı
Çarşı deyince Ohri bisse
Evlerde yaşanmışlıklar
İncilerde gözler , gözlerde çocuksu sevinç
İzler birbirine benzer .

.16.11.2010 Makedonya



....

Taş , taşı taşı
Taşına taşına
Bugüne er
Güzelliğini gözlere ser ...


Bir düşten mi çalındı ?
Taş sokaklar yoldaştı ,
Yağmurun sessizliğinde .
BUDVA kadar olabilir miydi taş bir şehirde kaybolmak ve ıslanmak ;
yağmurdu belki yağan ,
belki de güzel seyirdi üstümüze akan...
sormayacağım kimbilir diye .



... ((((aforizma)))

... Taş taşı taşı
... Taşına taşına
... Taş başa
... Taşa taşa
... Taşım taşım
... Taşır taşa
... Taşkınca taşar
... Taşhan , taş hamam
... Taş , yaş , baş , aş...

...


Karadağ sırım boy
sırma kıyı
kıyamadığım deniz
denize özlem
özleme BODVA
yeşilse maviyse aura ...

............................ Karadağ , Budva 17. 11 . 201



Sağım solum taş ,
Güzellikleri arıyorum
Sobelersen sobele ...
Ey yüreğim , elma desem de çıkma !

DUBROVNİK ... Sahiliyle , tarihiyle...Eski şehre girince , eski zamanlara dönüvermek.Taştan yaşayan anıtlar , yine izler ve eskilerden gözler ...
Etrafımda kilitli kapılar . Renkli , çiçekli pencereler , merdivenli sokaklar geleceğe de meydan okumada , geçmişe de ...
Göz göz dükkanlar , gözlerden sokaklara yayılmış cafeler.
Kilisenin , saat kulesinin çanları birbirine karışınca uçuşan güvercinler. Onlarla uçuşan yüreğim ama yeniden duvarlar arasına konan ...
Ondördüncü yüzyıla götüren eczaneye bakışımla , bugüne eren mesleğim ...
Alıp götürdü beni bu deniz kokusu ve taş şehir ; aranızda değilim , akıyorum ve nereye dökülürüm bilinmez ...
Duvarlar ördükleri , karaya da , denize de hükmettikleri yer : Kale şehir . Bir avuç yerde , binlerce görsellik : Dubrovnik ...
Gece...Gündüz gülümsediğim yerleri yeniden görüyorum.Loş ışığa boğulmuş gece. Bayramlık düşlerimi giyiyorum ve öyle bakıyorum şehre . Biraz taş , biraz ışık , biraz ateş ve sanat ... Göğsümde uyuyacak bu gece bu şehir.
Taş , taşı taşı ; taşına taşına ; taşım taşım ; bugüne ...


..........................Hırvatistan, Dubrovnik , 18 . 11 . 2010
.. ..............
.................
.................
.................



.
MOSTAR ,
Mostar köprüsü ,
Mimar Hayruddin ,
456 kalıp dev taş,
Nehir Neretva ,
savaşın bizi köprüden ayıran kısmı yıkımı ,
sulardan çıkarılan taşlar ,
yeniden açılan taş ocağı ,
dünya mirasıydın iyiki :
inşasıyla köprü batıyla doğuyu ayırır hala ,
anlatır mı öyküsünü ,
bulur , birleştirir mi bir gün
yollandığı adresi ?
..........................Bosna Hersek , Mostar , 20 . 11 . 2010



Ölümü ve savaşı gördüm , Sarayevo ' da
Savaş , içi dışı kül kokan
Mermi , bomba , insan izleri
Babaya özlem , anneye sitem Sarayevo
Mezarları gördüm
Çiçekli , çikolatalı , bebekli
Ağır bir konuk oldun yüreğime
Acı , yitim üstüste
İzler bugüne
Sevdikleri Sarayevo ' da sonsuza dek gömülü...
Savaş çıkmaz belki , barışı üzmezsek ?


. . .......................................Sarayevo , 21.11.2010


.....
SARAYBOSNA
Delik deşik
evler , yüreğim
her delik
bir mezar taşı
Özgürlük Heykelinin meşalesi mi
vuran her canı !


.....

TÜNEL
Bomba ve mermi yağmuru
altında bir şehir
azmin , özgürlük , umudun ürünü
bodrumdan bir tünel
dört ayda , sekizyüz metre
havaalanına ulaşan
bugün on - yirmi metresi geçilebilen
evin sahibi yüzü nur teyze
yıkım bir ev , bodrumunda umut
ne yazsam eksik kalacak
güngörmüş bu şehir
günlerde acı görmüş
şerefli .



....

SEVDALİNKA ' lar söylemek ,
kalemimin sevdası kelimeler geçmek istiyor acıyı .
renkli tramvaylar
yaya olma sevinci
meydanda sebil
saat kulesi
camiiler
İsa ' nın kalbi Saraybosna Katedrali
Milyatska ırmağı
bakırcılar , kalaycılar
antikacılar , kilimciler
pastaneler ve kahveler
coşkulu halaylar
akça - pakça dünya güzeli kızlar , delikanlılar
çocukluk sokakları
biber , bürek , baklava , cevapcici ...
.......................Saraybosna , 21.11.2010

10 Kasım 2010

10KASIM...

Bir 10 Kasım daha...Atam , ışıklar içinde yat...

Aydınlık bir yaşamı haketmek senin gibi , hiç kolay değil . Senin verdiğin aydınlığı yaşatmak da öyle . Sahiplenmeli , yarına ilerleterek taşımalıyız. Çünkü :
Unutturmak istiyorlar , öğrenmek isteyenleri kırıyorlar . Unutmayacağım diyenleri de tüketmeye çalışıyorlar . Yeni beyinlere sokmamak , eski beyinlerin belleklerinden kazımak istiyorlar .
Oysa , karanlıklar aydınlığı aşamazlar. Zorluklarla , özveriyle , canla , halkla , düşünceyle , Atamızın liderliği ve öngörüsüyle geldiğimiz bu noktayı bileniz .
Atatürk sevdasına ulaşan , sahipleneniz . Yarına taşıyanız .

Bir 10 Kasım daha ve aydınlığımız için daha çok çalışmalıyız biliyoruz... Atam ışıklar içinde yat...

02 Kasım 2010

Gaziantep, 28-31.10.2010 Buluşma...

Gaziantep, 28-31/10/2010

Kapıldık Anadolu 87-88 rüzgarına
Antepteyiz.
Dostlar merhaba...
Yürekten sesler
Bizim evler
Can yöreler
Arkadaşlar, güzellikler
Nereler nereler...
Antebi geze geze
O' nu döktüm söze
Antepte tarih
Antepte Gazi
Antep eski yerleşi
Antep kültür yolu , izi
Geze geze bu engin denizi
Deniz biz , yürekler uçurtma
Bir özsu işler yaprak uçlarıma
Yeşeririm sizlerle
Yeniden doğmak bu canlarla.
Zeugma ; mozaik mozaik
Bakışında izlerken bizi
Büyü, büyük : Mini mini taşlarla...
Mutfak, hamam, avlu ; hayat
Kale, taş evler, hanlar
Lonca:Bakır, yemeni, sedef, kutnu
Evler; karataş, kıymıh taşı
Üstü kiremit, kırma çatı
Mağarada küpler; pekmez, zeytinyağı
Merdivenler ev dışı
Bu evleri gönlünde taşı....
Fıstık, baklava, menengiç kahvesi
Ve Gaziantep aşı
Ayrılık gözümün yaşı




Urfa, 30.10.2010

Beline dek su içindeki hayalet şehir artık Halfeti.Tekneyle gitmek, güzel görselliğe rağmen, üzüntüden bitmek.Halfeti, camisiz minare.Öylece bakıyoruz boş evlere.Yemyeşil yaşamı veren su, bir taraftan geri almış.Artık kader olmamalı bu ikilem.

...

Hani alevlendikçe ateş, kımıldar ya odunlar,
öyle kıpır kıpır balıklar, dışardaki insanlar kadar.
Odunlar ve ateş kıyamamış ya Hz. İbrahim’e:
O günden bu yana balık ve su olmuşlar Urfa’da.
Bizler de, iyilikte su gibi sonsuz akalım,
öfkede kıvılcım gibi çabuk sönelim,
sevgide balık olalım kıpır kıpır hiç dinlenmeden.
Bu peygamberler diyarına inat.
Gecelerden bir gecede sıra.Sıra sıra dizildik sıra gecesine.Gökte ay, saz oldu söylenceler, söz oldu beğenimiz, türküler, halaylar.Omuz omuza,diz dize ,söz söze, ama en önemlisi biz bize…
Urfa, 30.10.2010
Beline dek su içindeki hayalet şehir artık Halfeti . Tekneyle gitmek , güzel görselliğe rağmen , üzüntüden bitmek . Halfeti , camisiz minare . Öylece bakıyoruz boş evlere . Yemyeşil yaşamı veren su , bir taraftan geri almış . Artık kader olmamalı bu ikilem .
Ve Balıklı Göl;
Hani alevlendikçe ateş , kımıldar ya odunlar ,
öyle kıpır kıpır balıklar , dışardaki insanlar kadar .
Odunlar ve ateş kıyamamış ya Hz. İbrahim ’e :
O günden bu yana balık ve su olmuşlar Urfa ’ da .
Bizler de , iyilikte su gibi sonsuz akalım ,
öfkede kıvılcım gibi çabuk sönelim ,
sevgide balık olalım kıpır kıpır hiç dinlenmeden .
Bu peygamberler diyarına inat .
Gecelerden bir gecede sıra . Sıra sıra dizildik sıra gecesine .Gökte ay , saz oldu söylenceler , söz oldu beğenimiz , türküler , halaylar . Omuz omuza , diz dize , söz söze , ama en önemlisi biz bize …