14 Haziran 2007

Gap güncem...

...

O'na "GÜNseninleAYDINlandı" diye mesaj yazmak
geçti içimden. Bıraktım, sadece içimden geçti yine.
Nasıl yazardım? Yine de o'ndan,bu içimi ısıtan duygudan;
içimde yaşattığım özlemden,
özlemin biçimlendirdiği düşlerden memnundum...

Kendimden, kentimden yola çıkıp; başka insanlara,
kentlere ulaşmak.Yada tam tersine...Otobüsün kımıltısı ,
kulağımda bir müzik, düşlerin kapadığı gözlerim
ve uyandığımda Urfa’daydım.

Hani alevlendikçe ateş, kımıldar ya odunlar,
öyle kıpır kıpır balıklar, dışardaki insanlar kadar.
Odunlar ve ateş kıyamamış ya Hz. İbrahim’e:
O günden bu yana balık ve su olmuşlar Urfa’da.
Bizler de, iyilikte su gibi sonsuz akalım,
öfkede kıvılcım gibi çabuk sönelim,
sevgide balık olalım kıpır kıpır hiç dinlenmeden.
Bu peygamberler diyarına inat.
Ve Antep: Saz oldu söylenceler, söz oldu beğenimiz,
düş oldu Zeugma...Diye sızlanırken Harran Ovası
açıldı gözlerime.Harran uçsuz bucaksuz bir yeşil deniz;
gökyüzünü kucaklayan.Çocuklar boy vermiş ekinlerden
önce Harran’da.Ve yine onlar yetişiyor otobüsümüze
havalanan kuşlardan önce.

Çiçek çiçek çocuklar:Rengarenk gözlerinde uzaklarda
bir düşü büyütüyorlar.Elime uzanmak istiyor,
Sorularıma sıcaklık arıyorlar.Yarışıyorlar birbirleriyle,
bizleri paylaşmak için.Başka bir dünyadan gelmişiz gibi.
Başka bir dünyadan mı geldik yoksa?
Harran’da ekinlerden önce boy veriyor çocuklar.
Bu kadar çok olmamalılar oysa.Elleri büyümüş önce
Kızların, anne olmuş.Gözleri yeşil mi yeşil Harran’a inat;
mavi mi mavi gökyüzüyle birleşmiş.

Ayakları çıplak kırmızı toprakta.Ben üşürken onları
öyle görünce, sordum üşümüyorlar mı diye, o da bana sordu,
neden üşüdüğümü! Dünyanın bütün çocukları buluşup
yüzünde güldüler bir an; kayıtsız, kaygısız.
Karar verdim o an: “Büyüyünce çocuk olucam ben de!”
Üşümüyor Harran’da çocuklar, bir an yorulmuyor
otobüslere koşmaktan, bıkmıyor anlatmaktan küçük
Rehberler.Ellerimi çiçek dolduruyorlar,
ne güzel dedim diye birine.

Diliyorum sevgi tohumu atsınlar,
bu çocuklar bu topraklara....
Yine gece ve düşümdesin..
hangi rüzgara binip gittin şehrimden
gözlerimi görmüyor musun
sözcüklerimi bekleme derken
sınıyor musun deneme gücümü...

Bir gün daha ve Mardin:
Gece gerdanlık, gündüz mezarlık dediler Mardin’e.
İlki doğru ya ikinci yargı?Taş sanat olmuş dün,
bugünse tarih.Motifse motif, çiçekse çiçek, hiç yıpranmadan.
Mekan olmuş dünde ve bugünde insanı kucaklayan.
Taşlarca bir şehir, bir güzellik, bir anıt.
Kilise ise kilise, cami ise cami.Biz de taşa ve gümüşe
mi işlesek hoşgörümüzü, Süryani ustalar gibi?
Yağmur çiseliyor...Suya dönüyor gökler, içim, gözlerim...

Hasankeyf, keyif ile Dicle’yi seyrediyor.Mağara evleriyle
labirent gibi.Neler yaşanmış bugüne kadar?
Tatvan’da karlar örttü tüm düşüncelerimi bembeyaz.
Sonra bir mavilik açıldı düşlerime ve gözlerime yayıldı:
Van Gölü.Almadı gözlerim hepsini.Akdamar Adası’na
tekne keyfi ile geçerken, aynı günde güneş, yağmur, kar
diye düşündüm.Doğayla yarışmak olanaksız.Akdamar’da:
Adem ve Havva, karlı Süphan’ı gözlüyorlar,
kilisenin kabartmalarından.Bir tansık gerçekleşseydi de,
bizi o günlere götürse yada Adem ile Havva’yı
bugünlere getirseydi!
Yine bir deniz çağırıyor beni sana gelmeye...
Söze dökmeliyim yüreğimin çarpıntısını,
kül rengi bir kedere batmamak için...
Ve Nemrut’a hazırlamalıyım kendimi...
Bu gece düşümden Nemrut uyandırdı beni.
Uyuyan kimdi zaten sazın, sözün güzelliğinden?
Ayaklar yorgun, yürekler çarpıntılı tırmanırken zirveye,
tümülüsün taşları oya oya dökülmüşler patikaya.
Burada güneş olanca güzelliğiyle tarihe doğdu.
Çevrede yürüdükçe karın hışırtısı, gözleri alan beyazlığı.
Heylkeller bizden ulu.Hangi bilim, hangi teknik ile kesmişler
dağı, bu heykelleri nasıl işlemişler, bu tümülüsü nasıl yığmışlar?
Yine aynı duygu: Bu insanlara kim yardım etti o yıllarda?
Kalbim Nemrut’ta kaldı!!

Fırat’a ve Dicle’ye karışmış tüm sırlar,
öyküler delice akıyor.Ben de düşüncelerimi bıraktım bu karşı
konulmaz akışa. Kendimden, kentimden yola çıkıp;
başka insanlara, kentlere ulaşmak; yada tam tersi...
Memleketimi; önce görerek,
sonra düşümde ve güncemde yazararak...
“Bu memleket bizim!”Çoğalalım, zenginleşelim,
öfkelenelim, sarsılalım, aydınlanalım gördüklerimizle.
Bu memleket bizim!
Nisan 2003

alfabe..




...

beş harfli alfabedir sevgi,
keşke yirmidokuz harfli olsaydı...
(ahmet çuhacı )