Datça, derin, yeşil, mavi güzellik, Ege ile Akdeniz‘in
tam da birleştiği bir noktada.Dile kolay, 253 km lik sahil şeridi ve elliiki
tane koy.
Datça, eski Datça derken güzelliklere doyamayıp, ilerliyoruz. Bu kez güzel koylarında gezeceğiz, Marmaris’ten kalkıp geldik.
Datça, eski Datça derken güzelliklere doyamayıp, ilerliyoruz. Bu kez güzel koylarında gezeceğiz, Marmaris’ten kalkıp geldik.
Eski Datça’da çiçek kokulu sokaklar,
yel değirmenleri ve güzel liman, gecesi ayrı seyirlik.
Ve
doyamadığımız manzaralar, bolca yeşil ve bir o kadar maviden, tabiî ki huzurlu
sessizlikte ilerliyoruz. Sessiz, sakin ve huzurlu bir tatil arayanlar için
kesinlikle tavsiye edebileceğimiz bir yer Karaincir Koyu. Güzelliği, denizi ve
doğası ile Bodrum’un gizli cenneti desek abartmış olmayız. Deniz
tabanı ve sahili incecik altın sarısı bir kumsal.Karaincir’den ver elini
biraz daha rüzgarlı bir kesim Adaburnu.Sonra;
Datça’nın en güzel
koylarından biri olan Ovabükü.Burası da doğal güzelliğini koruyan turistik
merkezlerden biri. Ovabükü’ne gelmek için Datça’dan 20 km
lik bir yolu aşmak gerekiyor. Eşsiz manzaralar eşliğinde , bir dere gibi
kıvrılarak devam eden bir yol. Reşadiye kavşağından Knidos yoluna
saptığınızda birkaç kilometre sonra Karaköy kavşağı gelecek, burada tabelalar
da bulunuyor, sola saparak yolunuza devam edeceksiniz. Mesudiye
köyüne geldikten sonra da, yol, kıyıya doğru çatallaşır, sol taraf Hayıtbükü
koyuna gider, buraya sapmayıp ana yoldan biraz daha devam ederseniz sola sapan
yoldan Ovabükü sahiline iniyorsunuz. Hayıtbükü’nden de Ovabükü’ne gidebilirsiniz,
1 km lik bir mesafe var. Biz Ovabükünden, Hayıtbüküne yürümeyi
tercih ettik. upuzun bir sahil, sahilin bir kısmı kum, bazı kısımlar çakıllı.
Ovabükü’nün, arka tarafları zeytin, badem, sebze bahçeleri ile bereketli
toprakları olan arazilerden oluşuyor. 1 km ileride Hayıtbükü koyu,
biraz daha ileride Kurubük koyu var.Özellikle Kurubük benim favorim
oldu.Akvaryum gibi ve tesis yok, kalabalık da yok.Bundandır bu kadar sevişim.Sonrasında
rotamızda Palamutbükü var.Ovabüküne çok yakın, Datça merkeze ise 25 km mesafede , Datça Yarımadasının Akdenize bakan
kısmında, benim üç güzeller dediğim ( Hayıtbükü , Ovabükü , Palamutbükü )
koyların sonuncusu , maviyle yeşilin kucaklaştığı bir turistik merkez. Büyük
bir kısmı Yaka Köyü muhtarlığına bağlı , liman kısmı da Cumalı köyü sınırları
içinde.
Palamutbükü Datça’nın en büyük koylarından, dolayısıyle uzun bir sahili var, sahili bazı kısımlarda kum, bazı kısımlarda yassı çakıllı. Palamutbükü’ne glenler bu denizi unutamazlar. Palamutbükü uzun bir sahil şeridine sahip, bu yol üzerinde lokantalar , çay bahçeleri , barlar bulunmakta. Hepsinin önünden denize girebiliyorsunuz. Kıyı boyunca bu işletmelerin masaları, şezlongları sıralanmakta.Ilgın ağaçlarının gölgelerini de unutmamalı. Palamutbükü limanı korunaklı bir liman, yaz ve kış birçok gezi teknesi, yatlar, kotralar bu limana uğruyor.
Mesudiye Köyü’ne de uğradık.Bu köy az önceki koyların ana köyü.Köyün dar sokaklarında gezerken samimi yöre halkıyla sohbet edebilir, çarşıda gezebilir ve alışveriş yapabilirsiniz.
Yine sadece deniz, güneş, yemek olamaz rotamız dedik ve Knidos Antik Kenti’ne geldik.
Tekir Burnu olarak adlandırılan yarımadanın ucunda yer alan Knidos Antik Kenti ise Datça’ya yolu düşenlerin görmesi gereken önemli antik kentlerden biri. Knidos Datça ya 33 km uzaklıkta yer alıyor. Kıvrıla kıvrıla giden uzun ama seyirlik bir yolu var.
Yüzyıllarca önceye dayanan varlığı, bizi 2018 yılından alıp, M.Ö 2000’li yıllara götürdü. Çok severim kentlerin eski hallerini düşlemeyi ve bugüne kalanları tamamlamayı.
Palamutbükü Datça’nın en büyük koylarından, dolayısıyle uzun bir sahili var, sahili bazı kısımlarda kum, bazı kısımlarda yassı çakıllı. Palamutbükü’ne glenler bu denizi unutamazlar. Palamutbükü uzun bir sahil şeridine sahip, bu yol üzerinde lokantalar , çay bahçeleri , barlar bulunmakta. Hepsinin önünden denize girebiliyorsunuz. Kıyı boyunca bu işletmelerin masaları, şezlongları sıralanmakta.Ilgın ağaçlarının gölgelerini de unutmamalı. Palamutbükü limanı korunaklı bir liman, yaz ve kış birçok gezi teknesi, yatlar, kotralar bu limana uğruyor.
Mesudiye Köyü’ne de uğradık.Bu köy az önceki koyların ana köyü.Köyün dar sokaklarında gezerken samimi yöre halkıyla sohbet edebilir, çarşıda gezebilir ve alışveriş yapabilirsiniz.
Yine sadece deniz, güneş, yemek olamaz rotamız dedik ve Knidos Antik Kenti’ne geldik.
Tekir Burnu olarak adlandırılan yarımadanın ucunda yer alan Knidos Antik Kenti ise Datça’ya yolu düşenlerin görmesi gereken önemli antik kentlerden biri. Knidos Datça ya 33 km uzaklıkta yer alıyor. Kıvrıla kıvrıla giden uzun ama seyirlik bir yolu var.
Yüzyıllarca önceye dayanan varlığı, bizi 2018 yılından alıp, M.Ö 2000’li yıllara götürdü. Çok severim kentlerin eski hallerini düşlemeyi ve bugüne kalanları tamamlamayı.
Knidos,
geçmişi milattan önce 2000 yılına kadar uzanan, korunaklı limanları yani geçiş
yolu üzerinde oluşuyla önemli bir liman kentiymiş. Dar bir boğazla birbirine
bağlanan iki liman şeklinde, ana karaya yakın bir ada üzerine kurulu kent harika
bir manzara da vaat ediyor. Yukardan limanı böyle görkemli görmek nefes kesici.
Dor’lar, Knidos antik kentini hem ticari hem de kültürel açıdan devrin en önemli liman şehri yapmışlar.Şehir bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kent olmuş. Eudoksus’un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati ise antik kentteki yerini halen koruyor. Knidos, döneminde şarap ihraç eden önemli bir ticaret merkezi. Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e ve Atina’ya kadar Knidos şarabı gitmiş. Ticaretten çok iyi paralar kazanan Knidoslular bu çok zor coğrafyada iki tiyatro, sayısız tapınak ve büyük bir agora kurmuşlar. Girişte görünen onbin kişilik tiyatronun dışında, kentin yukarı bölümünde yirmibin kişilik diğer bir tiyatro var. Bu iki tiyatronun dışında dörtbinbeşyüz kişilik bir konser salonu (Odeon), şehrin siyasi merkezi olan Akropol, mezar odaları (Nekropol) ve ünlü Aslanlı Anıt’ın temelleri günümüzde yıkıntı halinde. Turistler, Afrodit heykelini görmek için Knidos’a geliyormuş. Heykel bugüne kadar bulunamamış ama kaidesi yerinde duruyor.
Knidos Krallığı’nın simgelerinden olan Knidos Aslanı ise yurdunda değil, İngilterede. Deniz savaşını kazanan Knidoslular, zaferin anısına bu Knidos Aslanı’nı yaptırmış ve heykel, şehrin 1.5 km doğusundaki açıktan geçen bütün gemilerin görebileceği tepeye dikilmiş.Acaba İngiltere’ye götürülmeseydi biz koruyabilecekmiydik diye düşünüyorum elimde olmadan.Çünkü restorasyon devam ediyor ama girişte o güzelim basamaklara yapılan eklemeler çok kötü olmuş.
Knidos Antik Kenti, tanımlanabilen ilk medeniyet olan Karyalılar’a ait.Zaman içinde önce Lidya, sonrasında Pers egemenliğine giren Knidos, tarihi boyunca Atinalılardan Mısırlılara pek çok kez el değiştirmiş. 1282’de Menteşoğlu beyliğine ve 1413’te de Osmanlı hakimiyetine girmiş.
Günümüzde uzun bir gezi parkuru sunan kentte, Yuvarlak Tapınak, Dionysos Stoası ve Tapınağı, Apollon Tapınağı, Bolukrates Çeşmesi ve ziyaretçileri ilk karşılayan yaklaşık beş bin kapasiteli küçük tiyatrosu başlıca kalıntılar.Bize ayrılan yolda yürüyerek, bizi yönlendiren ve nerede olduğumuzu anlatan levhalarla turumuzu tamamlıyoruz.
Haziran 2018
Ovabükü Savana Butik Otel
Karaincir, Kalina Otel
Adaburnu, Adaburnu Gölmar Otel
Dor’lar, Knidos antik kentini hem ticari hem de kültürel açıdan devrin en önemli liman şehri yapmışlar.Şehir bilim, mimarlık ve sanatta da oldukça ileri bir kent olmuş. Eudoksus’un geliştirdiği ve dönemin büyük buluşu olan güneş saati ise antik kentteki yerini halen koruyor. Knidos, döneminde şarap ihraç eden önemli bir ticaret merkezi. Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e ve Atina’ya kadar Knidos şarabı gitmiş. Ticaretten çok iyi paralar kazanan Knidoslular bu çok zor coğrafyada iki tiyatro, sayısız tapınak ve büyük bir agora kurmuşlar. Girişte görünen onbin kişilik tiyatronun dışında, kentin yukarı bölümünde yirmibin kişilik diğer bir tiyatro var. Bu iki tiyatronun dışında dörtbinbeşyüz kişilik bir konser salonu (Odeon), şehrin siyasi merkezi olan Akropol, mezar odaları (Nekropol) ve ünlü Aslanlı Anıt’ın temelleri günümüzde yıkıntı halinde. Turistler, Afrodit heykelini görmek için Knidos’a geliyormuş. Heykel bugüne kadar bulunamamış ama kaidesi yerinde duruyor.
Knidos Krallığı’nın simgelerinden olan Knidos Aslanı ise yurdunda değil, İngilterede. Deniz savaşını kazanan Knidoslular, zaferin anısına bu Knidos Aslanı’nı yaptırmış ve heykel, şehrin 1.5 km doğusundaki açıktan geçen bütün gemilerin görebileceği tepeye dikilmiş.Acaba İngiltere’ye götürülmeseydi biz koruyabilecekmiydik diye düşünüyorum elimde olmadan.Çünkü restorasyon devam ediyor ama girişte o güzelim basamaklara yapılan eklemeler çok kötü olmuş.
Knidos Antik Kenti, tanımlanabilen ilk medeniyet olan Karyalılar’a ait.Zaman içinde önce Lidya, sonrasında Pers egemenliğine giren Knidos, tarihi boyunca Atinalılardan Mısırlılara pek çok kez el değiştirmiş. 1282’de Menteşoğlu beyliğine ve 1413’te de Osmanlı hakimiyetine girmiş.
Günümüzde uzun bir gezi parkuru sunan kentte, Yuvarlak Tapınak, Dionysos Stoası ve Tapınağı, Apollon Tapınağı, Bolukrates Çeşmesi ve ziyaretçileri ilk karşılayan yaklaşık beş bin kapasiteli küçük tiyatrosu başlıca kalıntılar.Bize ayrılan yolda yürüyerek, bizi yönlendiren ve nerede olduğumuzu anlatan levhalarla turumuzu tamamlıyoruz.
Haziran 2018
Ovabükü Savana Butik Otel
Karaincir, Kalina Otel
Adaburnu, Adaburnu Gölmar Otel