26 Mayıs 2025

ITALYA VE GÜNEY FRANSA 14-25.05.2025

Seyahat etmek bir kez kanına karıştı mı asla bir daha çıkmaz.” mi demisti biri?
 Bir soru daha; nefes almak mı yaşamak , nefesinin kesildiği anları tatmak mi? Tabiki de nefesimin kesildiği anları tatmak :))

 14_25 Mayıs2025 Otobüs ile İtalya&Güney Fransa Turu,, Gezenti Tur

 1.gün yol...1116km, 24 sa sürecek, Karsıyaka' dan otobuse alıyorlar bizi, yol uzun...

 2.gün , Yunanistan dayız; ,Kavala da Annastasia da kahvaltı molası ve bademli kurabiyelerin tadına bakmaca sonra ,Selanik: Aristo meydanı,( Aristo Tarsus'luymus) Beyaz kule,kordon,Döner Kule,Aya Dimitris Katedrali,Büyük İskender heykeli ve Atamızın evi gezi noktalarımız, Atamızın evi tadilatta olunca daha önce bir kaç kez geldiğimizden, rehberden rica ettik, şehrin kuzeyinde otobusten inip, bu kez de buraları kesfettik ve kendimize bir ızgara ziyafeti çektik. hem de sadece 10$ a.Meydanda buluşup To Dixtu da taverna yemeği sonrası, 5saatte İgomenitsa limanına geldik. İgnomenista dan Bari ye Grimaldi feribotu ile geçeceğiz; oda aldık, fırtınalı; sallansak da çok yorulduğumuzdan uyuduk. 


3.gün,Bari den Roma ya otobusumuz ile hareket 430km . Saatler burada Tr den 1 sa. geride.
NAPOLİ'ye geliyoruz: Vezüv yanardağı eteklerindeki Napoli çok kalabalık , İtalya'nın 3.buyuk sehri.Crusslerin biri devasa 6400 kişilik Kuzeydekiler Napoliyi sevmezmiş,çunku herşeyi devletten beklerlermiş. Piazza del Plebiscito, Özgürlük meydanı,Dört bir etrafı mimari eserlerle kuşatılmış bir meydan,bizi tarihin sahnelerinde uzun bir yolculuğa sürüklüyor İspanyol caddesinde küçük renkli pizzacilar ile de günümüze çağırıyor. Şehrin en yüksek noktasında, bir tepe üzerinde inşa edilmiş; Orta çağ döneminden kalan kalesi var. Ve deniz ürünlü pasta&pizza sonrası yola çıkıyoruz. Romadayız, otelimiz çok güzel, 2gece buradayız: H10 Roma Citta otel *4.gun Roma; çok yerde, Dişi bir kurt heykeli ve kurtun beslediği 2 çocuk görüyoruz. Bu çocuklar Romulus ve Remus. Efsaneye göre, Nimutor’un kızı Rea Silvia’nın iktidara geçebilecek 2 çocuğu olan bu meşhur zatlar, Amulius tarafından Roma’nın içinden geçen Tiber nehrine , anneleri ise hapse atılır ve bu 2 çocuk meşhur kurt tarafından büyütülüp, beslenir. Sonrasında Romulus ve Remus intikam almak için geri dönerler ve Roma’nın hükümdarları olurlar. Savaşlar ve kavimler göçü derken, Roma 395 yılında ikiye ayrılmış. Önce 476 yılında Batı Roma, 1453 yılında Doğu Roma, ki o da 16. yüzyıldan sonra Bizans olarak bilinir olmuş, yıkılmış. 1861’de İtalya Krallığı kurulduktan sonra Roma, İtalya’nın başkenti olmuş ve 1946 yılında ise Cumhuriyet ilan edilmiş. Bizden tam 23 sene sonra o meşhur İtalya’da Cumhuriyet ilan ediliyor.Canım Atam. İlk duragimiz Vatikan ve San Pietro Katedrali 136 m lik kulesiyle, görkemli, hac şekilli bir yapı ,apsisin iki yanında şapeller tam ortasında görkemli bir sunak var. Michelengelo heykelleri ve tablolariyla bu yapıyı unutulmaz ve görkemli kilmiş. Vatikandan çıkıp Melekler Koprusu ve Katedralini izliyoruz..Melekler Kalesine Cem Sultan hapsedilmiş. Yolda Churc of Seint Augustio'ya giriyoruz. Piazzo del Popollo.: Ortada Mısır dan obelisk ve çevresi harika binalar, 2 simetrik kubbeli yapi bunlar: ikiz kiliseler Santa Maria in Monte Santo Kilisesi ve Santa Maria dei Miracoli Kilisesi . Bu iki kilise de Roma'nın en güzel kiliseleri arasında... _Pantheon; Bütün Tanrıların Tapınağı” anlamına gelen Pantheon, İmparator Hadrian tarafından, M.S yaklaşık olarak 2. yüzyılda bir pagan tapınağı olarak inşa edilmiş.Gunumuze kalmış tüm Roma yapıları içinde dünyanın en iyi korunmuş olanı. Hatta Roma’dan günümüze kalmış en eski beton kubbeli bina. Hemen önünde, Barok dönemin en usta mimarlarından olan, Gian Lorenzo Bernini tarafından yapılan, ortasında Roma döneminden kalma bir obeliskin bulunduğu Dört Nehir Çeşmesi dünyanın dört büyük ırmağı olan Nil, Rio de la Plata, Ganj ve Tuna’dan ilham alarak tasarladığı bir çeşme. Meydan barok tarzının baş yapıtı olarak kabul edilmiştir. Venedik Meydanı ve Vittariano zafer anıtı veya Vittorio Emanuele II Anıtı, Meydanda, binanın hemen onunda bulunan anıt, neoklasik mimari özelliklerin görülebileceği, 135 metre genişliğe ve 70 m yüksekliğe sahip meydan adını Venedik elciliginden almiş. Anıtta bulunan 2 çeşme, Adriyatik kıyısındaki San Marco Aslanını ve Tiren Denizi kıyılarını temsil ediyor. Roma tarihini tamamen kapattığı, hem de Roma’nın tipik taşı travertenden değil de beyaz Brescia mermerinden yapıldığından bu anıtı Romalılar pek sevmezmiş. Anıt Roma Forum alanının tam merkezinde. Gerçekten burayı gezince, kalintilari bölüyor, ama gezerken oldukça etkileyici bir yapı. Anıt binanın, Bergama’dan Berlin’e götürülen Zeus Altarı’ndan esinlenerek yapıldığı söyleniyor. Kabartmalarda savaşlar anlatılıyor. “Mahşerin 4 atlısı” denilen heykeller binanın iki tarafında üst bölümlerde yer alıyor. İspanyol merdivenleri: Merdivenleri'nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinita dei Monti Kilisesi'ne meydandan ulaşım sağlamaktır. Merdivenlerin alt kısmında bulunan meydanda İspanya Elçiliği oldugundan zamanla İspanyol Meydanı adıyla anılmaya başlamış. 135basamak önünde Fontana della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi) Barok tarzında yapılmış bir tatlı su çeşmesi. Roma suyu tazyiki cesmeden fışkırmaya yaterli olmayınca, ortasından akıtmışlar. Aşk çeşmesi(Fontana di Trevi) : Çeşmenin isminin hikayesi, İtalyanca’da 3 Yol anlamına gelen Tre, Vie kelimelerinin birleşimi ile oluştuğu üzerinedir. Bir diğer rivayete göre ise ismini Roma İmparatorluğu zamanında askerlere su kaynağı göstermiş olan bakire Trivia’dan almış .Çok kalabalık ;çeşmenin önüne sıralar halinde giden şeritler çekilmiş, ya bunlardan yürüyecek yada bunların dışından izleyip fotograflayacaksiniz. Rivayet doğru çıktı, çesmeye zamaninda bir bozukluk atmıştım ve tekrar gelebildim:)Klasik ve Barok mimarisinin karışımı olarak karşımıza çıkan çeşme, iki deniz tanrısının arasında bir deniz kabuğu üzerinde duran tanrı heykelinden meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra çeşmede farklı kabartma ve motifler de var . Trajan Formu'nu geziyoruz.Buyukce bır alana yayılmış, kırmızı kıremıt gıbı taslardan olusan yapılar, çalısmalar suruyor gibi görünüyor, yukardan izliyoruz. burası Roma nın son imparatorluk meydanı. Kolezyum ya da Flavianus Amfitiyatrosu , en sevdiklerimden biri daha; burası İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan dünyanın en büyük amfitiyatrosu. Roma İmparatorluğu yıkılana kadar halk eğlenceleri, oyun ve savaşların yapıldığı bir amfitiyatro olarak kullanıldığı bilinir.Maddelerle yazayım;
 *Kolezyum yapılmadan önce yapı alanında bir gölün mevcut olduğu söylenir. Yapının inşası için gölün kurutulduğu ve ardından Kolezyum’un imar edildiği bilinir. 
*Kolezyum’un 100 gün 100 gece süren büyük bir şölenle açıldığı tarihi kaynaklarda yer alır. *Kolezyum yapıldığı tarihe göre önemli bir mühendislik başarısı olarak görülür. Tahmini olarak yapının inşasında 60.000 ile 100.000 arasında işçinin çalıştığı belirtilir. 
*Karmaşık planlı ve devasa bir yapı olmasına rağmen Kolezyum, inşa edildiği dönemin yapım tekniklerine göre oldukça kısa sürede tamamlanır.
 *Toplamda 50.000_80000 seyirci ağırlama kapasitesine sahip Kolezyum simetrik planı, kemerli ve dairesel kat silmeleri, taş ve mermer bezemeleri ile döneminin en ihtişamlı yapıları arasında yer alır. *Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra yağmalandığı için önemli ölçüde hasar gördü. *Günümüzde yapının 3’te 1 yıkılmış olmasına rağmen hala dünyanın en nadide yapı örneklerinden biri olarak kabul edilir. 
*Kolezyum adı ise yapıya sonradan verilen bir isimdir. Yapıya bu isim Kolezyum'un hemen yanında bulunan, Roma Kralı Neon’un bronz heykeli sebebiyle verilmiştir. 
*Döneminin en yüksek yapılarından biri olarak kabul edilen Kolezyum, 184 metre uzunluğunda ve 156 metre genişliğindedir. Yapı yüksekliği ise 48,5 metredir. 
*Görkemli yapının altında, yer altı tünellerinin bulunduğu da Kolezyum hakkındaki önemli iddialardandır.
 *Binanın tüm cepheleriyle birlikte toplam yüzölçümünün 6 dönüm olduğu bilinir.
 *Yapının inşasında traverten taşının kullanıldığı ve malzemenin Kolezyum’a 32 km uzaklıktaki taş ocaklarından çıkarılıp getirildiği tahmin edilir. Yapıda toplamda 100 bin metreküp taş kullanıldığı kaynaklarda yer alır. 
*Kolezyum, Hypogeum olarak bilinen bir alana inşa edilmiştir. 
*Kolezyum’a giriş için 80 farklı kapı kullanılabilir. Günümüzdeki stad etkinliklerinin aksine Roma Dönemi’nde Kolezyum’da düzenlenen eğlencelerin ücretsiz olarak düzenlendiği bilinir. 
*Antik Roma döneminde Kolezyum’da gerçekleştirilen eğlencelerin iptal edilmemesi için çok güneşli veya yağmurlu günlerde yapının çatısı velarium adı verilen bir örtü kapatılmıştır. 
*Kolezyum’da gerçekleştirilen son gladyatör savaşları 435 yılında gerçekleştirilmiştir. 
*Yapı, farklı tarihi dönemlerde 4 deprem ve 3 yangın görmesine rağmen günümüze ulaşmıştır.
 Circus Maximus (hipodrom):Colleseum'dan yürüyünce gördüğümüz Circus Maximus, Roma'da antik bir hipodrom ve kitlesel eğlenceler için toplanma yeriymiş . Roma'da, Aventine ve Palatine tepeleri arasındaki vadiye inşa edilmiş olan yapının bulunduğu alandan başlangıçta Roma'nın Etrüsk'lü kralları tarafından halk oyunları ve eğlenceler için faydalanılmış. Yürüdükçe neler keşfettik, top. 15km yurumusuz. Otelimiz, Monte Martini semtindeydi,circus maxımusa cok yakın: Sabah kahvaltısı muhteşemdi, tatlıya doyduk. Sufleler( aklınıza sadece çikolata gelmesin, sütlü tereyağlı içinden akışkan krema çıkan her tatlı,tuzlu sufle), ekler, turta, cruasan... Çarşıda da bu ürünlerle dolu yerler var, tabii tiramisu ve gellato yani dondurma, hepsi önce görsel bı şölen,sunumlar harika.

 5.gün:Floransa ya hareket 275km 3.5sa Toscana bölgesindeyiz Önce Siena turu :Camollia kapısından şehre yürüyerek giriyoruz . Palio caddesi eğimli. Siena surlarla çevrili bir düklük.1215 yılı Etrusklerden kalma tarihi blok blok taş sokaklar, küçücük şık dükkanlar.Duomo Katedrali gotik tarzıyla göz kamaştırıyor yanında çan kulesi, dar güzel evli sokaklardan geçerek vaftizhane;. Beyaz/ siyah kare yapı .Buradan meydana iiniyoruz.Saat kulesi muhteşem.Kırmızı bir yapıyla ,evler de kırmızı kiremit ve yeşil ahşap pancurlu. 1sa yoldan sonra Floransadayiz. Michalengelo Tepesinden, tüm şehri, manzarasını izliyoruz. Floransa, (Leonardo, Boticelli(Venüs'ün doğuşu) Michelangelo, Macchiaveli, Donatelo ve Dante gibi önemli bilim insanlarına ve sanatçılarına ev sahipliği yapmış oldukça önemli bir şehir. Ve Floransa deyince ronesansin doğuşu (15_16.yy. )akla gelir Medici ve Uffici ailelerinin sanata, sanatçıya; dolayısıyla ronesansa katkısı buyuk... Arno nehri ve Ponte Vecchio köprüsü (fotoğraf için güzel) Burası Dünyanın 4 carsili köprüsünden biri(2. Bursa da İrgandi 3_Venedik(Ponte di rialto) 4.Bulgaristan) köprüde sağlı sollu dükkanlar dizili.Aslında köprü, Uffici ailesinin saraylarına kimseye görünmeden gitmelerini sağlayan bir gecitmis. Ufizzi galerisi: ufizzi İtalyanca da ofis kelimesinin çoğulu,burası 1500 lerde Medici ailesince ofis olarak yaptırılmış,sonra müzeye,sanat galerisine dönüşmüş . Dış duvarında dönemin ünlü sanatçıları, müzisyenleri, mimarlarının büyük heykelleri var . Mazzini Ailesi’nin şehirdeki ilk sarayı olan Vecchio, yıkılan Uberti Ghibelline kulelerinin kalıntıları üzerine yapılmış. Zamanında grandükleri yönetmek için bir merkez haline de gelen saray, Mazzini Ailesi’nin ikametgahını yeni saraya taşımalarının ardından “Eski Saray” anlamına gelen bu ismi almış. Sarayın tam giriş noktasında da Michelangelo’nun Davut Heykeli’nin bir kopyası yer alıyor. Aslı , Galleria dell’Accademia’da.. Floransa politik tarihi açısından da ayrı bir öneme sahip olan bu saray, şu anda bir müze. Santa Maria del fiore katedrali(Duomo):Burada Giotto(inşa eden kişinin ismi) nün çan kulesi,414basamakla cikiliyormuş..Santa Maria del Fiore, hem şehrin sembolü hem de Floransa’nın gerçek bir Rönesans şehri olduğunun en büyük kanıtı. 5 farklı bölümden oluşan bu katedral bir kompleks. San Giovanni Battista vaftizhanesi: Katedralin önünde sekizgen bir yapı .. Signoria sarayi ve meydani(Piazza della Signoria Vecchio Sarayı’nın da bulunduğu meydan Floransa’nın en önemli meydanı. İsmini Signoria olarak bilinen şehir konseyi döneminden alıyor. Herkül heykeli ve Davut (yada Apollon) heykeli de Michelengelo' nun. Michelangelo’nun Profili: Herkül ve Cacus heykelinin arka tarafında, Palazzo Vecchio’nun cephesine oyulmuş bu erkek profilinin, sanat tarihçileri Michalengelo’ya ait olduğunu öne sürüyorlar. Neptün çeşmesi ; Meydanın tam merkezinde bulunan çeşme, 1500’lerde bir su kemerinin açılışını kutlamak üzere, Bartolomeo Ammannati tarafından yapılmış. İlk yapıldığında hiç beğenilmemiş. Çeşmede dört tane at, deniz tanrısı Neptün’ü (Poseidon' u)çekiyor ve etraflarında da deniz kızları ve erkek deniz tanrıları bulunuyor.Karşıaki köprüden Ponte Veccihi köprüsunün güzel fotolari cekilebiliyor. Burada Ares' in de bronz heykeli var . Geceleme Monte Catini Terme'de, otelimiz Grand Hotel Tamerici , nasıl güzel bir oda,adeta 1+1, antika ahşap sifoniyer,çalışma masası ve dolaplar, mobilyalar,yatak örtüsü halılar ve perdeler turkuaz,sarı yaldız desenli ottomon ve takım. 

6.Gün 423km, 5.5 sa suruyor 
Pisa: Kulesi, Orta Çağ'da inşa edilmiş. Aslında Pisa Katedrali'nin çan kulesi olarak tasarlanmış. Kule, eğik duruşu nedeniyle dünya çapında büyük üne kavuştuğundan her yıl milyonlarca turist çekiyor. Yapımı 1173 yılında başlayan kulenin tamamlanması yaklaşık iki yüzyıl sürmüş, yapım süreci boyunca da pek çok mimari sorunla karşılaşılmış. Pisa Kulesi'nin en dikkat çekici özelliği, temelindeki zayıf zemin nedeniyle eğik şekilde durması. Kule, sekiz katlı olup yaklaşık 56 metre yüksekliğinde. Beyaz mermerden yapılmış olan yapı, Romanesk mimarinin en güzel örneklerinden Şehrin tarihi merkezi Piazza dei Miracoli, yani 'Mucizeler Meydanı' olarak bilinen alandaki kule, aynı zamanda Pisa Katedrali ve Vaftizhane ile meydanda bulunan üç ana yapıdan biri.Pissa bir şehir devleti. Portifino gezisi için 25€ vererek teknemizde yerimizi aldık.Kisa bir yolculuk ile kartpostal gibi bir doğal körfeze girdik, masmavi sular, tekneler,yatlar ve sevimli renkli Portifino. Kıyı boyunca dizilmiş cafeler, restorantlar, minik dükkanlar, üzerlerinde o güzel evler.Ara sokaklar, körfezin dayandığı dağa yerleşmiş dolana dolana evlere,kiliselere çıkıyor. Evler öylesine yeşil içinde ki aşağıdan farkedilmiyor Her yer doğa, her şey ona uygun. San Remo da Otel Aristo Monte Carlo da geceleme.

 *7.gun; Nice_Cannes&ST.tropez._San Remo, 55 km mız var..
 Monte Carlo yu geçtikten sonra İtalya-Fransa sınırını , sadece Fransa yazısıyla geçtiğimizi anladik. Monaco da Monte Carlo, çok sayıda kumarhane, büyük şirketler ve liman şehri olduğundan zengin. Tünellerden geçiyoruz üzerimizde şehir var.Kucuk bir ulke düz alanı çok az .Şehrin altı tünellerden oluşuyor, çok yerinde doğal halde, araç yolları, döner adaları, levhalariyla labirent gibi.Hatta araçta yüksekliğe dikkat etmek gerekti. Sn Nicolas kilisesi, saray, liman gezeceğiz derken, Formula yüzünden yolları kapatmışlar, otobusumuzu gecirmediler.Turu yapamadik.
Nice dogru yola çıktık. Güney Fr. Cote d'azure (Fransiz Rivierasi,mavi kıyı) Nice'e gelince Franciscan Manas Cimiez tepesinden kuş bakışı Nice Cote d'Azur'un masmavi suları, Baie des Anges (Melekler Körfezi) üzerinde yer alan Fransız Rivierası'nın kültür başkenti olan zarif Nice için çarpıcı bir fon oluşturmuş.Burayı görmedik ama palmiye ağaçlarıyla çevrili, 6 kilometrelik bir alanmış ünlü Promenade des Anglais. Chagall,Matisse,Renoir burada yaşamış. Rus Kilisesi ve Matisse Müzesi de bu şehirde. Bu arada Nice’i de bizim Foça’lilar kurmuşlar. Marsilyaya yerleşip Nice'i almışlar, adını zafer tanrısına itafen koymuşlar. Denize paralel eski çarşısı dar bir sokak ve dükkanlardan oluşuyor. Ünlü meydanın mimari aynı olunca Selanikteki Aristo meydanının kopyası da burada : Massena Meydanı, siyah beyaz yer bir yer döşemesi olan, Jaume Plensa’nın hava kararınca rengarenk aydınlatılan ikonik oturan adam heykelleri ile süslü, Apollon’un dev bir heykeli ve etrafı çeşitli cafe ve restoranarla dolu Nice‘nin en ünlü ve turistik meydanı. Mc Donalds bu harika sahile bakıyor, bir yağmura yakalanıyoruz, yemek ve bişiler içmek için kurtarıcı oldu.
 Sonra Cannes'e yolculuk... Cannes, Fransız Rivierası'nın en ünlü şehirlerinden biri. Fransa'nın güneyinde yer alan ve özellikle bahar aylarında dünyaca ünlü Cannes Film Festivali'nin organize edildiği küçük zengin bir şehir.Bu yıl 78.yapildi. platformlar hala duruyordu, ama yağışlıydı. Geceleme yine San Remo'da, otelin yanında büyük bir market var, yemek ve şarap için yararlanıyoruz Denize bakan balkon keyfi ile dinlenme . 

8.gun Milano' ya hareket 317km 4 sa. 
Yolda Como ve Lugana Gölü ne ugruyoruz.Alp dağları karsimizda yemyeşil, bazı yerlerde mavi uzaniyor. İsviçre sınırında İtalya'nın Como Gölü , 165km 2, oldukça büyük, Alplerde ünlülerin villaları varmiş. Daglardaki villalara funikuler var. İsviçre sınırı denilen yer, aynı şehrin ortasından geciyor.AB nedeniyle geçişler kolay, kontrol bile yok.Aslında yetkileri varmış, bir polis durdurdu sadece 1kartondan fazla sigara var mı diye sordu ; rehber yok deyince, guvenle, kontrol etmediler.
 İtalyadan İsviçre ye geçiyoruz: Lugano Gölündeyiz ; Como Golunden küçük ama harika manzaralar yakaladık. Yağmur var, yemyeşil Alpler hava nedeniyle lacivert oldu. Lugano Golünü daha çok sevdim. Lugano şehri özgü düzen,temizlik ve sessizlik içinde, insanlar nezih ve kibarlar, çok şıklar, ünlü mağazalar ve sokaklar,caddelerde güzel kliseler. 
Milano ya doğru yola cıkıyoruz. Milano deyince tabıı ki Doumo katedrali, Bu görkemli ortaçağ Katedrali kentin kalbinde. İnşasına 1386’da başlanmış1965 senesinde tamamlanmiş. Milano’nun simgesi ve Avrupa’nın 4. büyük katedrali olan yapı, 12.000 metrekarelik bir alanı kaplıyor.135 kuleden oluşan Duomo Katedrali’nin yüksekliği 157 metre ve üzerinde 3500 civarında heykel olduğu söyleniyor. Katedralin en yüksek noktasında som altından yapılmış Madonnina Heykeli (Küçük Madonna) bulunuyor. Meydanda yer alan bronz Vittorio Emanuele heykeli güvercinlerle dolu. Buenos Aires Bulvari Milano daki en uzun alışveriş caddesini yürüyoruz. 
Galleria Vittorio Emanuelle ise; dünyada meşhur alışveriş merkezi ve modanın kalbi. Ve dünyadaki en eski ve tarihi alışveriş merkezlerinden biri. 1865 yılında Giuseppe Mengoni’nin tasarladığı binanın zeminindeki mozaikler sanat, tarım, bilim, farklı kıtalar gibi öğeleri temsil ediyor. Ayrıca cam kubbe tavan da özellikle o dönem için özgün ve yenilikçi.
 Piazza della Scala Meydanı’nda La Scala Opera Evi , dünyanın en büyük tiyatro binası La Scala. Milano llombardiyali bankerler yüzünden zengin bir sehir. 
Santa Maria delle Grazie Kilisesinde Leonardo Da Vinci’nin 15. yüzyılda çizmiş olduğu “Son Yemek” nin olduğundan söz ediyor rehberimiz . Milano' yu da çok sevdik. Geceleme Milano"da, Da Vinci Milano Otel 'de..

9.gün Milano"dan, dan Verona sonra Venedik e hareket267km3.5sa. ... 
Önce 2.5 sa sonra Veronadayız. .Citta Antica” bölgesi adından da anlaşıldığı gibi kiliseleriyle, meydanlarıyla, saraylarıyla şehrin en tarihi bölgesi. Piazza dei Signori, Lamberti Kulesi’nin yükseldiği Piazza delle Erbe, Casa di Giulietta ve gladyatörlerin ölümüne savaştığı Verona Arenası hep bu bölgede. Verona, deyince, Romeo Juliet akla geliyor ve tabii Dante ve İlahi Komedya.. 
Juliyette nin balkonuna doğru yürürken şehrin eski dokusunda ayrıntıla anlatılıyor . Ufizzi nin heykelinden geçiyoruz.Romeo' nun serenad yaptığı baklona, kapalı kemerli bir yapıdan sırayla gecerek, küçük bir alana ulaşıyoruz. juliyet in bir heykeli var.Sol göğsünden tutunca dileğiniz gerçeklesirmiş. Buradan çıkıp, sağa dönünce meydana geliniyor, ilahi komedya da burda yazılmış , çan kulesi, ortada Dante nin heykeli .Yagmur başlıyor.
 Piazzo Erba Meydanına yuruyoruz, kolezyum burada Ufizzilerin mahallesinden geçiyoruz.Verona yangınında bu mah de yanmış, Ufizziler yanan evleri satın alıyor ve yeniliyorlar. Bu da collesiyumun ve tarihi dokunun korunmasını sağlamış .Tarihi atmosferi ve gladyatörler çağına ışınlayan arenası Coleseum, Romanınkinden küçük. 2 katı ayakta, bir bölümünde 3.kat gorunuyor, içi şimdi konserler içinkullanılıyormuş. Verona Adige Irmağıyla 3 tarafı çevrilen romantik, güzel şehir...
Yol boyunca asma bağları öyle çok ki.. Bu gün yine yagmur var, neyse ki gezmemize olanak verir şekilde yağıyor.
 Trancetti 'den  vaporetto ile geçiyoruz. 
Venedik :La Serenissima denir, en mutlu huzurlu yer anlaminda. Venedik, kuzeydoğu İtalya'da birbirinden kanallarla ayrılmış ve köprülerle bağlanan 118 adanın üzerine kurulu. Şehir, kıyı şeridi boyunca uzanan Venedik Lagünü'nde, Po ve Piave nehirlerinin deltaları arasında.
Venedik, mimarinin ve denizciliğin doruk noktası.Venedik’in sular içindeki kanallı yapısı onu herhangi bir savunma kalesine bile ihtiyaç duymadan düşmanları tarafından fethedilemez kılıyor.  Venedik’teki yapıların böylesine sulu ve zorlu bir coğrafya’da binlerce yıldır ayakta kalmasının nedeni ise temellerine çakılmış ahşap kazıklar. Bu kazıklar binaların temellerini sudan yüksekte tutarak çürümelerini engelliyor ve ömürlerini uzatıyor.
Deniz şehirleri kilise, vaftizhane ve can kuleleri ile de birbiriyle yarışmış.San Marco meydanı, San Marco Katedrali, Dükler Sarayı, Çan Kulesi, Büyük Kanal, Rialto Koprusu (Venedik'i. doğu ve batısına bakmak, güneşi doğurup,batirmak), diğer köprüler, kanallar, gondollar ve doyumsuz manzaralar, anlar..
Venedik’te İncil’in de 4 yazarından biri olan Aziz Markus çok önemli. Hatta kendisi şehrin koruyucu azizi. Bu önemi kendisinin adıyla anılan bazilikasından ve meydanından da anlayabilirsiniz. 
San Marco'nun çan kulesi, yaklaşık 99 metre yüksekliğinde, bir zamanlar gemiler için bir deniz feneri olan bir sivri uçla taçlandırılmış, etkileyici bir kare planlı kule.
 Sütunlardan biri ve dört bronz at heykeli 1204 Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Konstantinopolis'in yağmalanmasının ardından Dük Enrico Dandolo emriyle Venedik'e getirilmiş. 1254 yılında San Marco Bazilikası ön cephesindeki teras kısmına yerleştirilmiş. Oldukça hacimli ve ağır yapıtlar, şaka gibi. Vaftizhanede 4 İncil yazarı, Türk tüccar freskleri çok renkli ve canlı. Venedik, sevdiğim; aynı güzellik ve renklilikte yine.İlk geldiğimde inşallah yine gelirim demiştim.İkinci gelisimde de böyle dilemisim demekki:)bu 3.gorusum💜 Geceleme Venedik Mestre'de Hotel San Giuliano..

 10.gün : Sirbistanin baskenti , Belgrad 'a hareket 767km 8 saat Slovenya,,Hirvatistan, Sirbistan... Slovenya nin başkenti Ljubljana(Lubyana)dayız. 270000 kişi yaşıyor; galeriler ve müzeler, opera binası ilk dikkat çeken binalar.
 Presen Meydanında;romantik şair Preseren başının üstünde çıplak bir peri şairin kafasına defne yapraklarından bir taç tutmakta, 1905 yılında yapılan ve Fransiskan Kilisesi’nin karşısında bulunan heykele tutucu Katolik din adamları büyük tepki göstermişler. Vali ve piskopos, kilisenin girişine ağaç dikerek kiliseden çıkan cemaatin çıplak kadınla karşılaşmasını önlemek istemişler.Şair heykelinde dümdüz bir noktaya bakar sekilde. Bu karşıdaki binanın duvarı üzerinde duran, bir türlü kavuşamadığı Julija Primi’nin balkonu, geceleri buraya Preseren ışıkla yansıtılıp,iki sevgilinin kavuşmasını sagliyorlarmiş. 
Sava Nehri’nin bir kolu olan Ljubljanica nehri, etrafı yeşilliklerle dolu bir mavilikle güzelliğine güzellik katıyor Triple köprü; mermerden yanyana, ejderha köprüsü başında ve sonunda şehrin simgesi ejderleriyle sevimli.Cobbler’s Köprusu sütunlarıyla ünlü.
Nehrin iki yaninda harika binalar, magazalar, cafeler siralanmis.Rehber nehir kiyisinda bira patates keyfi yapmamızı önerdi .
 (Rehberimiz, Baku deki heykel, altın postve büyücü Medea'nin hikayesini anlatti.) Söylenceye göre, Yunankahramanlarından Jason, Kral Aites’i yener, kralın kızı olan sevdiği kadın Medea (çocuklarını öldüren)ve Argonotlar (altın arayıcıları) ile birlikte güneye Ege Denizi’ne gitmek isterken, yanlışlıkla Tuna Nehri‘nin kuzeyine doğru yol alırlar. Tuna’nın bir kolu olan Sava’nın etrafından Lubliyana Nehri kaynağına varırlar. Lubliyana Nehri kıyısında konaklamaya başlarlar. Zamanla Argonotlarla birlikte kurduğu köyde kalan Jason bir gece nehirden ağzından ateşler püskürten bir canavarın uçtuğunu görür. Köyün yarısını ateşe veren ejderha, Argonotların bir kısmının yanarak bir kısmının ise canlarını kurtarmak için kendilerini attıkları nehrin sularında boğularak ölmelerine neden olur. O gecenin ardından Jason canavarı öldürmekten başka bir çaresi olmadığını anlar, Lubliyana Nehri’nde kendisini bekleyen dev ejderha ile çarpışarak onu yener ve bu güzel şehre Medea ile birlikte yerleşen ilk insan olur Jason. Bu nedenle de ejderha şehrin sembolü olur.Güzel şehirdi.. 
Hırvatistan üzerinden akşam saatlerinde Belgrad "a ulaşıyoruz. Geceleme Sırbistan' in başkenti Belgrad 'da. Tur bir restoranla anlaşmış, orada akşam yemeği yiyoruz,saat 21.30. Güzel binalarla çevrilicaddesini de yeniden görmek varmış.

 11. Gün Dönüş :
 Belgrad'dan Bulgaristan in başkenti Sofya ' ya geliyoruz.AB ne geçmediğinden € geçmiyor. Saatler Türkiye saati ile aynı. Sofya'yı daha önce gezmiştik.Bu nedenle serbestçe gezip, lokal tatlar deniyoruz. Yine altın yüzlü Sofya heykelinde toplanıp, yola koyuluyoruz.
İzmir'e hareket ve yol 1300km, 20 sa. molalarla nerdeyse 24 saati buluyor.Uykulu uykusuz Türkiyemizdeyiz... 
İstege bağlı, Edirne de ciğer molası veriliyor... Aklımda böylekalacaksın güzel gezim. Somon ve sarı eski yuzyıllardan ama bakımlı, sevimli evler, her yerde yemyeşil ağaçlar içinde, dokuyu bozmayan, yeşili korumuş mimari, kiliseler görkemli. Rahat, şık, birbirine saygılı insanlar; tarihi yapılarıyla şehirleri korumuslar. Yollar bile bazen köylerin,şehirlerin üzerinden ayaklar üzerinde yükselerek, bazen de tünellerle dağlardan geçiyor, gidiş geliş şeritleri ayrı ayaklar üzerine bölünmüş, çünkü oldukça yüksek ; buralarda şehirlerin panoramik görüntüsü harika. Caddeler, sokaklar temiz, korna sesi yok.Her yerden yükselen mis pizza, makarna, cruasan kokuları, tatlılar ve şaraplar ayrı bir şölen. Derede, ırmakta bol su, yüksek ve geniş köprüler. Tarlalarda yemyeşil buğdaylar; makarna, un olacak.O güzel şaraplar için üzüm bağları unutulmaz: Göz alabildiğine düzenli, budanmış, çok yeşil . Dönüşte kıyıları süsleyen deniz geçiyor, uykulu gözlerimden...

01 Aralık 2024

VİETNAM3

 

Crabdan motor taxi de çağrılabiliyor, 1 kisiysen, arkasına alıp,kask veriyor ve  işaretledigin yere bırakıyor.

Yemeklerde pirinç ve nodle mutlaka var.Corbalara da nodle kullanıyorlar.Pirinc keki, ekmeği de gördük.Cubuk kullanıyorlar genellikle. Deniz ürünleri, tavuk, domuz hep var.Yesil çay ve kahve kültürü çok.Mr.Viet kahve çeşitleriyle  yaygın satılıyor.

YSL ve CC marka giysilerde çantalarda arması yaygın kullanılmış, tercih ediyorlar.Takı ve altın satan yer de çok.Şort/tişört, kumaş pantolon/tisort yaygın.Kot nadir.Çalisanlarda siyah alt, beyaz gömlek giyiyorlar.Aoi dai' yi de dükkanlar, masajcilar,restoranlarda çalışanlarda çok görüyoruz.Hatta terziler kumaşları da satıyor,bedene göre hemen dikiyorlar.Geleneksel giysileri, her dükkanda,caddede minyatür mabetleri,özel şapkaları ile kültürlerini koruyorlar.Gunesten korunmaya çalışıyorlar.Bazilarinin motor sürmek için kullandıkları arkası yırtmaçlı tunikleri var; motora oturunca pantolon gibi duruyor.Erkek kadın özellikle, kadın hayatın icindeler.

Navis Otel, ilgili 3calisaniyla çok güzel, temiz, merkeziydi.Çamasir makinesini de kullandık, çok iyi oldu.

19 kasim, bu sabah, Hai Phong'a Vietnamın  kuzeyine, 2. büyük şehrine uçuyoruz.By  by Danang.Catba international hava alanı.buradan bizi limuzin aldı, yatan geniş koltuklarda seyahat 35' sürdü.Otelimize yerleşip şehre iniyoruz.Taxi soförumuz rehberlik yapıyor.Hai Phong büyük ve küçük oteller şehri.20km kıyısı varmış.Cok büyük asma köprülerle birbirine bağlanan karalar.En tepeye dönme dolap kurmuşlar, buraya 50 kişilik iki kabini olan teleferik işliyor.Gittigimiz tapınak çok büyüktü.Yukardan Halong bay in bir bölümü, Catba Adası çok güzel gorunuyor.Asagiya sahile inince yolu geçmeden bakınca atılmış büyük kayalar gibi duruyor denizdeki kayalar.İlginc bir şehir bu kez şehirdeki insanlarda diğer şehirler gibi yakınlık ve güler yüzlülük yok sanki.Turiste doymuşlar gibi.

Halong Bay korfezini merakla bekliyorum, turumuzu gelmeden belirlemistik, bizi otelden alacaklar ve gezi sonunda Hanoi ye hareket edicez.

Sabah 07.30da otelimizden aldılar ve hareket edeceğimiz iskeledeki güzel ahşap,palmiyeli, yüksek tavanlı bir cafede toplanmayi bekledik.İskeleden teknemize bindik, 20 kişiyiz.

Karşıda önümüze serpilmiş bı sürü dağ.Yaklastikca yarım yuvarlak içinde gibi oluyoruz.Kayalarin şekline göre hayvanlara benzetiyor rehber.

 Ha Long Bay yani Ha Long Körfezi, aslında 2000 kadar adaya  ev sahipliği yapan, zümrüt rengi denizi ve bir anda dikleşen adacıkları ile doğanın görsel şölenine şahit olunacak  nadir yerlerden birisi.Unesco korumasında.1500kmkare lik alanı kaplıyor.

Ha Long, Vietnamcada “Alçalan Ejderha” anlamına geliyor.Aslında Ha Long Bay, sadece güzelliği ile değil; Vietnam’daki efsaneleri ile de ön plana çıkıyor. Bunlardan bir tanesi ejderha efsanesi:Vakti zamanında Vietnam kralının ejderhaları, ülkeyi feth etmeye gelen düşmanların gemilerini bu körfezde engellemiş.

Anne ejderha, askerleri korumak için, bebek ejderhaları ile ağızlarından zümrüt atmış ve bunlar zamanla taşlaşmış. Sonra da bu adacıklar olmuş. Öyle inanıyorlar.

Doğa harikası bu oluşumların en tipik özelliği ise dik açılar ile yükselen kireçtaşından oluşan karstik dağlardan meydana gelmesi. Beş yüz milyon yıl gibi uzun bir sürede oluşan bu doğa harikaları, üzerini kaplayan ağaçların sergilediği yeşilin her çeşidi ile görsel bir şölen.Tropikal bitkilerin hepsine hayranım zaten.Suda,havada,agaçta,kayada her yerdeler burada.

Teknemizden iniyor, kadın kürekçi nin çektiği 6 kişilik kanoya biniyoruz ve bizi açılan bir kaya oyugundan büyük bir lagün e geçiriyor . Muhteşem manzara.Buyuk tekneye dönüyoruz.

2.büyük mağarayı ziyaret ediyoruz, Dau Go Cave, iskelesine yanaşıyor tekne, sonra100 basamakla çıkılıyor, bir başka mağaraya baglaniyor.Haliyle mağaralar kirectaşı olunca , içinde sarkıt ve dikitlerle çok görkemli ve büyük, bir de ışıklandırmışlar; görsellik muhteşem olmuş.Tur bizi otelimize bıraktı.

    Ninh Binh' e gidiyoruz, servisimiz limuzin bizi otelden aldı, 4 kişilik koltuklar masaj koltuğu gibi, yatıyor, geniş.Aralardakilerde katlanmış, yolcu olursa açılacak, 5 kişiyiz sadece.Şoför hızlı, motosiklet yolunu bile kullanıyor.Bizi ara sokaklardan otelimize kadar bırakıyor.

Zoli hause bir aile işletmesi, temiz, odamız güzel.Resepsiyonda çocuk parkı bile var.Ustelik daha serin kuzey Vietnam.İnsanlar daha sesli konuşuyor yalnızca, ilginç birden değiştiler😁

Nehir kıyısına iniyoruz,hem yemek,hem gezmek. Çok güzel burası, fenerler, süsler, ışıklar ve nehrin içinde kıyıdan da gecilebilen 2 Pagoda karşılıklı, Chua Bac nehrin ağzında duvarlar taş kabartmalarla  suslu, birbirine baglayan yol korkuluksuz, o da aynı süslemelerle dolu, .hava kararınca isiklaniyorlar, nasıl güzel anlatamam.Restoranlari nehir kenarına masalarını atmış.Bu kez değişik bişi deniyoruz, yine barbekumuz geliyor, biz yapicaz:  içinde su, iki parça yaprak hamur ve az sebze olan tencereye etlerimizi attık, bir de nodul.Guveç, çorba arası nefis bir yemek oldu.Bir de yerel şarapları çok güzeldi.Tam keyif yarınki yoğun programa hazirlik olsun.

21kasim, otelimizde pankekli yumurtalı kahvaltımızı yapıp, taxi ile nehir bot turunun olduğu alana gidiyoruz, Trang An Doğal  Komplexi burası, biletlerimizi 3nolu tura aldık.Botumuza, yada kanomuza yerleştik.Bunlar sanoan diye geciyormuş.4kisilik fakat biz 3 kişiyiz, sürücümüz kadın, Vietnam şapkasıyla kürek cekiyor.Burda kadınlar güzel çalışıyor.Yesilin her tonu, nehirdeki kürek sesleri, lotuslar, bitkiler, güzel kaya ve dağlar; doğanın sesini dinliyoruz.Trinh Temple ilk tapinagimiz. 

Dot Cave: ,1.000 metre boyunca süren ve Trang An Manzara Kompleksi'ndeki en uzun mağara, ışıklandırılmış etkileyici sarkıt dikitleri ve oluşumlarıyla gerçekten çok uzundu. Van Cave daha kısa fakat yine sarkıt, dikitlerle gizemli .Başımızı egiyoruz çoğu yerde. Sui Tien Temple vearkasında Thung Voi: Altın sarısı heykelleri ve insan boyundan uzun seramik vazo ve kupleriyle, Dia Linh Mountain yesillikle kayalarini aradan gösteren kule şeklinde bir hem de tek dağ,, Kim Kuy Mountain de görkemli bir dağ, bir ara Kong Kong filminin çekildiği yerden de geçiyoruz, burdaki dağ da kingkong a benziyor,,Dai' Cave bir güzel mağara daha; üstlerindeki o ca yük ile nehre yol acmislar,  Vu Lam Royal Steps; kraliyet basamaği tsmsmen nehrin ortasında harika bir yapı, burasi da bir komplex aslinda ;kraliyet inziva yeri olmasının yanı sıra, imparatorların ve rahiplerin savaş zamanlarında meditasyon yapıp huzur bulabilecekleri dini bir yer olarak da kullanılıyormuş.Arkasinda Phoenix Daği, snka kusu şeklinde.

    Tapinaklarda durak noktalarında ki tapınakların merdivenleri nehre iniyor,kano basamağa yanaşıyor, iniyor ve  tapınakları keşfediyoruz .Teknemiz bir sonraki durağa geçmeden önce etrafı gezmemiz için bizi bekliyor.Bu arada can yeleği giymemiz zorunlu.

Erken geldiğimiz için; uzun mesafeler boyunca, etrafta başka tekneler olmadan sanki özel bir tur gibiydi.Muhtesem çünkü etkileyici mağaralar ve tapınaklarla dolu, bozulmamış, korunan bir bölgeden geçiyoruz.Vr turu tamamliyoruz.

Mua Cave e giderken Tam Coc golunu goruyoruz.

Mua Cave: Mağaranın adı "Hang Mua"dır çünkü dağın tepesi dans eden bir ejderhaya benziyor ve Mua, Vietnamca'da dans anlamına geliyor.

Basamakların başlangıcında tutunma yeri ejder şeklinde.

 Etkileyici kireç taşı karstları, pirinç tarlaları ve nehirleri içeren manzarayi tepeden kuş bakışı seyretmek ve tapınağı görmek için dağın tepesine 500 taş basamağı tırmanarak çıkıyoruz.

Hang Mua'ya tırmanmak kolay değil, ancak kesinlikle buna değer. Merdivenler dik ve bazı  yerlerde dar, bazı yerlerde oransız yükseklikte  ve doğal taşların çevresine beton dökerek olusturulmuş, engebeli, bu nedenle  biraz zorlayıcı. Ancak,  mola verip manzaranın tadını çıkardigimiz  birkaç dinlenme noktası vardı.Tepeye bir ön basamak kala geldigimiz seyir noktasından nehir ve nehirde dolaşan kanolar da güzel bir görsel sunuyor. Ngoa Long dağının tepesinde Tam Coc, Trang An ve Ninh Binh kırsalının muhteşem manzarasını bulmak bir ödül gibi geldi.Pirinc tarlaları ve lotus golü çok güzel görünüyor.

Muhteşem manzaraların yanı sıra Hang Mua'da beyaz heykeliyle Merhamet Tanrıçası'na adanmış bir tapınak da var.

Ee tabii bir de inilecek bu merdivenler, gerçekten zordu ama değdi de doğrusu.Aşağı inince komplexi geziyoruz, her yer değerlendirilmiş, her yerde görülecek şeyler var; heykeller,şelaleler, aşağıdaki mağara, lotus gölünün ahşap yollarında yürüyüş, belki bir hindistan cevizi iceceğiyle dinlenmek.Hadi artık otele gidelim.

Yol boyunca evler görüyoruz, zemin katta olanların önünde küçük bir bahçe gibi giriş var, evlerin kapıları pencereleri açık. kapıları büyük ,içerde bir koltuk takımı veya sandalye masa TV, sokakta gibi oturuyorlar, hatta içeri motorlarını da koymuşlar .Birinin yanlarinda  arabası da park edilmişti.

Akşam nehir kıyısı yürüyüşü ve pagodaları dolaştık son kez, yemeğimizi yiyip, yarına kadar dinlenme zamanı.

Biraz Pagoda ları araştırdım:Eski bir Çin efsanesine göre; pagodaların manevi gücü, hasta insanların iyileşmesi için yaptığı meditasyon sürecinde gerçeği kavramak için ve düşmanlara görünmez hale gelme yeteneği kazanmak için kullanılmaktaymiş.Pagodalar sahip oldukları sayısız renkte süsleme ve katmanlı yapılarıyla oldukça gösterişliler. Kat sayısı 5-13 arası değişen pagodaların yuvarlak veya köşeli katları daralarak yükselir. Tanrıların gök katlarını temsil eden saçaklar her katta bulunmaktadır.Kulenin ortasında yerden başlayıp çatıya kadar uzanan uzun bir sütun vardır. Bu taşıyıcı sütun yeryüzünün merkezini gökyüzüne bağlayan ekseni sembolize eder. Ahşabın esnekliği yapının sismik güce karşı dayanıklı olmasına sebep olmuş,diyor okuduğum kaynak.

22kasım Hanoi yolculuğuna, 7.40 gibi kahvaltı sonrası erkenci başlıyoruz , 1saat sürecek.

Taksimiz Hanoi’ye şehrin en turistik yeri olan Old Quarter bölgesine yani tarihi eski semte ,otelimize Zoodie Hause a bizi bırakıyor.Esyalarimizi bırakıyor ve ne kadar outlet varsa geziyoruz .Don Xuan Pazarı, toptan satış yapan büyük bir pazar, ona da uğruyoruz.Otelimizin karşısında ve yan sokağında askeriye var.

Kapıda yine şifre var, resepsiyonda kimse olmayınca kapı kapatılıyor, güvenli.Görevlimiz çok ilgili, evde gibiyiz.Mutfagimizla yine 1+1seklinde odamiz.6katli her katta bir oda, asansör var, merdiven bir kisilik, teras çamaşırlar için.

Hanoi, Vietnam‘ın en önemli şehri. Zaten Vietnam’ın Başkenti. Merkezinde 2 milyon kişi, tüm şehirde ise yaklaşık 8 milyon kişi yaşıyor. Sanırım 4 milyon kadar da motor bulunuyor bu şehirde. Caddeleri zigzaglar çizerek motorları atlayarak, yol bulunca gecebiliyorsun.3 gün kaldığım Hanoi’de, gördüğüm en sık şey : Sokak satıcıları, motorlar ve parklar oldu. Mahallelerde gördüğüm meyve satan teyzeler, tavuk ayağı yemeye çalışan abiler, her yerde yaygın olarak dışarda küçük sandalye-masalara oturup yiyen insanlar, sokakta leğenlerde yıkanan bulaşıklar, satılan çok çeşitli meyveler ,parklarda -kapı önlerinde keyif yapanlar, bambu borudan içenler, pazarlık, outletler, çamaşırlar, taksiler, önde 2kisi taşıyan bisikletler oldu.

Sanırım araç giremeyen yerlerde , bir kadın dükkanlardan çöpleri bisikletli bir kasaya zil çalarak topluyor.

Akşam Hanoi Street Train' de sıra; bir kalabalık, her yer ışıklarla süslü, barlar dolu, daracık sokakta, insanlar 21.00 de geçecek treni bekliyor .Ama ne eğlence.Tren saatinde aradan bu yolu kesen cadde trafiğe kapatıldı, ayakta olanlar dışarı çıkartildi.Tren geldi ve geçtiiii.Gündüz bomboştu buralar. 

23 Kasım; Old Quarter' da gezelim biraz daha; 

Haon Kiem Lake ve İçerideki Tapınak gerçekten güzel.Gol kenarındaki parkta biraz keyif molası sonrası, göl kenarından da görünen Pagodanın 10 katındaki her yöndeki açıklığa birer beyaz buda yerleştirmişler.Komplex çok güzel , gelenler ibadetlerini de yapıyor.İçine herzamanki gibi ayakkabısız giriliyor ve kocaman heykeller, süslemeler, seramikler, tutsulerle dolu.

Hoa La Prison, tarih müzesi önünden geçiyoruz.

İmperial Citadel, çok geniş güzel bir bahçenin bur ucunda kemerli bir köprü gibi çift tarafındaki  merdivenlerden çıkılıyor ortadaki 3katlı Pagoda gibi çatılı yapının önüne.

Ho Chi Minh Mozalesi, giriş kapisina ulaşmak için baya yürüttüler.Parlarin onu kapatılmış engelleyicilerle asker konmuş girilmiyor.Giris kapısının onu turist dolu, siralarla, kafileler halinde insanlar.Sutunlar üzerinde içine girilmeyen mozele geniş park, müze komplexi burası.

Otelimiz bu bölgede, özellikle secmistik, uzunca ama yürüyüşle geze geze gidebildik her birine.

Öğle sonrası bir taxi ile Opera Binasına gidiyoruz, oldukça görkemli ve tarih kokuyor.Ama önüne sahne ve boyunca büyük bir platform kurmuşlar, binayı görmeyi engellemis .Buradan dondugumuz cadde trafiğe kapandı, rahatça göle yürüdük.yol boyunca ünlü markalarin mağazaları var Bu göl , Hoan Kiem Gölü, daha nezih, huzurlu ve görseli güzel ortasinda eski bir Pagoda var.

Hanoi Gece Pazarı saati geldiiii.Yaşasınnnnn.Aldiklarim yetmedi ya bı de pazar gorucem illa😁pek severim, etnik şeyleri,yerleri. O ne ya, bu dükkanlar ne zaman kuruldu sokağa.Seyyar, katlanan tezgahlar açilinca sokak full satıcı olmuş.Yine kadın satıcı çok.Bizde olsa dükkanlar satışımızı engelliyorlar derler.

24 Kasım, dün çok yorulmuşuz.Bu sabah biraz geç çıktık.Elektronik bisiler bakmaya bir kaç AVM ye uğruyoruz.Donuste güzel bir gol daha görüyoruz yürüyüş yaparken.Her yerde kafeler dolu, kahve seviyorlar.

Her gün yeniden şaşırdığım şeyse yemek kültürleri.Her yerde, her sokakta sayısız yerel yemek var.Yerli halk bazen küçücük dükkanlarda, bazen bir evin önünde kaldırımlara yerleştirdikleri küçük masa sandalyelerde her an yiyorlar.Zaten bir çok ev dükkan.Bakkal, kuaför, yemek satan yer, manav bakıyorsunuz dükkanın arka bölümü ev..Hanoi de  pirinçten çok nodul ve Banh mi  gördük.Soya sosu, şili sosu ve kırmızı biberli sıvı bir sosları var.Kadınlar omuzlarındaki bir sopanın iki ucuna astıkları sepetlerde yiyecek, meyva, çiçek satıyorlar.Bazen de bisikletlerinin arkasından satış yapıyorlar.Herkes dışarda yiyor, herkes motosiklete biniyor . Bir de çok genç gösteriyorlar.

Gece pazarını dolaşırken lazer ışıklarını görünce o tarafa yürüdük.Bir konser başlayacak, büyük bir sahne kurulmuş, karşısında genelde gençler yerlere oturmuş bekliyorlar.Tam karsisinda 3 katlı binanın her katı cafe, bar; orası da çok kalabalık çünkü adeta sahnenin içinde.Çok renkli ortam.

25 kasım, bugün son günümüz, geç kahvaltı ve şehrin başka bir bölgesine geldik.Biraz elektronik, biraz alış veriş.Taxilerde Grab uygulamasına bayılıyorum.İşaretledigimiz yerin kapısına kadar götürüyor, sessiz, olumlu, istediğin ve sana yakın, ucuz taxiyi tel dan seçebiliyorsun, sistem takip ediyor  güvenli, üstelik tehlikedeyim tuşu bile var ekranda.

AVM deTuvaletler yine çok temiz, öyle ki önüne oturma grubu koymuşlar, şarj için ve dinlenmeye oturanlar var, öyle temiz yani.Burada gezenler çok şık gerçekten.

Tüm Vietnam'da motora binenler maske takıyor.Hem rüzgar, hem egzoz gazlarından olmalı.Kask zaten zorunlu.

Tren streete tekrar gidiyoruz, otelimize çok yakın zaten.Saat 18.00 olmasına rağmen çok kalabalık; bar ve cafeler dolmaya baslamis; yurudugumuzu gören yer var diye davet ediyorlar . Işıl ışıl her yer, elveda VİETNAM diyorum geceden...

Sabah ucağimiz 08.40 da bu yüzden erkenden taxi ile havaalanına gidiyoruz.Yolculuk başlıyor, yine Doha aktarmalı iki uçuş sonrası İst.da olucaz, oradan da İzmir'e.


Crabdan motor taxi de çağrılabiliyor, 1 kisiysen, arkasına alıp,kask veriyor ve  işaretledigin yere bırakıyor.

Yemeklerde pirinç ve nodle mutlaka var.Corbalara da nodle kullanıyorlar.Pirinc keki, ekmeği de gördük.Cubuk kullanıyorlar genellikle. Deniz ürünleri, tavuk, domuz hep var.Yesil çay ve kahve kültürü çok.Mr.Viet kahve çeşitleriyle  yaygın satılıyor.

YSL ve CC marka giysilerde çantalarda arması yaygın kullanılmış, tercih ediyorlar.Takı ve altın satan yer de çok.Şort/tişört, kumaş pantolon/tisort yaygın.Kot nadir.Çalisanlarda siyah alt, beyaz gömlek giyiyorlar.Aoi dai' yi de dükkanlar, masajcilar,restoranlarda çalışanlarda çok görüyoruz.Hatta terziler kumaşları da satıyor,bedene göre hemen dikiyorlar.Geleneksel giysileri, her dükkanda,caddede minyatür mabetleri,özel şapkaları ile kültürlerini koruyorlar.Gunesten korunmaya çalışıyorlar.Bazilarinin motor sürmek için kullandıkları arkası yırtmaçlı tunikleri var; motora oturunca pantolon gibi duruyor.Erkek kadın özellikle, kadın hayatın icindeler.

Navis Otel, ilgili 3calisaniyla çok güzel, temiz, merkeziydi.Çamasir makinesini de kullandık, çok iyi oldu.

19 kasim, bu sabah, Hai Phong'a Vietnamın  kuzeyine, 2. büyük şehrine uçuyoruz.By  by Danang.Catba international hava alanı.buradan bizi limuzin aldı, yatan geniş koltuklarda seyahat 35' sürdü.Otelimize yerleşip şehre iniyoruz.Taxi soförumuz rehberlik yapıyor.Hai Phong büyük ve küçük oteller şehri.20km kıyısı varmış.Cok büyük asma köprülerle birbirine bağlanan karalar.En tepeye dönme dolap kurmuşlar, buraya 50 kişilik iki kabini olan teleferik işliyor.Gittigimiz tapınak çok büyüktü.Yukardan Halong bay in bir bölümü, Catba Adası çok güzel gorunuyor.Asagiya sahile inince yolu geçmeden bakınca atılmış büyük kayalar gibi duruyor denizdeki kayalar.İlginc bir şehir bu kez şehirdeki insanlarda diğer şehirler gibi yakınlık ve güler yüzlülük yok sanki.Turiste doymuşlar gibi.

Halong Bay korfezini merakla bekliyorum, turumuzu gelmeden belirlemistik, bizi otelden alacaklar ve gezi sonunda Hanoi ye hareket edicez.

Sabah 07.30da otelimizden aldılar ve hareket edeceğimiz iskeledeki güzel ahşap,palmiyeli, yüksek tavanlı bir cafede toplanmayi bekledik.İskeleden teknemize bindik, 20 kişiyiz.

Karşıda önümüze serpilmiş bı sürü dağ.Yaklastikca yarım yuvarlak içinde gibi oluyoruz.Kayalarin şekline göre hayvanlara benzetiyor rehber.

 Ha Long Bay yani Ha Long Körfezi, aslında 2000 kadar adaya  ev sahipliği yapan, zümrüt rengi denizi ve bir anda dikleşen adacıkları ile doğanın görsel şölenine şahit olunacak  nadir yerlerden birisi.Unesco korumasında.1500kmkare lik alanı kaplıyor.

Ha Long, Vietnamcada “Alçalan Ejderha” anlamına geliyor.Aslında Ha Long Bay, sadece güzelliği ile değil; Vietnam’daki efsaneleri ile de ön plana çıkıyor. Bunlardan bir tanesi ejderha efsanesi:Vakti zamanında Vietnam kralının ejderhaları, ülkeyi feth etmeye gelen düşmanların gemilerini bu körfezde engellemiş.

Anne ejderha, askerleri korumak için, bebek ejderhaları ile ağızlarından zümrüt atmış ve bunlar zamanla taşlaşmış. Sonra da bu adacıklar olmuş. Öyle inanıyorlar.

Doğa harikası bu oluşumların en tipik özelliği ise dik açılar ile yükselen kireçtaşından oluşan karstik dağlardan meydana gelmesi. Beş yüz milyon yıl gibi uzun bir sürede oluşan bu doğa harikaları, üzerini kaplayan ağaçların sergilediği yeşilin her çeşidi ile görsel bir şölen.Tropikal bitkilerin hepsine hayranım zaten.Suda,havada,agaçta,kayada her yerdeler burada.

Teknemizden iniyor, kadın kürekçi nin çektiği 6 kişilik kanoya biniyoruz ve bizi açılan bir kaya oyugundan büyük bir lagün e geçiriyor . Muhteşem manzara.Buyuk tekneye dönüyoruz.

2.büyük mağarayı ziyaret ediyoruz, Dau Go Cave, iskelesine yanaşıyor tekne, sonra100 basamakla çıkılıyor, bir başka mağaraya baglaniyor.Haliyle mağaralar kirectaşı olunca , içinde sarkıt ve dikitlerle çok görkemli ve büyük, bir de ışıklandırmışlar; görsellik muhteşem olmuş.Tur bizi otelimize bıraktı.

    Ninh Binh' e gidiyoruz, servisimiz limuzin bizi otelden aldı, 4 kişilik koltuklar masaj koltuğu gibi, yatıyor, geniş.Aralardakilerde katlanmış, yolcu olursa açılacak, 5 kişiyiz sadece.Şoför hızlı, motosiklet yolunu bile kullanıyor.Bizi ara sokaklardan otelimize kadar bırakıyor.

Zoli hause bir aile işletmesi, temiz, odamız güzel.Resepsiyonda çocuk parkı bile var.Ustelik daha serin kuzey Vietnam.İnsanlar daha sesli konuşuyor yalnızca, ilginç birden değiştiler😁

Nehir kıyısına iniyoruz,hem yemek,hem gezmek. Çok güzel burası, fenerler, süsler, ışıklar ve nehrin içinde kıyıdan da gecilebilen 2 Pagoda karşılıklı, Chua Bac nehrin ağzında duvarlar taş kabartmalarla  suslu, birbirine baglayan yol korkuluksuz, o da aynı süslemelerle dolu, .hava kararınca isiklaniyorlar, nasıl güzel anlatamam.Restoranlari nehir kenarına masalarını atmış.Bu kez değişik bişi deniyoruz, yine barbekumuz geliyor, biz yapicaz:  içinde su, iki parça yaprak hamur ve az sebze olan tencereye etlerimizi attık, bir de nodul.Guveç, çorba arası nefis bir yemek oldu.Bir de yerel şarapları çok güzeldi.Tam keyif yarınki yoğun programa hazirlik olsun.

21kasim, otelimizde pankekli yumurtalı kahvaltımızı yapıp, taxi ile nehir bot turunun olduğu alana gidiyoruz, Trang An Doğal  Komplexi burası, biletlerimizi 3nolu tura aldık.Botumuza, yada kanomuza yerleştik.Bunlar sanoan diye geciyormuş.4kisilik fakat biz 3 kişiyiz, sürücümüz kadın, Vietnam şapkasıyla kürek cekiyor.Burda kadınlar güzel çalışıyor.Yesilin her tonu, nehirdeki kürek sesleri, lotuslar, bitkiler, güzel kaya ve dağlar; doğanın sesini dinliyoruz.Trinh Temple ilk tapinagimiz. 

Dot Cave: ,1.000 metre boyunca süren ve Trang An Manzara Kompleksi'ndeki en uzun mağara, ışıklandırılmış etkileyici sarkıt dikitleri ve oluşumlarıyla gerçekten çok uzundu. Van Cave daha kısa fakat yine sarkıt, dikitlerle gizemli .Başımızı egiyoruz çoğu yerde. Sui Tien Temple vearkasında Thung Voi: Altın sarısı heykelleri ve insan boyundan uzun seramik vazo ve kupleriyle, Dia Linh Mountain yesillikle kayalarini aradan gösteren kule şeklinde bir hem de tek dağ,, Kim Kuy Mountain de görkemli bir dağ, bir ara Kong Kong filminin çekildiği yerden de geçiyoruz, burdaki dağ da kingkong a benziyor,,Dai' Cave bir güzel mağara daha; üstlerindeki o ca yük ile nehre yol acmislar,  Vu Lam Royal Steps; kraliyet basamaği tsmsmen nehrin ortasında harika bir yapı, burasi da bir komplex aslinda ;kraliyet inziva yeri olmasının yanı sıra, imparatorların ve rahiplerin savaş zamanlarında meditasyon yapıp huzur bulabilecekleri dini bir yer olarak da kullanılıyormuş.Arkasinda Phoenix Daği, snka kusu şeklinde.

    Tapinaklarda durak noktalarında ki tapınakların merdivenleri nehre iniyor,kano basamağa yanaşıyor, iniyor ve  tapınakları keşfediyoruz .Teknemiz bir sonraki durağa geçmeden önce etrafı gezmemiz için bizi bekliyor.Bu arada can yeleği giymemiz zorunlu.

Erken geldiğimiz için; uzun mesafeler boyunca, etrafta başka tekneler olmadan sanki özel bir tur gibiydi.Muhtesem çünkü etkileyici mağaralar ve tapınaklarla dolu, bozulmamış, korunan bir bölgeden geçiyoruz.Vr turu tamamliyoruz.

Mua Cave e giderken Tam Coc golunu goruyoruz.

Mua Cave: Mağaranın adı "Hang Mua"dır çünkü dağın tepesi dans eden bir ejderhaya benziyor ve Mua, Vietnamca'da dans anlamına geliyor.

Basamakların başlangıcında tutunma yeri ejder şeklinde.

 Etkileyici kireç taşı karstları, pirinç tarlaları ve nehirleri içeren manzarayi tepeden kuş bakışı seyretmek ve tapınağı görmek için dağın tepesine 500 taş basamağı tırmanarak çıkıyoruz.

Hang Mua'ya tırmanmak kolay değil, ancak kesinlikle buna değer. Merdivenler dik ve bazı  yerlerde dar, bazı yerlerde oransız yükseklikte  ve doğal taşların çevresine beton dökerek olusturulmuş, engebeli, bu nedenle  biraz zorlayıcı. Ancak,  mola verip manzaranın tadını çıkardigimiz  birkaç dinlenme noktası vardı.Tepeye bir ön basamak kala geldigimiz seyir noktasından nehir ve nehirde dolaşan kanolar da güzel bir görsel sunuyor. Ngoa Long dağının tepesinde Tam Coc, Trang An ve Ninh Binh kırsalının muhteşem manzarasını bulmak bir ödül gibi geldi.Pirinc tarlaları ve lotus golü çok güzel görünüyor.

Muhteşem manzaraların yanı sıra Hang Mua'da beyaz heykeliyle Merhamet Tanrıçası'na adanmış bir tapınak da var.

Ee tabii bir de inilecek bu merdivenler, gerçekten zordu ama değdi de doğrusu.Aşağı inince komplexi geziyoruz, her yer değerlendirilmiş, her yerde görülecek şeyler var; heykeller,şelaleler, aşağıdaki mağara, lotus gölünün ahşap yollarında yürüyüş, belki bir hindistan cevizi iceceğiyle dinlenmek.Hadi artık otele gidelim.

Yol boyunca evler görüyoruz, zemin katta olanların önünde küçük bir bahçe gibi giriş var, evlerin kapıları pencereleri açık. kapıları büyük ,içerde bir koltuk takımı veya sandalye masa TV, sokakta gibi oturuyorlar, hatta içeri motorlarını da koymuşlar .Birinin yanlarinda  arabası da park edilmişti.

Akşam nehir kıyısı yürüyüşü ve pagodaları dolaştık son kez, yemeğimizi yiyip, yarına kadar dinlenme zamanı.

Biraz Pagoda ları araştırdım:Eski bir Çin efsanesine göre; pagodaların manevi gücü, hasta insanların iyileşmesi için yaptığı meditasyon sürecinde gerçeği kavramak için ve düşmanlara görünmez hale gelme yeteneği kazanmak için kullanılmaktaymiş.Pagodalar sahip oldukları sayısız renkte süsleme ve katmanlı yapılarıyla oldukça gösterişliler. Kat sayısı 5-13 arası değişen pagodaların yuvarlak veya köşeli katları daralarak yükselir. Tanrıların gök katlarını temsil eden saçaklar her katta bulunmaktadır.Kulenin ortasında yerden başlayıp çatıya kadar uzanan uzun bir sütun vardır. Bu taşıyıcı sütun yeryüzünün merkezini gökyüzüne bağlayan ekseni sembolize eder. Ahşabın esnekliği yapının sismik güce karşı dayanıklı olmasına sebep olmuş,diyor okuduğum kaynak.

22kasım Hanoi yolculuğuna, 7.40 gibi kahvaltı sonrası erkenci başlıyoruz , 1saat sürecek.

Taksimiz Hanoi’ye şehrin en turistik yeri olan Old Quarter bölgesine yani tarihi eski semte ,otelimize Zoodie Hause a bizi bırakıyor.Esyalarimizi bırakıyor ve ne kadar outlet varsa geziyoruz .Don Xuan Pazarı, toptan satış yapan büyük bir pazar, ona da uğruyoruz.Otelimizin karşısında ve yan sokağında askeriye var.

Kapıda yine şifre var, resepsiyonda kimse olmayınca kapı kapatılıyor, güvenli.Görevlimiz çok ilgili, evde gibiyiz.Mutfagimizla yine 1+1seklinde odamiz.6katli her katta bir oda, asansör var, merdiven bir kisilik, teras çamaşırlar için.

Hanoi, Vietnam‘ın en önemli şehri. Zaten Vietnam’ın Başkenti. Merkezinde 2 milyon kişi, tüm şehirde ise yaklaşık 8 milyon kişi yaşıyor. Sanırım 4 milyon kadar da motor bulunuyor bu şehirde. Caddeleri zigzaglar çizerek motorları atlayarak, yol bulunca gecebiliyorsun.3 gün kaldığım Hanoi’de, gördüğüm en sık şey : Sokak satıcıları, motorlar ve parklar oldu. Mahallelerde gördüğüm meyve satan teyzeler, tavuk ayağı yemeye çalışan abiler, her yerde yaygın olarak dışarda küçük sandalye-masalara oturup yiyen insanlar, sokakta leğenlerde yıkanan bulaşıklar, satılan çok çeşitli meyveler ,parklarda -kapı önlerinde keyif yapanlar, bambu borudan içenler, pazarlık, outletler, çamaşırlar, taksiler, önde 2kisi taşıyan bisikletler oldu.

Sanırım araç giremeyen yerlerde , bir kadın dükkanlardan çöpleri bisikletli bir kasaya zil çalarak topluyor.

Akşam Hanoi Street Train' de sıra; bir kalabalık, her yer ışıklarla süslü, barlar dolu, daracık sokakta, insanlar 21.00 de geçecek treni bekliyor .Ama ne eğlence.Tren saatinde aradan bu yolu kesen cadde trafiğe kapatıldı, ayakta olanlar dışarı çıkartildi.Tren geldi ve geçtiiii.Gündüz bomboştu buralar. 

23 Kasım; Old Quarter' da gezelim biraz daha; 

Haon Kiem Lake ve İçerideki Tapınak gerçekten güzel.Gol kenarındaki parkta biraz keyif molası sonrası, göl kenarından da görünen Pagodanın 10 katındaki her yöndeki açıklığa birer beyaz buda yerleştirmişler.Komplex çok güzel , gelenler ibadetlerini de yapıyor.İçine herzamanki gibi ayakkabısız giriliyor ve kocaman heykeller, süslemeler, seramikler, tutsulerle dolu.

Hoa La Prison, tarih müzesi önünden geçiyoruz.

İmperial Citadel, çok geniş güzel bir bahçenin bur ucunda kemerli bir köprü gibi çift tarafındaki  merdivenlerden çıkılıyor ortadaki 3katlı Pagoda gibi çatılı yapının önüne.

Ho Chi Minh Mozalesi, giriş kapisina ulaşmak için baya yürüttüler.Parlarin onu kapatılmış engelleyicilerle asker konmuş girilmiyor.Giris kapısının onu turist dolu, siralarla, kafileler halinde insanlar.Sutunlar üzerinde içine girilmeyen mozele geniş park, müze komplexi burası.

Otelimiz bu bölgede, özellikle secmistik, uzunca ama yürüyüşle geze geze gidebildik her birine.

Öğle sonrası bir taxi ile Opera Binasına gidiyoruz, oldukça görkemli ve tarih kokuyor.Ama önüne sahne ve boyunca büyük bir platform kurmuşlar, binayı görmeyi engellemis .Buradan dondugumuz cadde trafiğe kapandı, rahatça göle yürüdük.yol boyunca ünlü markalarin mağazaları var Bu göl , Hoan Kiem Gölü, daha nezih, huzurlu ve görseli güzel ortasinda eski bir Pagoda var.

Hanoi Gece Pazarı saati geldiiii.Yaşasınnnnn.Aldiklarim yetmedi ya bı de pazar gorucem illa😁pek severim, etnik şeyleri,yerleri. O ne ya, bu dükkanlar ne zaman kuruldu sokağa.Seyyar, katlanan tezgahlar açilinca sokak full satıcı olmuş.Yine kadın satıcı çok.Bizde olsa dükkanlar satışımızı engelliyorlar derler.

24 Kasım, dün çok yorulmuşuz.Bu sabah biraz geç çıktık.Elektronik bisiler bakmaya bir kaç AVM ye uğruyoruz.Donuste güzel bir gol daha görüyoruz yürüyüş yaparken.Her yerde kafeler dolu, kahve seviyorlar.

Her gün yeniden şaşırdığım şeyse yemek kültürleri.Her yerde, her sokakta sayısız yerel yemek var.Yerli halk bazen küçücük dükkanlarda, bazen bir evin önünde kaldırımlara yerleştirdikleri küçük masa sandalyelerde her an yiyorlar.Zaten bir çok ev dükkan.Bakkal, kuaför, yemek satan yer, manav bakıyorsunuz dükkanın arka bölümü ev..Hanoi de  pirinçten çok nodul ve Banh mi  gördük.Soya sosu, şili sosu ve kırmızı biberli sıvı bir sosları var.Kadınlar omuzlarındaki bir sopanın iki ucuna astıkları sepetlerde yiyecek, meyva, çiçek satıyorlar.Bazen de bisikletlerinin arkasından satış yapıyorlar.Herkes dışarda yiyor, herkes motosiklete biniyor . Bir de çok genç gösteriyorlar.

Gece pazarını dolaşırken lazer ışıklarını görünce o tarafa yürüdük.Bir konser başlayacak, büyük bir sahne kurulmuş, karşısında genelde gençler yerlere oturmuş bekliyorlar.Tam karsisinda 3 katlı binanın her katı cafe, bar; orası da çok kalabalık çünkü adeta sahnenin içinde.Çok renkli ortam.

25 kasım, bugün son günümüz, geç kahvaltı ve şehrin başka bir bölgesine geldik.Biraz elektronik, biraz alış veriş.Taxilerde Grab uygulamasına bayılıyorum.İşaretledigimiz yerin kapısına kadar götürüyor, sessiz, olumlu, istediğin ve sana yakın, ucuz taxiyi tel dan seçebiliyorsun, sistem takip ediyor  güvenli, üstelik tehlikedeyim tuşu bile var ekranda.

AVM deTuvaletler yine çok temiz, öyle ki önüne oturma grubu koymuşlar, şarj için ve dinlenmeye oturanlar var, öyle temiz yani.Burada gezenler çok şık gerçekten.

Tüm Vietnam'da motora binenler maske takıyor.Hem rüzgar, hem egzoz gazlarından olmalı.Kask zaten zorunlu.

Tren streete tekrar gidiyoruz, otelimize çok yakın zaten.Saat 18.00 olmasına rağmen çok kalabalık; bar ve cafeler dolmaya baslamis; yurudugumuzu gören yer var diye davet ediyorlar . Işıl ışıl her yer, elveda VİETNAM...

Harika bir geziydi; 

Crabdan motor taxi de çağrılabiliyor, 1 kisiysen, arkasına alıp,kask veriyor ve  işaretledigin yere bırakıyor.

Yemeklerde pirinç ve nodle mutlaka var.Corbalara da nodle kullanıyorlar.Pirinc keki, ekmeği de gördük.Cubuk kullanıyorlar genellikle. Deniz ürünleri, tavuk, domuz hep var.Yesil çay ve kahve kültürü çok.Mr.Viet kahve çeşitleriyle  yaygın satılıyor.

YSL ve CC marka giysilerde çantalarda arması yaygın kullanılmış, tercih ediyorlar.Takı ve altın satan yer de çok.Şort/tişört, kumaş pantolon/tisort yaygın.Kot nadir.Çalisanlarda siyah alt, beyaz gömlek giyiyorlar.Aoi dai' yi de dükkanlar, masajcilar,restoranlarda çalışanlarda çok görüyoruz.Hatta terziler kumaşları da satıyor,bedene göre hemen dikiyorlar.Geleneksel giysileri, her dükkanda,caddede minyatür mabetleri,özel şapkaları ile kültürlerini koruyorlar.Gunesten korunmaya çalışıyorlar.Bazilarinin motor sürmek için kullandıkları arkası yırtmaçlı tunikleri var; motora oturunca pantolon gibi duruyor.Erkek kadın özellikle, kadın hayatın icindeler.

Navis Otel, ilgili 3calisaniyla çok güzel, temiz, merkeziydi.Çamasir makinesini de kullandık, çok iyi oldu.

19 kasim, bu sabah, Hai Phong'a Vietnamın  kuzeyine, 2. büyük şehrine uçuyoruz.By  by Danang.Catba international hava alanı.buradan bizi limuzin aldı, yatan geniş koltuklarda seyahat 35' sürdü.Otelimize yerleşip şehre iniyoruz.Taxi soförumuz rehberlik yapıyor.Hai Phong büyük ve küçük oteller şehri.20km kıyısı varmış.Cok büyük asma köprülerle birbirine bağlanan karalar.En tepeye dönme dolap kurmuşlar, buraya 50 kişilik iki kabini olan teleferik işliyor.Gittigimiz tapınak çok büyüktü.Yukardan Halong bay in bir bölümü, Catba Adası çok güzel gorunuyor.Asagiya sahile inince yolu geçmeden bakınca atılmış büyük kayalar gibi duruyor denizdeki kayalar.İlginc bir şehir bu kez şehirdeki insanlarda diğer şehirler gibi yakınlık ve güler yüzlülük yok sanki.Turiste doymuşlar gibi.

Halong Bay korfezini merakla bekliyorum, turumuzu gelmeden belirlemistik, bizi otelden alacaklar ve gezi sonunda Hanoi ye hareket edicez.

Sabah 07.30da otelimizden aldılar ve hareket edeceğimiz iskeledeki güzel ahşap,palmiyeli, yüksek tavanlı bir cafede toplanmayi bekledik.İskeleden teknemize bindik, 20 kişiyiz.

Karşıda önümüze serpilmiş bı sürü dağ.Yaklastikca yarım yuvarlak içinde gibi oluyoruz.Kayalarin şekline göre hayvanlara benzetiyor rehber.

 Ha Long Bay yani Ha Long Körfezi, aslında 2000 kadar adaya  ev sahipliği yapan, zümrüt rengi denizi ve bir anda dikleşen adacıkları ile doğanın görsel şölenine şahit olunacak  nadir yerlerden birisi.Unesco korumasında.1500kmkare lik alanı kaplıyor.

Ha Long, Vietnamcada “Alçalan Ejderha” anlamına geliyor.Aslında Ha Long Bay, sadece güzelliği ile değil; Vietnam’daki efsaneleri ile de ön plana çıkıyor. Bunlardan bir tanesi ejderha efsanesi:Vakti zamanında Vietnam kralının ejderhaları, ülkeyi feth etmeye gelen düşmanların gemilerini bu körfezde engellemiş.

Anne ejderha, askerleri korumak için, bebek ejderhaları ile ağızlarından zümrüt atmış ve bunlar zamanla taşlaşmış. Sonra da bu adacıklar olmuş. Öyle inanıyorlar.

Doğa harikası bu oluşumların en tipik özelliği ise dik açılar ile yükselen kireçtaşından oluşan karstik dağlardan meydana gelmesi. Beş yüz milyon yıl gibi uzun bir sürede oluşan bu doğa harikaları, üzerini kaplayan ağaçların sergilediği yeşilin her çeşidi ile görsel bir şölen.Tropikal bitkilerin hepsine hayranım zaten.Suda,havada,agaçta,kayada her yerdeler burada.

Teknemizden iniyor, kadın kürekçi nin çektiği 6 kişilik kanoya biniyoruz ve bizi açılan bir kaya oyugundan büyük bir lagün e geçiriyor . Muhteşem manzara.Buyuk tekneye dönüyoruz.

2.büyük mağarayı ziyaret ediyoruz, Dau Go Cave, iskelesine yanaşıyor tekne, sonra100 basamakla çıkılıyor, bir başka mağaraya baglaniyor.Haliyle mağaralar kirectaşı olunca , içinde sarkıt ve dikitlerle çok görkemli ve büyük, bir de ışıklandırmışlar; görsellik muhteşem olmuş.Tur bizi otelimize bıraktı.

    Ninh Binh' e gidiyoruz, servisimiz limuzin bizi otelden aldı, 4 kişilik koltuklar masaj koltuğu gibi, yatıyor, geniş.Aralardakilerde katlanmış, yolcu olursa açılacak, 5 kişiyiz sadece.Şoför hızlı, motosiklet yolunu bile kullanıyor.Bizi ara sokaklardan otelimize kadar bırakıyor.

Zoli hause bir aile işletmesi, temiz, odamız güzel.Resepsiyonda çocuk parkı bile var.Ustelik daha serin kuzey Vietnam.İnsanlar daha sesli konuşuyor yalnızca, ilginç birden değiştiler😁

Nehir kıyısına iniyoruz,hem yemek,hem gezmek. Çok güzel burası, fenerler, süsler, ışıklar ve nehrin içinde kıyıdan da gecilebilen 2 Pagoda karşılıklı, Chua Bac nehrin ağzında duvarlar taş kabartmalarla  suslu, birbirine baglayan yol korkuluksuz, o da aynı süslemelerle dolu, .hava kararınca isiklaniyorlar, nasıl güzel anlatamam.Restoranlari nehir kenarına masalarını atmış.Bu kez değişik bişi deniyoruz, yine barbekumuz geliyor, biz yapicaz:  içinde su, iki parça yaprak hamur ve az sebze olan tencereye etlerimizi attık, bir de nodul.Guveç, çorba arası nefis bir yemek oldu.Bir de yerel şarapları çok güzeldi.Tam keyif yarınki yoğun programa hazirlik olsun.

21kasim, otelimizde pankekli yumurtalı kahvaltımızı yapıp, taxi ile nehir bot turunun olduğu alana gidiyoruz, Trang An Doğal  Komplexi burası, biletlerimizi 3nolu tura aldık.Botumuza, yada kanomuza yerleştik.Bunlar sanoan diye geciyormuş.4kisilik fakat biz 3 kişiyiz, sürücümüz kadın, Vietnam şapkasıyla kürek cekiyor.Burda kadınlar güzel çalışıyor.Yesilin her tonu, nehirdeki kürek sesleri, lotuslar, bitkiler, güzel kaya ve dağlar; doğanın sesini dinliyoruz.Trinh Temple ilk tapinagimiz. 

Dot Cave: ,1.000 metre boyunca süren ve Trang An Manzara Kompleksi'ndeki en uzun mağara, ışıklandırılmış etkileyici sarkıt dikitleri ve oluşumlarıyla gerçekten çok uzundu. Van Cave daha kısa fakat yine sarkıt, dikitlerle gizemli .Başımızı egiyoruz çoğu yerde. Sui Tien Temple vearkasında Thung Voi: Altın sarısı heykelleri ve insan boyundan uzun seramik vazo ve kupleriyle, Dia Linh Mountain yesillikle kayalarini aradan gösteren kule şeklinde bir hem de tek dağ,, Kim Kuy Mountain de görkemli bir dağ, bir ara Kong Kong filminin çekildiği yerden de geçiyoruz, burdaki dağ da kingkong a benziyor,,Dai' Cave bir güzel mağara daha; üstlerindeki o ca yük ile nehre yol acmislar,  Vu Lam Royal Steps; kraliyet basamaği tsmsmen nehrin ortasında harika bir yapı, burasi da bir komplex aslinda ;kraliyet inziva yeri olmasının yanı sıra, imparatorların ve rahiplerin savaş zamanlarında meditasyon yapıp huzur bulabilecekleri dini bir yer olarak da kullanılıyormuş.Arkasinda Phoenix Daği, snka kusu şeklinde.

    Tapinaklarda durak noktalarında ki tapınakların merdivenleri nehre iniyor,kano basamağa yanaşıyor, iniyor ve  tapınakları keşfediyoruz .Teknemiz bir sonraki durağa geçmeden önce etrafı gezmemiz için bizi bekliyor.Bu arada can yeleği giymemiz zorunlu.

Erken geldiğimiz için; uzun mesafeler boyunca, etrafta başka tekneler olmadan sanki özel bir tur gibiydi.Muhtesem çünkü etkileyici mağaralar ve tapınaklarla dolu, bozulmamış, korunan bir bölgeden geçiyoruz.Vr turu tamamliyoruz.

Mua Cave e giderken Tam Coc golunu goruyoruz.

Mua Cave: Mağaranın adı "Hang Mua"dır çünkü dağın tepesi dans eden bir ejderhaya benziyor ve Mua, Vietnamca'da dans anlamına geliyor.

Basamakların başlangıcında tutunma yeri ejder şeklinde.

 Etkileyici kireç taşı karstları, pirinç tarlaları ve nehirleri içeren manzarayi tepeden kuş bakışı seyretmek ve tapınağı görmek için dağın tepesine 500 taş basamağı tırmanarak çıkıyoruz.

Hang Mua'ya tırmanmak kolay değil, ancak kesinlikle buna değer. Merdivenler dik ve bazı  yerlerde dar, bazı yerlerde oransız yükseklikte  ve doğal taşların çevresine beton dökerek olusturulmuş, engebeli, bu nedenle  biraz zorlayıcı. Ancak,  mola verip manzaranın tadını çıkardigimiz  birkaç dinlenme noktası vardı.Tepeye bir ön basamak kala geldigimiz seyir noktasından nehir ve nehirde dolaşan kanolar da güzel bir görsel sunuyor. Ngoa Long dağının tepesinde Tam Coc, Trang An ve Ninh Binh kırsalının muhteşem manzarasını bulmak bir ödül gibi geldi.Pirinc tarlaları ve lotus golü çok güzel görünüyor.

Muhteşem manzaraların yanı sıra Hang Mua'da beyaz heykeliyle Merhamet Tanrıçası'na adanmış bir tapınak da var.

Ee tabii bir de inilecek bu merdivenler, gerçekten zordu ama değdi de doğrusu.Aşağı inince komplexi geziyoruz, her yer değerlendirilmiş, her yerde görülecek şeyler var; heykeller,şelaleler, aşağıdaki mağara, lotus gölünün ahşap yollarında yürüyüş, belki bir hindistan cevizi iceceğiyle dinlenmek.Hadi artık otele gidelim.

Yol boyunca evler görüyoruz, zemin katta olanların önünde küçük bir bahçe gibi giriş var, evlerin kapıları pencereleri açık. kapıları büyük ,içerde bir koltuk takımı veya sandalye masa TV, sokakta gibi oturuyorlar, hatta içeri motorlarını da koymuşlar .Birinin yanlarinda  arabası da park edilmişti.

Akşam nehir kıyısı yürüyüşü ve pagodaları dolaştık son kez, yemeğimizi yiyip, yarına kadar dinlenme zamanı.

Biraz Pagoda ları araştırdım:Eski bir Çin efsanesine göre; pagodaların manevi gücü, hasta insanların iyileşmesi için yaptığı meditasyon sürecinde gerçeği kavramak için ve düşmanlara görünmez hale gelme yeteneği kazanmak için kullanılmaktaymiş.Pagodalar sahip oldukları sayısız renkte süsleme ve katmanlı yapılarıyla oldukça gösterişliler. Kat sayısı 5-13 arası değişen pagodaların yuvarlak veya köşeli katları daralarak yükselir. Tanrıların gök katlarını temsil eden saçaklar her katta bulunmaktadır.Kulenin ortasında yerden başlayıp çatıya kadar uzanan uzun bir sütun vardır. Bu taşıyıcı sütun yeryüzünün merkezini gökyüzüne bağlayan ekseni sembolize eder. Ahşabın esnekliği yapının sismik güce karşı dayanıklı olmasına sebep olmuş,diyor okuduğum kaynak.

22kasım Hanoi yolculuğuna, 7.40 gibi kahvaltı sonrası erkenci başlıyoruz , 1saat sürecek.

Taksimiz Hanoi’ye şehrin en turistik yeri olan Old Quarter bölgesine yani tarihi eski semte ,otelimize Zoodie Hause a bizi bırakıyor.Esyalarimizi bırakıyor ve ne kadar outlet varsa geziyoruz .Don Xuan Pazarı, toptan satış yapan büyük bir pazar, ona da uğruyoruz.Otelimizin karşısında ve yan sokağında askeriye var.

Kapıda yine şifre var, resepsiyonda kimse olmayınca kapı kapatılıyor, güvenli.Görevlimiz çok ilgili, evde gibiyiz.Mutfagimizla yine 1+1seklinde odamiz.6katli her katta bir oda, asansör var, merdiven bir kisilik, teras çamaşırlar için.

Hanoi, Vietnam‘ın en önemli şehri. Zaten Vietnam’ın Başkenti. Merkezinde 2 milyon kişi, tüm şehirde ise yaklaşık 8 milyon kişi yaşıyor. Sanırım 4 milyon kadar da motor bulunuyor bu şehirde. Caddeleri zigzaglar çizerek motorları atlayarak, yol bulunca gecebiliyorsun.3 gün kaldığım Hanoi’de, gördüğüm en sık şey : Sokak satıcıları, motorlar ve parklar oldu. Mahallelerde gördüğüm meyve satan teyzeler, tavuk ayağı yemeye çalışan abiler, her yerde yaygın olarak dışarda küçük sandalye-masalara oturup yiyen insanlar, sokakta leğenlerde yıkanan bulaşıklar, satılan çok çeşitli meyveler ,parklarda -kapı önlerinde keyif yapanlar, bambu borudan içenler, pazarlık, outletler, çamaşırlar, taksiler, önde 2kisi taşıyan bisikletler oldu.

Sanırım araç giremeyen yerlerde , bir kadın dükkanlardan çöpleri bisikletli bir kasaya zil çalarak topluyor.

Akşam Hanoi Street Train' de sıra; bir kalabalık, her yer ışıklarla süslü, barlar dolu, daracık sokakta, insanlar 21.00 de geçecek treni bekliyor .Ama ne eğlence.Tren saatinde aradan bu yolu kesen cadde trafiğe kapatıldı, ayakta olanlar dışarı çıkartildi.Tren geldi ve geçtiiii.Gündüz bomboştu buralar. 

23 Kasım; Old Quarter' da gezelim biraz daha; 

Haon Kiem Lake ve İçerideki Tapınak gerçekten güzel.Gol kenarındaki parkta biraz keyif molası sonrası, göl kenarından da görünen Pagodanın 10 katındaki her yöndeki açıklığa birer beyaz buda yerleştirmişler.Komplex çok güzel , gelenler ibadetlerini de yapıyor.İçine herzamanki gibi ayakkabısız giriliyor ve kocaman heykeller, süslemeler, seramikler, tutsulerle dolu.

Hoa La Prison, tarih müzesi önünden geçiyoruz.

İmperial Citadel, çok geniş güzel bir bahçenin bur ucunda kemerli bir köprü gibi çift tarafındaki  merdivenlerden çıkılıyor ortadaki 3katlı Pagoda gibi çatılı yapının önüne.

Ho Chi Minh Mozalesi, giriş kapisina ulaşmak için baya yürüttüler.Parlarin onu kapatılmış engelleyicilerle asker konmuş girilmiyor.Giris kapısının onu turist dolu, siralarla, kafileler halinde insanlar.Sutunlar üzerinde içine girilmeyen mozele geniş park, müze komplexi burası.

Otelimiz bu bölgede, özellikle secmistik, uzunca ama yürüyüşle geze geze gidebildik her birine.

Öğle sonrası bir taxi ile Opera Binasına gidiyoruz, oldukça görkemli ve tarih kokuyor.Ama önüne sahne ve boyunca büyük bir platform kurmuşlar, binayı görmeyi engellemis .Buradan dondugumuz cadde trafiğe kapandı, rahatça göle yürüdük.yol boyunca ünlü markalarin mağazaları var Bu göl , Hoan Kiem Gölü, daha nezih, huzurlu ve görseli güzel ortasinda eski bir Pagoda var.

Hanoi Gece Pazarı saati geldiiii.Yaşasınnnnn.Aldiklarim yetmedi ya bı de pazar gorucem illa😁pek severim, etnik şeyleri,yerleri. O ne ya, bu dükkanlar ne zaman kuruldu sokağa.Seyyar, katlanan tezgahlar açilinca sokak full satıcı olmuş.Yine kadın satıcı çok.Bizde olsa dükkanlar satışımızı engelliyorlar derler.

24 Kasım, dün çok yorulmuşuz.Bu sabah biraz geç çıktık.Elektronik bisiler bakmaya bir kaç AVM ye uğruyoruz.Donuste güzel bir gol daha görüyoruz yürüyüş yaparken.Her yerde kafeler dolu, kahve seviyorlar.

Her gün yeniden şaşırdığım şeyse yemek kültürleri.Her yerde, her sokakta sayısız yerel yemek var.Yerli halk bazen küçücük dükkanlarda, bazen bir evin önünde kaldırımlara yerleştirdikleri küçük masa sandalyelerde her an yiyorlar.Zaten bir çok ev dükkan.Bakkal, kuaför, yemek satan yer, manav bakıyorsunuz dükkanın arka bölümü ev..Hanoi de  pirinçten çok nodul ve Banh mi  gördük.Soya sosu, şili sosu ve kırmızı biberli sıvı bir sosları var.Kadınlar omuzlarındaki bir sopanın iki ucuna astıkları sepetlerde yiyecek, meyva, çiçek satıyorlar.Bazen de bisikletlerinin arkasından satış yapıyorlar.Herkes dışarda yiyor, herkes motosiklete biniyor . Bir de çok genç gösteriyorlar.

Gece pazarını dolaşırken lazer ışıklarını görünce o tarafa yürüdük.Bir konser başlayacak, büyük bir sahne kurulmuş, karşısında genelde gençler yerlere oturmuş bekliyorlar.Tam karsisinda 3 katlı binanın her katı cafe, bar; orası da çok kalabalık çünkü adeta sahnenin içinde.Çok renkli ortam.

25 kasım, bugün son günümüz, geç kahvaltı ve şehrin başka bir bölgesine geldik.Biraz elektronik, biraz alış veriş.Taxilerde Grab uygulamasına bayılıyorum.İşaretledigimiz yerin kapısına kadar götürüyor, sessiz, olumlu, istediğin ve sana yakın, ucuz taxiyi tel dan seçebiliyorsun, sistem takip ediyor  güvenli, üstelik tehlikedeyim tuşu bile var ekranda.

AVM deTuvaletler yine çok temiz, öyle ki önüne oturma grubu koymuşlar, şarj için ve dinlenmeye oturanlar var, öyle temiz yani.Burada gezenler çok şık gerçekten.

Tüm Vietnam'da motora binenler maske takıyor.Hem rüzgar, hem egzoz gazlarından olmalı.Kask zaten zorunlu.

Tren streete tekrar gidiyoruz, otelimize çok yakın zaten.Saat 18.00 olmasına rağmen çok kalabalık; bar ve cafeler dolmaya baslamis; yurudugumuzu gören yer var diye davet ediyorlar . Işıl ışıl her yer, elveda VİETNAM...

Harika bir geziydi , 

9uçak , 2otobüs ile şehir geçişi, 1otobüs ve 1gemi ile tur yaptık.

3Ülke,8 Büyük şehir,sayısız köy gördük. Unutulmaz anılarla dolu bir guzellik daha yaşadık.























KAMBOÇYA-VİETNAM2

 

Hafif bir yağmur yağıyor.Gecen hafta çok yağış aldı Vietnam' in kıyı bölgeleri ve zarar gordu.imparatorluk şehrinin bile kapatıldığını duyduk.Şansımız var ki  salı çarşamba iki gün yağmur gittikçe azalıp bitiyor .Sadece bugün çiseliyor.Caddede Lang Ca adında büyük akvaryumlarda; istiridyeler, midyeler, istakozlar ve balıklar acayip büyükler.Belgeselde gibiyim.Buradan istediğinizi yemek için canlı canlı seçebiliyorsunuz.Selfi sutudyolari var, degisikfonlarda, şapkalar, malzemeler kullanarak fotoğraf çekiyor gençler.Haydi dinlenceye.
Sabah kalkıyoruz.Kahvalti sonrası taxi ile Vincom plaza yı geziyoruz . Ao dai, Vietnamin geleneksel kostümü pantolon üstüne giyilen bir tür tunik.Guoc moc, ahşap terlik/ sandalet; bunlar etnik giysileri.Bu markette elektronik veya etnik şeyler bulamıyoruz.
Yürüyerek Dragon Bridge yi gorecegimiz nehrin kenarına geliyoruz.Karsidan iki kıyıyı birleştiren sarı ejderhayı görüyoruz.Kopru boyunca dolana dolana kendini gosteriyor.Yakinina dek yürümeye devam edince bir gemi restorana rastlıyoruz, buradan fotoğraflarımızı çekip, köprünün altından yukarı çıkan merdivenlerle köprünün yanındaki yaya yoluna çıkıyor, Dragon Bridge nin ejderhasina yaklasiyoruz.Aksamları ışıklandırıyorlar ve ağzından alevler saçıyor, bir akşam yine geleceğiz.Yurumeye devam edince Son Tra Night Market;   night marketi görüp uğruyoruz fakat adı üstünde gece açılıyor.Yuruyusle keşfetmek güzel, yeni yerler görüp istediğin kadar kalıyorsun.Yolda hoşumuza giden Com Tho adlı restoranda kızarmış pilavlı et ve tavuk etinden oluşan yemeğimizi yiyoruz.Yaninda çorba olduğunu düşündüğümüz sebzeli(belki de yosundu) bir su, minicik kapta da lahana salatası geliyor.Pilsvda biraz havuç, üstünde bir kaç parça soğan ve yeşil aromalı sebze var.Otelimize yorgun geliyoruz.
Saat beşte okyanus kıyısına iniyoruz.My Khe Plajı: Voleybol oynayanlar, yürüyüş ve sörf yapanlar, sahildeki cafede içeceklerini yudumlayanlarla canlı .Hafif bulutlu bir hava güzel fotoğraflar ve dalgalarla oynayıp ıslanmaca.Deniz cekildiginden mî, sahilin uzunluğundan mı okyanus olduğundan mı, dalga silsilesi gerçekten seyirlik.Zaten Danang Vietnamın Miamisi diye geçiyor.
Haydi yarın olsun😊Hoi An a gidiyoruzzzz.
******Graba sabah 8de bindik, hedef önce marble mountains.Ben gün başladın diye alkışlayınca, hareketli bir müzik açti:))
Mermer daglarina gelmeden devasa mermer heykeller ki sanat harikası, başladı.
Bilet alıyoruz tek yönlü bir ssansorle yukarı çıkıyoruz.Genis slanlarda tapınaklar, heykeller, tropikal bitkiler, ağaçlar, her yer mermer, bazı yerler doğal bazilari işlenmiş zeminler.Tapinaklar gösterişli, sözler yetmeyecek sanırım.Mağaralara yürüyoruz, bu arada da dağı dönüyoruz.Magaralarda doğal bulundugu yerlere oyulmuş figürler ,heykeller etkileyici.Nemli, dağdan damlayan sularla ıslak. Bu arada tapinaklara girerken şapka ve ayakkabı, terliklerimizi cikarmamizi istiyorlar.Temizlik yapanlar, din adamlari ve görevliler var. Donusumuz merdivenlerle..Grab taxi bizi bekliyor ve Hoi An da bırakıyor.
Tarihi Hoi An şehri, Vietnam’ın en atmosferik ve huzurlu kasabası olarak bilinir.Ve anlamı da huzurlu buluşma mekanı zaten.
Taxiden iner inmez bizi karsilarcasina hoi an lı bir byn yanima geliyor; bize benziyorsun nereden geliyorsunuz diyor ve bir sohbet ki beş dakikada bugünkü ay festivalini, şehir hakkında bilgi ve bir terzi tasarım dikiş magazinda çalıştığını söyleyip, bizi davet ediyor.uzerimdeki gömleği ben diktim ve boyadimdeyince, bunda da aynıymışız same same deyip gülüyor.tsk edip ayriliyoruz.Boyle sohbetci ve yardımseverler.
Hoi An’da insan yerleşiminin izleri 2200 yıl öncesine dayanıyor
Bu liman şehrinden Vietnam ve diğer Asya ülkelerindeki seramiklerin ticareti yapılmış. Mısır’daki Sina’ya kadar .Güney Doğu Asya’daki korunmuş en iyi liman kenti.
Hoi An’ın etkisi altında kaldığı ülkeler Japonya ve Çin.Dolayısıyla ticaret yapmak için  gelen tüccarlar mimari anlamda şehre kendinden bir şeyler katmış olduğundan bugün Hoi An antik şehri Asya kültürlerinin bir birleşimi ve şirin mimarisi ile kendine hayran bırakıyor.
Vietnam’da Unesco Miras Listesinde bulunan sekiz yerden biri Hoi An.(1999) Tarihi kasabayı süsleyen sayısız fenerler, sarı renkli otantik binaları ve gece nehirdeki ışıklı fenerli, dilek mumlu kano turlarıyla Hoi An görülesi bir yer, şimdilik favori şehrim.
'Banh mi 'adındaki sandviçi ünlü, özel baget ekmeğe ne varsa doldurmaca, istediğini seç,en iyisi burada,deniyoruz, harika ve ucuz gercekten, ikimize 150 civarında tutuyor.
Tarih kokan bir cafenin bahcesine oturuyoruz.Tropikal bitkiler, sudaki bitkiler ve dekoruyla bizi rahatlattı , üstelik bize özel gibi boştu bahçesi.İpek fenerler her yerd, bayılıyorum o renklere.
Fenerlerin ortaya çıkışı 16. yy’a dayanıyor. Çinlilerin ve Japonların Hoi An’a yerleşmesiyle birlikte evlerin aydınlatılması için kullanılmaya başlanmış. Yani en başında bir ihtiyaç sebebiyle ortaya çıkmış. Sonrasında güzelliği karşısında dayanamayan Hoi An halkı bunu dekorasyon amacıyla kullanmaya başlamış. Ve o günden bugüne adeta kentin simgesi olmuş.
Bu şehir kanallarindan dolayı Vietnamın Venedik'i..
Yüzlerce yıllık tarihi olan evleri gezebilirsiniz.
Hoi An şehrinde tarihi yapı olarak 22 adet yer varmış.Ve bunların çogunda ziyaret ücretli.  Günlük Hoi An bileti alıyoruz.Gün içerisinde beş tane yere ücretsiz girebileceğiz.
🏠 Nguyen Tuong Aile Şapeli : Vietnam, Çin ve Japon mimarisinin bir arada olduğu ender evlerden biri.
🏠 Quan Thang : Geleneksel Çin mimarisi ile inşa edilen ev ahşap oymacılığın en iyi örneklerinden. 
🏠 Tấn Ký Evi : 18.yy’da Vietnam, Çin ve Japon mimarisinin hakim olduğu tipik bir tüccar evi. Evin orijinal malzemeleri korunmuş haliyle günümüze kadar ulaştırılmış. Evin içinde çok hoş antika eşyalar ve mobilyalar var.
4 tane müze var.  Hoi An Tarih ve Kültür Müzesi ,2000 yıllık eserlerle müze dört bölüme ayrılmış. Bunlar; Tarih ve kültür, devrim tarihi, zorluklardan yükseliş sergisi ve sanat galerisi.
Quan Công Tapınağı ve Quan Am Pagodası : Tacirlerin ibadet etmeleri için 1653 yılında yapılmış bir tapınaktır. Antik şehrin tam ortasında en canlı sokağında bulunuyor.
      Ve sonrasında pek çok Pagoda gezdik. Hepsine çatılı bezeli bir kapıdan giriliyor, bahçeleri harika bitki ve heykellerle, mozaiklerle, havuzlarla süslü.icerde de ibadet alanı heykel ve objelerle dolu, her yerde tütsüler, kırmızı ve altın sarısı renk ağırlıkta.Bazilarinin arkada gizli bahçesi var, buralarda benzersiz.Bazilarinda havuz içinde mozaik ejderler betimlenmiş, havuzlar balıklı.Yine bazılarında büyük gemi_kayık maketleri var. Bazıları seyir, ufak bir kismida ibadetini yapıyor, şöyle ki bir tutam tütsü yakıyorlar, bunların konduğu kaplar var ve dua ediyorlar.
Quang Trieu Kanton Meclis Binası : Çin’in Guangdong ilinden gelen Çin’li tüccarların bir araya gelip dinlenmesi ve burada ticaret yapması amacıyla 1885 yılında inşa edilmiştir. Hoi An’daki diğer meclis binaları gibi Quang Trieu de Çin’li tüccarların tanrı ve tanrıçalara ibadet edebilmesi için mabete çevirildiği yer olmuştur. 
Phuc Kien Fujian Assembly Hall / Meclis Binası : Quang Trieu ile aynı sokakta bulunan Phuc Kien meclis binası Hoi An Antik Kenti’ndeki en büyük ve en ünlü toplantı salonudur. Önceleri Buda’ya adanmış Vietnam Pagodasının olduğu arazi 1700’lü yılların ortalarında Çin’lilere satıldıktan sonra inşa edilen bina üç farklı tanrıçaya adanmıştır. 
Her yerde Vietnam sapkaları, konik, doğal bitkiden örülmüş, bazısı resimlenmiş, benim de olmalı tabii ki de.Çok da işime yarıyor, kenarlarının genişliğinden.Tipik Asyalı gibi dolaşıyorum.Bir de ao dai giydim mi tamam, evde vardı😀
Japon Köprüsünü Görmeden Olmaz, Thu Bon nehri üzerinde.
Günümüzde Hoi An’ı sembolize eden en önemli yer Japon köprüsü. 17.yy’da asıl yapılma amacı Japon topluluğunun yaşadığı yer ile Çin mahallesini birbirine bağlamak içinmiş. Tarihten bugüne pek çok restorasyona uğrayan köprü içinde küçük bir tapınak bulunuyor. Köprüden ücretsiz geçebiliyirsunuz, güzel, otantik, gizemli..
Tran Phu'da bir apınağın arkasına geçiyoruz ve el işi fener yapımı atölyesi görüyoruz.Making class lantern.Eşim hemen beni öğrenci yapıyor, mutluyum.Uzerine deseni de ben yapicam üstelik.Hemen renk seçerek başlıyoruz.Ogretmenim Moon.İki bölüm var, bizimkinde 5 kişiyiz ama hepimiz ayrı zamanlarda başladığından workshop kişisel.Kumas, yapışkan, boyalar ve hazır fener isketleri, başlıyorum.Harika bir deneyim oldu, bir tane daha iskelet alıyorum, onu da evde tamamlıycam.
Ve gün karamaya başladığında, nehir kenarına iniyoruz.Bir şenlik başlıyor.Işıklı fenerleriyle sandallar nehre açılıyor.Dilek mumları renkli karton kapların içinde suya bırakılıyor. Kıyıdaki tüm mekanların fenerleri ve rengarenk ışıkları yanıyor.Çok kalabalık ,festival gibi...
Bizi getiren Grab şoförü arıyor, taxi yollayayım mı diye, iş böyle takip edilir.
Üstüne ballı börek derler ya bir de gece pazarına gidiyoruz💃Bunu uzun zamandır bekliyordum.Bol çeşit, bol pazarlık.Gerci bişi almıyorum, sonraki günlerde gidecegime hazırlık olsun.Veeee by Hoi An...
Bizde çok güzel izler bıraktın 🛶🛕🏠🌉🪔🎨🕯️🏮🏮🏮📸🎻🎏🎎🎋🎉🏡⛲🚖🛵🍺☕🥢🦞🌭🦀🐠🐸🐉🐲🙏💕
15 Kasım Ba na hils yolculuğu başlasınnn.Tur satın aldık, gezilecek alan geniş, bizi otelden alacaklar.07.30 başlıyoruz.
Ba Na Hills Fransızların koloni zamanında Vietnam’ın sıcağından bunalıp deniz seviyesinin 1500 metre üzerindeki serin Ba Na tepelerini keşfettikten sonra kendilerine 1919 yılında kurdukları bir kasaba.
Akın akın gelen insanlarla teleferige biniyoruz.
Ba Na Hills dünyanın en uzun ve en yüksek teleferiğini bünyesinde barındırıyor. Teleferikle ilerlerken büyüleyici bir manzaradan geçiyorsunuz. Aşağıya bakmaya cesaret edebilirseniz, şelale ve orman manzaralarını izleyerek ilerleyebilirsiniz.Teleferige 2kez biniyorsunuz, 10 kişi alıyor, rahat ve hızlı.Komplekste tepeleri birbirine bağlayan 5 tane teleferik hattı mevcut. İlk önce Suoi Mo – Ba Na teleferik hattını kullandık oradan da Gare d’Amore-Gare de Jardin hattını kullanıp çiçek bahçesine ulaştık. 
Kompleksin en bilinen kısmı ise 2018 yılında açılmasına rağmen deli gibi turist akınına uğrayan Golden Bridge.Oradaki kalabalığı hiç sormayin.150 metre uzunluğunda iki kocaman elin taşıdığı altın renkli bir köprü. Üzerinden iki üç kez geçip her bir köşesinde onlarca fotoğraf çektik.
Fransız Kasabası da bir hayli güzel olmuş. Küçük bir Fransız kasabasında dolaştığınız hissi veriyor gerçekten. 
For season restoranda açık büfe yemeğimizi alıyoruz.uzun zamandır böylesi zengin bir açık büfe görmemiştim.Yok yok.Ve oldukça fazla kişiyi ağırladığı halde herşey sürekli ekleniyor ve izlediğim kadarıyla bizdeki gibi kimse acele etmiyor ve dikkatle aliyorlar .Sütunlarla suslenmiş bir salon, tavanı kuş manzaralariyla dolu ve çevresi yere dek pencereli.Sis ve teleferikle geceenler izlenebiliyor.
Çok değişik salonlardan geçiyoruz.Devasa,dekorları çeşitli, anlatmak zor görsellerden bakmalısınız.
Sinemaya geliyoruz.5er kişilik toplamda20 kişiyi sıraya alıyorlar.Kapilar açılınca 5kisi, 4 sıralı bir platforma yerleşiyoruz,Hareketli olduğu konusunda uyarıyoruz; önümüze emniyet için tutunacak boru gibi bir  kilit iniyor.Karsimizda aşağı ve yukarı uzayan devasa eliptik bir ekran var.Baslıyoruz: Dünyanın değişik şehirleri üstünden uçuyoruz.Kisaca anlatmalıyım, çok eglendim.Bulutlar arasından yağmur yağınca ıslanıyoruz, Mısır'da piramitler üstündeyken bir sıcak basıyor.Baze binalara carpiyoruz, öyle gerçekçi ki efektler bağırıyorum.Havai fişekler arasından, deniz üzerinden geçiyoruz.Sehirler arasında İst.da vardı boğaz köprüsünden geçtik.Kuslarla uçtuk...
Tiyatroya da  bu kadar eğlencenin devamiydi.Koltuklara oturduk,3d gozlukler dağıtıldı.4 kişilik bir aile başlangıçta yaşlı bir kadını heykel sanıp dökümü a kadın bunları lanetliyor., bunu bilmeden eğlenmek icin  korku tüneline giriyorlar,örümcekler, mumyalar içimize giriyor aniden,bagirislar, çığlıklar.onlar raylarda gittikçe bizim koltuklarda alttan darbeler, sağa sola hareketler öyle gerçekçi ki tutunuyorum.
Bira festivali var bir uçta yürüyoruz, o ara Fr.koyunu geçiyoruz.Bilet dağıttılar, biralae bedava.
Heykeller, özellikle dağdaki kayadaki heykeller nefiss.Dogal kayaları oyup yapmislaar, biri sırtında koccaman bir kaya ustundeki şatoyu taşıyor gibi.
Çiçeklerle oluşturulan figürler var, kediler, balerinler, maymun vb.
16 Kasım tur ile Hue ye gidiyoruz; yol boyunca güzel manzaralar var.Hai-Van geçidinin kıvrılan  yolunu görüyoruz, bu eski virajlı yol simdilerde motosiklet tutkunları kullaniyormuş,zaten bu da turistik amaçla turlar yapılarak kullnılıyor . Aracımız  duruyor, harika bir lagün görüyoruz, kıyıya yakın yere bir sürü kazık dikilmiş.Meger bunlar inci yetiştirmek içinmiş .ürünlerinin tek inci olanı bile264$ , sedefler33$, burası üretimden satış yapıyormuş.
Tinh dau tram Thai ha duoc: bir tür ekoloptus ağacından yaptıkları, yağlar, inhalerler, kremler yapmışlar.kuplerdeki hazırladıklarını gösteriyorlar.koklamak için hazırladıkları 100000vdk
Chua Tien Mu Pagoda, büyük kutsal kadın anlaminda ,400 yıllık , Huing nehri kenarinda. Hue yakınlarındaki bir koyde.7kat yukarı doğru küçülerek çıkan katları var.Çok güzel ve görkemli, merdivenlerle çıkılıyor, çevresi, arka bahçesi bonsailer, havuz, çevresinde çanlar, bu güzel bahçe bizi çok büyük  tapınak alanının binasına getiriyor.Filmlerde bonsaili havuzlu alanlar, tapınaklar arasında uçarak kılıç sallayan, savaşan koruyucular, savaşçılar olur ya film setinde gibiyiz.Suslemeler cam ve seramik mozaiklerle bezeli.
Çevresini yine hediyelik eşyalar satanlar doldurmuş.Fiyatlari yüksek söylüyorlar, olmaz deyince indirim başlıyor, arkamızdan koşanlar da var.
Veee imparatorluk şehri.1803 yılında imparator Gia Long zamanında yapımına başlanmış ve 27 yıl sonra imparator Minh Mang zamanında yapımı tamamlanmış olan bu şehir içinde imparator ve ailesine ayrılmış olan Yasak Şehir (Forbiden Purple City) dahil yüzlerce köşk, saray, tapınak barındıran, muhteşem bir mimariyle işlenmiş kocaman yemyeşil huzur dolu bir alan.
Trang Tien Köprüsünden ilerleyip Parfüm nehrini geçtikten sonra giriş kapısına doğru ilerliyorsunuz. İmparatorluk Şehri’ne (Imperial City) girmeden önce bu muhteşem yapı karşılıyor ve büyülüyor
Thai Hoa Sarayına  ulaşılıyor. İmparatorun resmi kabullerini gerçekleştirdiği, yıl dönümlerinin ve taç giyme törenlerini düzenlediği imparatorluk şehrinin önemli bir parçası olan köşk burası.icinde maket ve ilustrasyon heykeller var.
Sonrasında ulaştığımız alan sadece kral ve ailesinin yaşam alanı olarak tasarlanmış yasak şehir. Bu kısımda kralın günlük işlerini yürüttüğü, çalışma alanı Can Chanh Palace, kralın ve ailesinin yaşadığı saray Can Thanh Palace yer alıyor, kraliçenin özel malikanesi Khon Thai Residence, kraliyet tiyatrosu Duyet Thi Duong (Royal Theatre) ve kralın yemeklerinin pişirildiği Thuong Thien ve kralın okuma odası Thai Binh Lau (The Royal Library) yer alıyor.
Tiyatro veya opera binasi muhteşem, koltukları, sahnesi, perdeleri, süslemeleriyle ve kırmızı herşey.kostumler ve endtrumanlarin olduğu pano ve vitrinse girişte sağlı sollu yerleştirilmiş. Kirmizi koridorlardan geçerek,
kraliçenin (queen mother) yaşam alanına doğru ilerliyoruz.
Bu arada binaların bazıları savaşta zarar görmüş, bazilariniysa restore etmişler.Bu arada bütün çatılar yeşil ve sarı seramik Kiremitli ve hepsinde renkli camlı seramikli  mozaik bezemeler var, bunlar bazen bitkiler, bazen hayvanlar, ejderhalar..
Phuoc Tho Temple yine sarı renkli tapinsk kraliceninmis.
Yürüyüşe devamla: Büyük törenlerin yapıldığı ve konukların ağırlandığı Thai Hoa Sarayı'na ulaşıyor ve waow diyorum. Citadel’in en önemli yapısı sayılmasi bundanmış, görkemini, bezemelerini, mozaiklerini, sütunlarını, salonlarını, mobilyalarını, kullandıkları eşyaları izliyoruz.
Gercekten güzel degerlendirmisler, iyi bir yatırım yapmışlar, gelenin, gezenin sayısı çok.Bazi şeyleri burada gördükçe yine hayiflaniyorum, güzel ülkemin, güzel kültürünü, kültür mirasını da daha iyi değerlendirmemiz ve turiste yatırım yapmamız gerekmez mi? Bunu yapmak için fazlamiz var.
Öğle yemeğinde güzel bir rest.geldik.6kisilik yuvarlak masalara, balık, ıstakoz,tavuk,domuz sis,sebze haşlama, pirinç, soslar, marul, muz ve soğuk yeşil çay hazırlamışlar.paylasarak servisimizi yaptık.Consta ile tanıştık, selülozik bir yaprak, içine marul, istediğin sebzeden ve üstüne de şişi koyup sarıp yemeyi öğretti bize.
Khau Dinh Mozelesi:
Nguyen hanedanının 12. kralı.Tahtı aldıktan sonra kendisi ve kraliyet  için saraylar ve mezarlar tasarlamiş; buna devasa  Mezarı da dahil. Yapımı 21 yıl sürmüş,Khai Dinh Mozolesi'ni ziyaret ettiğinizde, bazı Hint mimarisinden, Budizm'den ve Roma Gotik'inden etkilenen 127 basamak yüksekliğindeki dikdörtgen yapı karşısında hayran kaldik.
Tam Quan Kapısı'na ulaşmak için 127 merdivenin 37'sini geçiyruz. mozolenin ikinci katı icin,29 merdiven daha çıkilacak. Burada mükemmel taş heykellere var. 6 çift heykel Bai Dinh'in avlusuna simetrik olarak yerleştirilmiş. Naaşının gömüldüğü yer ise en yüksekte. Tüm malzemeler esas olarak bakırdan yapılmış . Seramikler, oymalar, mozaikler ve tavan bezemelerine hayran kaldık.
Danang a dönüş başlasın, bu turu da özellikle aldık; Hue ye gidiş,donuş ve buradaki eserler arasında hep mesafeler var, tür sayesinde ve rehberle rahatça gezdik.
Akşam 21.00de Dragon Bridge'de gösteri var.cuma,ct ve pz günleri yapılan: Yürüyerek geldik, yerimizi aldık.O ne kalabalık, köprünün 2 yanında,herkes çekime hazır .Ejderin bedeninde renk değiştiren ışıklar var.Saat geldi ve ejderin agzindan pof diye bir alev topu çıktı.Yukari doğru dondurma seklinde siyah bir dumanla söndü. Pof pof pof...Ardarda 3 kez duraksayarak tekrarlandi.Yakinindaki gece pazarina buradaki kalabalik gelmeden yürüyelim dedik, tam köprüyü geçtik ki ejder su fiskirtmaya basladi zerreler şeklinde, bir çığlık bir hareket tam zamanında ayrılmışız, su zerreleri bize dek az da olsa yayıldı.Gece pazarı bir cümbüş, gündüz bomboştu geçen gün buralar, nasıl dolmuş satıcılarla .Hep aynı seyler var; crocs tarzı yüksek topuk terlikler ve süsleri, magnet, yelpaze, oyuncak, çanta, amigurimi, gözlük, saat.Buyuk bir bölümü de yiyecek.
Burada da dışarda yeme kültürü çok.Daha çok yerel yerlerden , yürüyen arabalarinda pişiren, sabit sokak satıcılarından, sabahtan itibaren yiyorlar.Kahve alıp geçiyorlar.Bazi yerde kahvenin yanında yeşil çay geliyor.Satıcılar ördekleri boyunlarından  asmış.
Ertesi günü, 17 kasım ,şehrin diğer tarafına gidiyoruz, burada Han Market var ve aynı zamanda Danang in heryerini görmüş oluyoruz. Han Market çok kalabalık, yine çakma ayakkabı, çanta, mont,terlik cenneti, alt kat yiyecek.Bu tarafta daha çok yerel yerleşim var, otelimizin olduğu kisimda turistik.Çakma ürünler kaliteli gibi.
Okyanusta dalgalarla oynamaca acıktırdı tabii, yorumları güzel olan Nomad Kitchen'a gidiyoruz, et ve garniturleri, soslariyla çok iyi, İspanya'yı da özledik sanırım.Sonrasinda okyanus seyri ve kahvelerimizi yudumlamadayız.
Bu gün yağmurlu, akşam çok yağdı.Ama gün boyu dışarı çıkmamıza izin veren bir yağmur yağdı.Bir bastırıyor, sonra yağmamış gibi.Sehri dolaşmaya devam, caddeleri baya ögrendik. Uzun sahil yolu da harika.Deniz, dalgalar, herkes kendi aleminde.
Burası motor cenneti, adeta yerden bitiyorlar.Yuruyen sadece turistler ,herkes motora biniyor.Bu kaosta trafik bağırmadan, kavgasız devam ediyor, ayrı şeritleri var ama dönüşler falan elle işaret ediyorlar, ninja veya karınca gibiler.Park ettiklerinde kasklarını üstünde bırakıyorlar, hiç bişi de olmuyor, guvenli. Hepsinin motorunda pratik bir yağmurluğu var.
Akşam Com Tho kızarmış pirinçli et,  içinde soğanlar ve baharatlı yeşil doğranmış bir bitki var, yanında lahana turşusu ve soslar. yanında hediye çorbası var, istemiyoruz; suyun içinde yosun gibi bisiler haşlanmış onu sevmedik.
Coconut kahve de  favorimiz burada.
İnsanlar dükkan önlerini, caddelerini yelpaze şeklinde bitkisel süpürgelerle supuruyorlar.
Burda olduğumuz sürece günün her saati Banh bao diye bağıran motorlu bir satıcı geçiyor caddelerden.Motorun arkasındaki dolapta pirinçten bir hamur içine et veya sebze bohçalanarak hazırlanmış bir yiyecek bu.Beyaz büyükçe yumuşak bir kurabiye goruntusunde. Hindistancevizli olan, tatlı yerine yediğim, favorim.










 





PATTAYA&KAMBOÇYA1

 


05.11.2024 bekledigimiz gün geldi.Mart ayindan itibaren uçak biletlerimiz,nereleri gezicez ,ara transferlerimiz, otellerimiz hepsini programlamaya başlamıştık.13.40 uçağıyla SAW İstanbul dan ayrıldık.Katar havayolları 2 saat sonra tavuk/et seçeneği ile güzel bir yemek verdi.3lu koltuklarda yanımız boş kaldı, uyuyarak, 4saatlik aktarmalı uçuş ile Doha havaalanındayız.Burada aktarma için 20.10 Tayland_Banghkok uçağını bekliyoruz.Ucak yine yaklaşık 500 kişilik.
06.45 de Suvarnabhumi Havaalanındayız.09.00 da Pattaya ya gitmek üzere otobusumuze biniyoruz yolculuk 2 sa.surecek.Dxpress2 de kalıyoruz, temiz ,sessiz ve nezih.
Pattaya , 'güneybatı muson rüzgarı' anlamına geliyormuş.
Tai dili konusuyorlar, ingilizce biliyorlar..
Biraz dinlenip, burada yaşayan arkadaşımız ile dışarı çıktık.Şehir merkezinde hareketin yaşandığı yer Pattaya Beach Road, onu kesen Walking Street (trafiğe kapalı yürüyüş yolu) ve sahil yoluna paralel devam eden Second Street arasında yer alıyor.Kisaca 4caddesi var bunlardan geçip sahile indik ve Hilton Otele dek yürüdük.4kmlik bir sahili var.Oradan ara sokaklardaki yaşam ve dükkanları keşfettik, bir gece pazarı gezdik ve dönüşte hindistan cevizlerimizi yudumladik.Sehirde yine küçük sunaklar, önünde sunulmuş yiyecek,içecekler, bereket olsun... Biraz döküntü bir yapılaşması var .Halk fakir, tüm zenginlik barlarda, gece kuluplerinde, büyük AVM lerde..Daha önce gezdigim Puket ten çok farkli.Alkol, yasal olan esrar ve bolca kadın, masaj salonu.Ama bar, gece kulübü derseniz oldukça modernlesiyor hersey.Yolculuk ve gün çok yormuş, akşam dinlence zamanı.
Sabah cikiyoruz.Pattaya’ya deniz için gidiyorsanız Güney Pattaya kısmındaki Jomtien Beach’i öneriyorlar, bu yüzden şehirdeki plajı biz kullanmadık.Girenler var tabii.Havadar taxi dolmuş ile Jomtien e gidiyoruz.Şehirden envai çeşit meyve aldık, beach in karşısında 7eleven den de içeceklerimizi.Spy adında gazlı bir şarabı var, öneririm.pink olanı bayanlar tercih ediyormuş ama ben red olanı sevdim. Şemsiyeler sık yerlestirilmis, gökyüzü görünmüyor, altına şezlong ve masalarla güzel bir kumsal göz alabildiğine uzuyor. Deniz kumsal ve agaçlar sonra kaldırım ve cadde. Deniz güzel keyif güzeldi.Sincaplar yanınıza iniyor birşeyler yemeye.Bir ara harika bir yağmur bile yağdı.Bir sürü seyyar satıcı geliyor; yiyecek, takı, loto,gözlük falan satıyorlar.Plajda pembe önlüklü, kimlikleri boyunlarında bayanlara masaj yaptırabilirsiniz, gerçekten iyiler.Enerjimiz mi uydu nedir, kırk dakikalık masajım bir saat sürdü.Sadece 200bah..Burada insanlar biraz daha nezih şehre göre.
Gecesi ve gündüzü tamamen farklı bir şehir burası. Düşünün ki gündüz sahiller dolu, denize giriyorlar,bolca alışveriş dükkanı, önünde kızlarla masaj salonları. Akşam ise konsept tamamen değişiyor ve bum! Karşınızda renkli ve  Asya’nın en büyük kadın pazarı.
Walking Street, Pattaya’nın gece hayatının döndüğü yer. 24 saat boyunca dur durak bilmeyen bir bölge düşünün. Düşünün ki sokakta gezerken size uzattıkları menüler yemek menüsü değil cinsel içerikli menuler. 
 Bir de, ladyboylar var.Gerçekten de karşınızdakinin bir kadın mı yoksa bir ladyboy mu olduğunu çoğu zaman fark edemiyorsunuz. Guzel ve uzun abiler gerçekten dikkat çekici.Bir süre izledikten sonra bu kadar vücut ve böylesi bir pazar çekilmez oluyor bana göre.Kareoke barları var, basbas bağırarak şarkılar söylüyor, eğleniyorlar.
İnsanlar sakin, bunca karmaşada trafik akıyor o da sakin..
Sanctuary of Truth :Bu yapı tamamen geçme ahşaptan ,tik ağacından yapılmış ve hiç çivi kullanılmamış. Yapının 2050 yılında tamamlanması planlanıyor, yani hala yapım aşamasında . Giriş bileti yokluğu nedeniyle, online bakarak öğrendik, Gerçeklik Tapınağına gitmiyoruz.
Hilton otelinin altında Central AVM yi geziyoruz, bildiğimiz büyük magazalar var.
Gece Pazarı hareketli, güzel ürünlerin olduğu üstelik ucuz büyük bir pazar.Kocaman, havadar, bir sürü bölümü var.Pattaya ve Tayland coton tişörtleri, pasminalar, özgun hediyelikler... Yolumuz düştükçe değişik bir sokağını geziyoruz. Merhaba, günaydın,  teşekkür ederim gibi herşeyde "nameste" işaretiyle gulumsuyorlar.Kapunkap: Bu iyimserlik,değer bilirlik iyi geliyor insana..
Büyük bir Hintli mahallesine sahipmiş Pattaya da.Daha koyu tenliler Hintliler.
Yerel, yorel dukkanlarda, masaj salonlarında yine terliklerini dışarda bırakıyor çalışanlar.Temiz mi tutmaya çalışıyorlar anlamıyorum.
Restoranlar dışında siz de yiyecekte macera aramayalım derseniz, ki sokak satıcıları ve gece marketlerinde biz yemiyoruz, BigC marketin yiyeceklerinden de faydalanabilirsiniz.
09.11.2024 Don Mueang havaalanına gitmek üzere Isuzu taximiz geldi, yol 2 saat, uçak 14.50 de..Burada da taxi için Bolt uygulamasını kullanıyoruz,fiyatlar Grab dan daha uygun.
Siem Reap
Siem Reap ismi Kmercede 'Siyam yenildi' anlamına geliyormuş.Tay Krallığı ile 17. yüzyılda yapılan savaşta, Khmer İmparatorluğu'nun kazandığı zafere atıfta bulunarak şehir bu şekilde isimlendirilmiş.
Siemreap havvaalani şehirden 1saat suruyor.Daha önceden ayarladigimiz taxi geldi, havaalanı transferi ve yarınki tapınak gezimizde bizimle.
Kamboçya da $ kullanılıyor, change yapmıyoruz. Zaten para üstü olarak riyel veriyorlar
Otelimize yerleşip şehre iniyoruz.Otelimiz 1+1 gibi,temiz,çamaşır makinasi bile var.Şehirde  Bar Street oldukça kalabalık, harika ışıklarla dolu restoran ve barlar var.Tuktuk için para bozdurmaya girdiğimiz tişört satan dükkandaki hanım merhaba dedi Türk olduğumuzu anlayınca.Eşini çağırdı, on yıldır burda yaşıyormuş, biraz sohbet edip, restoran önerisi aldık.Bazi dükkanlara kendileri terliksiz giriyorlar burada da.
Barlar sokağını keşfediyoruz, çok renkli.
Biraz dinlence duş ve akşam yemeği için şehre iniyoruz. Meng bbq de 10$ a sınırsız et. İstakozları minik havuzdan canlı canlı yakalıyor yiyecek olanlar.
10.11.2023 önce Atamızı minnetle aniyoruz.Ve bu sabah  sabırsızlıkla beklediğim ikinci durağımız;
Angkor Wat Tapınağı'nda Zaman  Yolculuğu
Angkor Wat Tapınağı, Şu ana kadar gezip gördüğüm yapılar içinde kuşkusuz en büyüleyici yapılardan biri. Dünyanın en büyük tapınağı. Hindu ve Budist tapınakları iç içe. Doğayla bir bütün olmuş yıllık duvarlar, tapınaklar…
Angkor, Khmerce Şehir, Wat da tapınak demek. 
Angkor Wat Tapınağı, daha doğrusu kentin içinde bulunan tüm tapınakların oluşturduğu kompleks, aynı zamanda dünyanın en büyük ibadethanesi. 163 hektarlık bir alana kurulu, içinde irili ufaklı bini aşkın tapınak var. İnşaatı da o dönem 30 yılda tamamlanmış.
Birazcık tarihinden bahsedeyim. 12. Yüzyılda o zamanki kral 2. Suryavarman’ın inancından ötürü bir Hindu tapınağı olarak inşa edilmiş. Sonra sonra hem yerleşik halkın hatrı sayılır bir bölümü Budist olduğu için şehrin içine Budist tapınakları da inşa edilmiş.
Kral 2. Suryavarman’dan sonra gelen ve Budizm’i seçen krallar da ana yapılardaki Hindu motiflerini traşlayıp rölyefleri (duvarlardaki figürleri) yok etmişler. 
Angkor Wat’ın ana yapıları ayakta olsa da, şehir ne yazık ki çok hırpalanmış çok zarar görmüş. Khmerlerin belalısı komşu kavimler, çeşitli anlaşmazlıklardan ötürü sıkça bu topraklara akınlar düzenlemiş ve her defasında farklı yerlerini yıkmışlar. Bu akınlar, Khmerler başkenti Siem Reap’tan Şu anki başken Pnom Pen’e taşıyana kadar da devam etmiş.
Bu günkü görünümüne de 7. Jayavarman zamanında kavuşmuş. Kral, şehri tamir ettirerek gelecek nesillere armağan etmiş. Kamboçya’nın ve dünyanın en önemli tarih miraslarından birini hayatta tutmuş.
Hindular için kutsal kabul edilen Meru Dağı’ndan ilham alınmış. Kubbeler bu dağı simgeliyor.Ana kapısından girdikten sonra kuzey ve güney havuzların önündeki tapınağın üzerinden yükseliyor güneş ve tapınak  her gün yeniden doğuyor adeta...Lotus çiçeğine benzeyen kulelerden merkezdeki kule Tanrı Vishnu’nun yaşadığı Meru Dağı’nı simgeliyor. Dört kule 55 metre yüksekliğindeki merkez kulenin sağında ve solunda ikişer tane olarak yapılmış. Hinduizm inanışına göre sağ taraftaki kuleler iyiliği, sol taraftaki kuleler kötülüğü temsil ediyormuş. 
Uzunca taş bloklarla döşenmiş bir yol, yolun yanlarında yılan tasviri şeklinde bir korkuluk var,su uzerindeyiz, şehre böyle giriliyor.Sag tarafımızda yapay oluşturulmuş su uzerindeki diğer yol dan geri döneceğiz.Angkor Wat girmek için tapınağı çevreleyen su hendeğinin üzerindeki bu ince ve uzun yol ile de Angkor Wat, tarihte su üstüne yapılan tek tapınak olma özelliğinin yanında mühendislik detayları ile de ilgi çekiyor.
Şehre girdikten sonra Avlulardan avlulara geçerek ilerleniyor ve her avlunun ortasında Meru Dağı’nı hatırlatan kubbeli, yüksek bir tapınak bizi karşılıyor.
Bu alanda oldukça geniş su dolu bir hendek üzerindeki muhteşem kenarları süslü bir yol bizi karşılıyor.Anghor Tom şehrine giriş, birazdan anlatıcam.Once kısa bilgiler vereyim:
Angkor Wat’ın inşaatında kum taşı (Kulen Dağı’ndan gelen özel ve işlemesi zor bir taş) ve laterit kullanılmış. Zamanında yapıların bir kısmında ahşap da kullanıldığına dair izler bulunsa da üstünden çok zaman geçtiği için bu yapılar veya ahşaptan yapılan bölümler ayakta değilmiş. .
Kapılar Güney Doğu Asya’daki bir çok tapınakta olduğu gibi güneye bakıyor. Avlunun ortasında bizi karşılayan kubbeli büyük yapı genellikle yaptıran kralın ailesinden bir kişiyi, -annesi ve babası- ve onun taşıdığı özellikleri temsil ediyor. Örneğin Ta Prohm Tapınağı’nda ana yapı kralın annesini ve şefkatini, merhametini temsil ediyor. Ana yapının sağında ve solunda Uydu Tapınak dediğimiz iki küçük tapınak daha yer alıyor.
Avlunun önündeki boş alan da dans alanı Khmer’in efsanevi Apsara Dansçıları için özel bir alan. Özel günlerde Apsara Dansçıları burada dans ederlermiş.
Apsara, Budist ve Hindu Mitolojilerinde suda veya bulutlarda yaşadığına inanılan dişi perilere verilen isim. Apsara dansçılarının amacı da konukları eğlendirmek değil, bir takım ritüelleri yeniden canlandırmak.. Tapınakların bu avluya bakan yüzlerinde Apsara Dansçıları’nın rölyefleri (figürleri diyelim) bulunuyor.Tapınak’ta bu gösteriler yapılmıyor
20.yüzyılda restoran ve güçlendirme çalışmaları yapılırken yapıların etrafından rahatça ve yapıya zarar vermeden dolaşabilmemiz için ahşap platformlar eklenmiş.
Şehrin etrafı yaklaşık 3,5 kilometrelik surlarla çevrili. Surların dışında da yine şehrin etrafında tam tur dönen hendekler var.
Yapımında Mısır piramitlerinden daha fazla taş kullanılmış olan Angkor Wat, her bir taşındaki taş işçiliğiyle de dikkat çekiyor. Duvarlara işlenmiş rölyefler, simetrik işlemeler, lotus çiçeği formuna benzetilmiş olan kuleleri ile tam bir sanat eseri.
Angkor Wat gerçekten çok büyük, bu yüzden bir günde gezmek imkânsız. O yüzden bir seçim yapmak gerekiyor. Bilet alırken size verilen haritalarla görmek istediğiniz yapıları işaretleyerek gezebiliyorsunuz.  Akşama dek sürecek turumuz .

Angkor Wat, Ta Prohm, Angkor Thom ve Bayon Temple tapınaklarını geziyoruz.Vaktiniz kalırsa Angkot Thom’a yakın Vishnu ve Shiva Tapınakları da görülebilir. Bu ana yapılar arasında geçişler yaparken ormanın içinde büyük küçük birçok tapınak daha görme imkanımız olacak zaten.
Tuktukumuza donuyoruz.Yolda tuvalet molası veriyor şoforumuz, ben temiz mi şüphesiyle gitmiyorum, eşimin onerisiyle gidiyorum ve çok şaşırıyorum.Çunku boyle kalabalık turist olan yerde, ücretsiz ve aşırı temiz.Kagit, sıvı sabunu sormayın bile, tüm tuvaletlerde var.Turkiyemdeki umumi tuvaletleri düşününce utanıyorum.
Bu kocaman arkeolojik alanın merkezi Angkor Thom şehri. Büyük şehir olarak biliniyor ve kocaman bir Budist tapınağı.Şehrin kapısından girerken geçeceğiniz köprü, köprünün üstündeki heykeller, şehri çevreleyen duvarlar var. Kapılara giden yollarda kocaman bir yılan (naga) taşıyan Devas (Hindu mitolojisindeki kutsal varlıklar) ve  Asuras (Hindu mitolojisindeki devas ile savaşan varlıklar) heykelleri ile “The Churning of the Ocean of Milk” olarak adlandırılan bir Hindu efsanesi tasvir edilmiş. Hikaye, okyanusun ölümsüzlük özünü çıkarmak için Devas ve Asuras tarafından çalkalandığını anlatıyormuş.Veee şehrin ortasında yer alan Bayon Tapınağı ile muhteşem bir esere ulaşıyoruz.. Şehir duvarlarının ortasında yer alan Bayon Tapınağı , kulelerinde yer alan insan yüzleri ile ünlü. İnsan yüzü derken taşlara oyulmuş devasa gülen yüzlerden bahsediyorum. 216 tane gülümseyen devasa yüz size bakıyor ve hepsi birbirinden güzel.Tapınağın dışında yer alan 11.000 taş kabartma halkın, kraliyet ailesinin, rütbeli insanların yaşamlarını betimliyor. Etrafında hendek ve duvarlar olan Bayon Tapınağının, beş tane kapısı bulunuyor. Tapınağın Zafer Kapısına her iki tarafında heykeller olan bir köprü üzerinden ulaşıyorsunuz. Köprünün bir tarafındaki heykeller iyiliği temsilen sevimli, diğer taraftakiler kötülüğü temsilen somurtkan olarak şekillendirilmiş. 
Ta Prohom: Onu Angelina Jolie’nin oynağını Tomb Rider filminden tanıyoruz.
12. yüzyılda Kral Jayavarman VII tarafından annesi için; önceden Vishnu ve Shiva’ya adanan Hindu tapınaklarının aksine Budist tapınağı olarak yapılmış.
Ta Prohm Tapınağı’nda yapıyı resmen ele geçirmiş ağaçlarla belirgin. Duvarları, heykelleri ve hatta kubbeleri yutmuşlar. Bu ağaç Spung Ağacı.Kolonize edici ağaçlar diye geçiyor, topraga ihtiyaç duymuyormuş.Bazı yerlerde yapıyı korumak için kesmişler.
Ta Prohm tapınağını kalıntıları arasında dolanırken ne kadar muhteşem bir doğanın parçası olduğunu hissediyor insan.Hatta devler ulkesindeyim.

Angkor Wat çok büyük bir kompleks. Yürüyerek gezemezsiniz. Bir araca ihtiyacınız var. Günlük olarak  tuktuk kiraladik.Belirli noktalarda bizi bırakıp, yine belirli noktalardan aldi.Soguk sularımız her gelisimizde hazırdı.Biz de içecek ve meyve aldık yanımıza.Tapınaklarda bilet kontrolü yapılıyor, bizim e_biletti, tel dan gösteriyoruz barkodunu okutuyorlar, geçiyoruz.Tuktuk soforunuz de küçük bilgiler veriyor.
Şehrin etrafı yaklaşık 3,5 kilometrelik surlarla çevrili. Surların dışında da yine şehrin etrafında tam tur dönen hendekler var.Be hendekler bazı yerlerde suyla dolu hala.
Angkor Wat Tapınağı, Khmer medeniyetinin altın çağında (9– 14. yy) ileri seviye mimari bilgisi kullanılarak inşa edilmiş.
Tek kelimeyle muhteşem ve gerçek bir zaman yolculuğu.
#
11kasim sabah şehir turu: 1.Ang check preah tapınağı ile başlayacağız .Önce, Herritage walk AVM ye uğruyoruz.
Yuruyus ile  tapınağına geldik.Muthis, oymalı kiremit renginde bir kapıdan giriliyor.Bahçe duvarları üzerinde duvar boyunca buda kabartmaları var.iceri girince bir müzikle birlikte, giriş kapısına benzeyen birkaç yapı ile karsilasiyoruz.Çok görkemli, çok temiz ve bakımlı bir tapinak.Bizimle birlikte 2 tuktuk içinde on kadar tutucu giysili yaşça küçük budistle içeri giriyor, bahçe kocaman.Muzige ilerliyoruz.Yukari çıkan merdivende terlikler çıkartılmış, bildiğimizden biz de ayakkabıları çıkarıp yukarı çıkıyoruz.Balkon gibi bir alanda yere oturmuş, duyduğumuz  müziği yapanlar var.Salon çok büyük,kilimler,halılar yayilmiş.Ortada Budha heykeli yanında bir sürü görkemli obje, vazolarda lotuslar.Bir sürü de altın renkli tablo şeklinde paravan yanlara dizilmiş.Budha nin başında aura gibi ışıklar dönüyor.Buranin güzel bir enerjisi var.Bahcede konik süslü irili ufaklı yapılar var, burası mezarlık, öyle süslü ki bu konik yapılar.Bir benzer kiremit binanın onu botanik bahçesi gibi.Burayı gezmek bonus oldu, çok değişik bitkiler, renkli yapraklar var.
7eleven da mola kahve eşliğinde tatlı çörek ve Hunted parfüm man güzeldi.
2.tapınağımız,Wat boo ;buyukçe bahçeli ve havuzlu bir tapınak.Bir binadan tekrarladiklari ezgi duyuluyor.Burada da bir bölümünde restorasyon var.Sehirde de küçük sunaklara meyve suyu, meyve bırakıyor insanlar; hem bereket olsun hem ihtiyacı olan alsın diye.
3. tapınağımız,Wat Damnak , merdivenlerden yine büyük bir salon, Budha ve ibadet alanı.
"Sağlık en büyük armağan, doyum en büyük zenginlik, sadakat en iyi ilişkidir "Budha
Yine yürüyerek 4.tapınağımız, Preah Promrohat Pagoda ya geliyoruz, nehir kenarında güzel bir manzara var biraz oturuyoruz önce .Sonra tapınağa giriyoruz.Bir bey bizimle ilgileniyor, şapkanın kenarındaki çiçekleri övüyor .Ben 2. Tapınağın bahcesinde düşen çiçekleri ilistirmistim.Hatta bu çiçekler bizde kelebek tokalarda çok yaygın kullanılıyor.Sonra sapkalarimizi cikarmamizi rica ederek tapınağa büyür ediyor .Yine ayakkabılar çıkıyor, karşıda büyük görkemli bir Budha ve çevresi altın renklerle bezeli, mumlar, tütsüler yanıyor.Demet demet cicekler, süslenmiş meyveler sunuyorlar Budha ya.Hemen arkasında biraz çukur bir alana da yatan Budha heykeli koymuşlar, oldukça büyüktü.Onun da arkasında değişik gonglar ve kocaman davullar var, minik dokunuşlarla deneyebiliyoruz.Ve bahçeye açılıyor.Kocaman vazoda lotus çiçekleri açmış, küçük vazolarda tomurcuk ben severek dokununca aynı bey yanımıza gelip bizi fotoğraf çekmek istiyor.Kucuk bir sohbet sonrası, tuktuk soforuymus, şehri tür attırabilir, otelinize bırakabilirim teklifini kabul ediyoruz,2$.Tuk tük gelin arabasu gibi beyaz fırfırlı kılıflar takılmış, relax/relax , is it very good? Diye sordu durdu.Motor da Harley Davidson gibiydi.Boylesini ilk gorduk.Beni ipek ve suzenilerin olduğu çarşıya götürmesini istiyorum ve dolaşıyorum, Hintli mağaza sahipleri var.Burada da Hintli çok.Cok güzel giysi ve dekorasyon ürünleri var, tabii ki gereksiz pahalı.Buyuk bir markete götürüyor ve alış veriş ediyoruz, meyveler harika( taze meyveleri bütün alabileceğiniz gibi, dilimleyip hazırlamışlar, farklı çeşitlerden paketlemisler hepsi harika, geze geze otelimize geliyoruz . Burada da motor kullanımı çok yaygın: çocuklar bile okula motorla gidiyor.Trafik bundan yoğun özellikle motorlar, sonra tuktuklar, bisiklet ve araclar.Sehir merkezinde birkaç yer dışında trafik lambası yok.Buna rağmen trafik çok rahat akıyor, saygılı ve kurallara uyuyor, birbirlerini her zaman bekliyorlar.Tek bir korna, bağırış, küfür yok.Kadınlar çocuklar kucaklarında motor kullanıyor.Suç oranı da fazla değil, eczaneler, kuyumcular da bile çoğunda bir kişi var, hatta ecz.ler gece açıktı ve tek bayan gördüm.Kadinlar sokaklarda rahatca dolaşıyor.Turistler de öyle, giysisi açıkmış sorun yok,dönüp bakmiyorlar bile.Ahh Türkiyem ahhh!Fakirler evet ama tabiki zenginler yine var.Yavas sesle sakın konuşuyorlar, tartıştıklarını vücut dillerini kullanıyorlarsa anliyorsunuz.
Çamasir yikanan mekanlar çok fazla.Camasirlarini önce askilara sonra ipe veya metal çubuk bir yere asıp kurutuyorlar Asya'da böyle sanırım,yer tutmuyor, çabuk düzgün kuruyor.Ben de tişörtleri gömlekleri böyle asıyorum, onlar herşeyi böyle asıyor.
Sokak yemek kulturu de çok.Öyle çok arabalı satıcı var ki, yerleri beli biraradalar, oturacak masa sandalye koymuşlar, herkes sectiginden yiyebiliyor.Hazirlayişıni izledik, temiz gorunuyor.Sadece bulaşıklar da orada yıkanıyor gördüğüm kadariyla.Fakiri de zengini de dışarda yemekten ödün vermiyor.Siem Reap de barbekü de yaygın; üzerinde kaynayan İki  sosla (aci-normal) birlikte barbekuyu yakıyorlar, pişmiş ve çiğ sebze, meyve, et, deniz ürünü, pirinç,patates, lazanya, börek sınırsız seciyorsunuz.Tereyagi veriyorlar, barbekü pisiriyorsunuz.Kaynayan soslara da çiğ sebzeleri, bazan da deniz ürünlerini atıyorlar.
Yarın sabah bizi Anghor Havaalanına taxi götürecek, yolculuk Danang' a, yani Vietnam a geçiyoruz .Şimdi dinlence zamanı.
10.30 da taximiz bizi alıyor, bir saat sürecek 26$, otobüsle 2saat, ücreti taxiye yakın.. uçağımız 13.40 _Yolda pirinç tarlaları, öyle sulak ki, tarlalarda çalışanlar, yüklenen kamyonlar, bol palmiyeli alanlar, yeşillik her yer ,köyler...
Uçuyoruz, by Anghor, nameste..Veeeee Vietnam,Danang'dayiz.Bir taxi ile otelimize yerleşiyor ve dışarı çıkıyoruz.Otelimizin anahtarı şifreli bir kutudaydi.Merkeze yakın caddelerde güzel binalar, oteller, restoranlar var oldukça renkli.İstanbul Kebap da çok yakın, eee döneri de özledim hani.Sahibi ile sohbetten sonra yemeklerimiz geliyor, ortam büyük ve nezih,porsiyonlar da öyle.Ve demleme çay ikram ediyorlar.Sonrasinda denize doğru yürüyoruz.Cok büyük, ard arda dalga silsilesi, sanırım deniz çekilmiş, görsel bir şölen oldu._

.